GÜDÜK

 

Güdük, halk arasında yaygın kullanılan bir sözcük.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü bu sözcüğü " Eksik yanı olan, tamamlanmamış, kısa; kuyruğu kesik ya da kopmuş; yetersiz, sonuç vermemiş" olarak açıklıyor.

Aydın Karacasulular da hileci insanları "güdük" olarak nitelerlermiş. Hileciliğin en geçerli değer olduğu günümüzde, hilecilerin kişisel gelişimini tamamlayamamış kişiler olarak görülmesi ilginç.

İnsanımızın şubata güdük demesi elbette onun diğer aylara göre daha az gün sayısına sahip olmasından. Değilse şubat, doğanın büyük değişimlerini yaşadığı bir ay. Cemreler havaya ve suya bu ayda düşüyor. Toprağa düşecek olanın da eli kulağında.

Bu yıl şubat, bizleri mutlu edecek yağmurları sunmadı.

Zaten tepetakla olmuş ekonomiyle boğuşurken her gün bir başka doğal felakette can veren insanlarımızın acılarıyla katlandı mutsuzluğumuz.

Yetmezmiş gibi ne amaçla bulunduklarını bilmedikleri topraklarda şehit düşen yiğitlerimizin ateşi, çığlardan ve depremlerden de beter sarstı bizi.

Uluslararası camiada kimin eli hangi cebimizde, kim kiminle hemhal, kim kime düşman belli değil.

Hiç değilse böyle günlerde el ele verelim, birbirimizin yüreklerine umut ışığı olalım derken;

Daha dün ensar deyip topraklarımıza doldurduğumuz milyonlarca çaresiz insanı bir anda sopa gibi kullanmaya başlayıverdik.

Devlet televizyonu ölüm meddahlarının kürsüsü.

Görevi, millete erdemli olmanın, itidalin yol göstericiliği olan din kurumları Müslümana karşı cihat fetvaları döktürüyor.

Her gün mutlaka konuşan, her şeye müdahale eden, ülkeyi kendi düşleri doğrultusunda sınır tanımaz bir hırsla dizayn eden cumhurbaşkanımız iki gün susunca tefekküre daldı sandık.

Ama öyle bir döndüler ki. Sanki bilenmiş bıçak. Dil dünden keskin, gönül dünden ödünsüz.

Muhalefet, mahzun.

Kibar, sanki kaderine mahkum.

İktidara yeter diyebilecek, dilden yoksun.

Kiminle konuşsam karamsar ve umutsuz. Toplumsal duyarlığı yüksek insanlarımız kuşatılmışlık duygusu içinde; geniş kitlelerse duyarsız.

Güdük siyaset, güdük toplum.

Bence, şubata güdük diyerek haksızlık ediyoruz. Keşke yaşadığımız ortamı şubat ayı kadar değiştirip dönüştürecek, uyandıracak gücümüz olsa; bizden sonraki zamana şubat gibi umut taşıyabilsek.

Şiir defterimi açıyor, kaldığım yerden yazmaya devam ediyorum.

Tam da cemreler düşerken

Yuvaları yıkılıyor karıncaların

Göç kuşları

Uzun yol yorgunu

Aç umutsuz

Bile bile iniyorlar

Çığırtkan çağrısına.

Oğul arılar

Sonsuzluğa uçuyor

Kovanlardan apansız

Bu gelen bahar değil

Talan mevsimi

 

Ben Küçük Asyalı ihtiyar şair

Heyhat!

Acıma banıp kalemi

Yalnız yüreğime yazabiliyorum olup biteni

Yazık ki böylesine güdüklükler karşısında şiir, bir sığınaktan başka bir şey değil.



 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI