GAR MI YAĞIPBA

Gar mı yağıpba Yarengöme'nin dağına efem

Memet ağam da oturudavermiş efelerin de sağına

Çıkam haden de şu dağların başına da başına

Aslanım da efeler vay vay…

Bu türküyü, özellikle Özay Gönlüm’den dinlemeyi çok severim.

Yarengöme Tavas’ın eski adıdır. Dağlarına da esaslı kar yağar.

Benim çocukluğumda kar, uzak dağların beyaz tülbendiydi. Hani yolunu şaşırıp da bizim bahçelere düşerse bayram ederdik; ama çok kalmaz; birkaç saat içinde yine dağlarına çekilirdi.

Babam ocağa çıralı kütükleri atarken söylenirdi: “ Kendisi dağlarda, soğuğu bizde.”

Sanırım kar, bizim için daha çok yaz sıcağında tütün tarlalarında çalışırken çuvallara sarılı balyalar halinde at sırtında getirilen karlarla yapılan şerbetlerdi. Kaç zamandır kış gelmedi derken, birden zemheride olduğumuzu anlayıverdik.

Bodrum gibi bazı kıyı bölgeler dışında Anadolu baştanbaşa beyaza büründü. Dün akşam Ankaralı bir dost: “Kardan dışarı çıkamıyoruz. Hava buz gibi. Akşam kızımı okuldan aldım. Toplu ulaşım araçları çalışmıyor. Yolda kızım donuyorum, diye ağladı.” deyince aklıma Byron Ayanoğlu’nun “İstiridye Üstü Girit “ kitabında anlattığı bir olay geldi.

“Girit’e kar yağar. Kadının biri avlunun öteki ucundaki mutfağa gidemediği için çocuklarının açlıktan öleceğini düşünür. Oysa bu kar Monreal’deki karın yanında bir avuç kadardır ve Montrealliler bu durumdan hiç yakınmazlar.”

Galiba biz Akdenizliler biraz nariniz. Öyle ya dünyanın en ideal iklim bizim coğrafyamızda. Havalar biraz sıcak mı gitti, yakınıyoruz: Yanıyoruzzz!

Nedense o an çölde yaşayan göçerler aklımıza hiç gelmiyor. Hava biraz kar buz mu yaptı; bu kez yaygaramız belli: Donuyoruzzz!

Oysa bu dünyanın Sibirya’sı, kutupları var. Orada da insanlar yaşıyor. Biz lodosa fırtına diyoruz; oysa tayfunları, hortumları var bu dünyanın. Tsunamiyi biz daha yeni duyduk. Oysa Uzakdoğu bunu bin yıllardır yaşıyor.

Hal böyleyken neden bizde azıcık yağmurda sellere canlar veririz?

Neden bir lodosta bacalar çatılar uçar?

Neden 5 şiddetindeki depremde bile can mal kaybı yaşarız, her yaz on binlerce hektar ormanımız kül olur?

Sanırım cömert doğamız bizi rahata, umursamazlığa alıştırıyor. Ara sıra yaşattığı acıları çabuk unutuyor, artık bir daha yaşamayız duygusuna kapılıyoruz. Dahası ona her türlü cefayı reva görüyoruz.

Bu coğrafya, dünyanın yaşam için en ideal coğrafyası. Eğer bireysel ve toplumsal düzenimizi, bu coğrafyanın değerlerini gözeterek kurarsak kar da, yağmur da rüzgâr da hayatımızı kolaylaştıran doğal zenginlik kaynaklarımız olacaktır.

Ancak aklımıza esen yere beton dökerek sözüm ona şehirler kurmaya devam edersek gelecekte bugünün karları çığlarla; yağmurları sellerle, heyelanlarla; rüzgârları kasırgalar, hortumlar ve tayfunlarla; yangınları çöllerle, depremleri tsunamilerle, coğrafyamıza gelecektir.

İşte o zaman, ne aşka davet eden yağmur şarkılarımız ne de "incecikten" yağan kar türkülerimiz olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI