BİR ANADOLU SEVDALISINI UĞURLARKEN

BİR ANADOLU SEVDALISINI UĞURLARKEN

 

Dün can dostumuz Cenap Tezer’i sonsuzluğa uğurlarken dilimde hep Yahya Kemal’in dizeleri vardı.

An oldu; “Artık demir almak günü gelmişse bu limandan” dedim;. An oldu; “Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç.”

Yahya Kemal, edebiyatımızda ölüm temasını en çok işleyen şairlerden biri. Ondandır dedim. Ama o, aynı zamanda bir İstanbul sevdalısıydı. Derler ki onun;

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.

dizelerinde söz konusu ettiği “vatan” da İstanbul’dur.

Cenap, İstanbul’u sever miydi bilmiyorum. Ancak onun katıksız bir Anadolu sevdalısı olduğunu çok iyi biliyorum. O sevda, bilgiye birikime dayanan bir sevdaydı. Çünkü o, Anadolu kültürlerini inançlardan, mimariye; mitolojiden, geleneğe hayranlık uyandıracak bir derinlikte bilirdi. Onu dinlerken Göbeklitepe’den birden Mardin’e; Aizonai’den Kxantos’a oradan Birgi’ye geçişinden hiç rahatsız olmazdınız. Onun anlatımında her an, bilgiyi özümsemiş, bilge tavrını hissederdiniz.

Cenap, Urfa’yı severdi. İzmir’e tutkundu. Ama onu Dalyan’nı anlatırken dinlemiş olsanız anında tası tarağı toplayıp Dalyan’a yerleşmek isterdiniz. Söz dolaşır gelir, Yahya Kemal’in İstanbul için dediği;

“Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.”

dizelerinin karşılığının onda, Bodrum olduğunu anlardınız.

Bodrum, onun tüm sevgilerinin cem olduğu yerdi. O, eşi çok değerli mimar Gülay Hanımla parasını pulunu, aklını kalbini Dibeklihan’da ölümsüzleştirmek istemiş, bunu da başarmıştı.
Benim, “Dibeklihan, bir ütopyanın gerçeğe dönüşmüş halidir.”demem bundandır.

Bir zamanlar sadece tilkilerin, çakalların dolaştığı bir yamaçta, her karışı en ince mimari zevkle hesaplanmış bir sanat mabedi yapmak her babayiğidin harcı değil.

Bodrum’da sevdiğim ve takdir ettiğim gençlerden biri, TED kolejinin genç sahibi Erdem Beydir. Onun gibi ülküsü olan gençleri tanıdıkça gelecek umudum daha da harlanıverir.

O Yakaköy’ün bir yakasında aldığı arazide varını yoğunu yatırıp çok çok güzel bir okul yaptı. Spor sahalarından uygulama bahçelerine, konferans salonlarına laboratuvarlarına çocuğu olmasa da her eğitim sevdalısının gidip görmesi gereken bir okul TED Bodrum.

Cami çıkışı mezarlığa birlikte gidelim, dedi. Yolda biraz lafladık. Bir yamaca konan şatovari bir konut gözüme ilişince;

- Bak, dedim ona. Seni ve Cenap’ı birçoklarından ayıran nokta bu. O şato severin de parası var. Ama o, varlığını bu ihtişamlı bir konuta harcıyor. Sen bu ülkenin çocukları daha iyi yetişsin diye okul yapıyorsun. Cenap da insanlar, sanatın büyülü dünyasında daha iyi insan olsunlar diye Dibeklihan’ı yapıyor.

- Kimileri de halkın milyonlarını sözüm ona turistler İslam’ı öğrensin diye Kargı koyuna şato gibi külliye yaptırıyor, diyerek bir göndermede bulunuyor bir arkadaş.

Dönüp ona;

- Ben, dedim. Dibeklihan için “Mabet” sözcüğünü boşuna söylemedim.

Benim inancım böyle. Ben;

“Var din iman gerekse iyi diril bu dünyada 
O dünyada bitmez işin bugün bunda bitmeyince” diyen Yunusgillerdenim.

Bana göre bu dünyada diri olmanın yolu bizden sonra gelenlere hizmet eden eserler bırakmaktan geçer. Öte dünya için millet malını talan etmekten değil.

Dibeklihan öyle bir mabettir ki, hiçbir kişiyi dinine, diline, soyuna sopuna göre ayırmaz. Gönlünde zerrecik insan sevgisi olan kapısından girer, orada gördüğü her nesneyle, insanla o sevgi artar artar, artar. O kişi, dönerken yaratmanın ve insanlık için çalışmanın ne büyük bir erdem olduğunu bir kez daha kavrar ve insanlığa hizmete koşar.

Dün Ortakent Camisinin avlusu çok çok güzel insanlarla doluydu. Ancak çoğunluk bana Kanlıca’nın ihtiyarlarını anımsatmış olmalı ki;

“Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.”

Dizelerini mırıldandım ara ara. Oysa aynı dizeler Yaka Köyü mezarlığına varınca anlamsızlaşıverdi.

Çünkü Bodrum’da sonbahar da yok, kış da. Burası yaz ve baharın yurdu. Hele hele şimdi baharın en fettan günleri. Her nereye baksanız taze otlar; firik, tomurcuk dallar; çiçeklerle donanmış ağaçlar. Burada mezarlık bile insana yaşama sevinci veriyor.

Sevgili Cenap’ın başucundan şöyle denize, adalara, vadilere, yamaçlara bakınca dilimden dökülüveren;

“Tepelere gömün beni
Deniz meltemleri essin başımda
Olmazsa olmazım 
Bir zeytin ağacı 
Her dem yeşil
Bilirsiniz 
Dostlarım eksik olmaz benim
Fikret Otyam gelir,
Sadun Boro ün eder Karacasöğüt’ten
Nedim Günsur faytonlarla, trenlerle
Masmavi kayıklarla gelir
Bedri Koraman deseniz 
Aha şu tepenin arkasında
“ Hadi atla gel “ deriz.
Gün akşam olurken 
Çilingir sofrası kurarız
Bazen yeşilinden
Karasından bazen 
Rakıya katık iki kara zeytin
Karşımızda gözümün nuru Dibeklihan
Geçmiş günleri yad ederiz.”

dizeleri Cenapgillerin ve Bodrum’un bize sunduğu yaşama sevincinden başka neyin eseri olabilir ki?

Sevgili dost seni toprak ananın kucağına verirken bile bize öğretmeye devam ettin. Bu mavi gökyüzü, bu mavi sular var oldukça, bu meltemler estikçe Bodrum seni hep hatırlayacaktır. 
Yıldızlar yoldaşın olsun.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI