VASAT TOPLUM

Vasat, Arapçadan dilimize girmiş bir sözcük. "Orta" anlamına geliyor.

Okul karneleri Osmanlı'da aliyyülâlâ (pekiyi), âlâ (iyi), vasat (orta),) zayıf, pek zayıf, fena şeklinde değerlendirilirmiş.

Ne iyi ne kötü yani vasat, ne zeki ne aptal yani vasat, ne çok ne az, yani vasat.

Türkiye bir vasatlar cennetidir.

Demokrasi vasat.Ekonomi vasat.Sanat vasat.Bilim vasat...Eğitim vasat.

***

Bilim aklîdir; din ise nakli.

Aklî olan kuşkuya, sormaya, sorgulanmaya, araştırmaya yaslanır.

Naklî olanın doğruluğu yanlışlığı tartışılmaz; söylenen neyse kabul edilir.

Aklıcı eğitimin temel görevi, hangi düzeyde olursa olsun soran sorgulayan gerektiğinde itiraz eden katılımcı bireyler yetiştirmektir.  Nakilci eğitimin istediği birey ise itaat - biat eden bireydir.

Bunun kılıfı da pek hoştur: "Uslu çocuk, uyumlu birey"

Bu aynı zamanda vasatlığın da kılıfıdır.  Ne var ki vasatlar eğitiminden, kolay kolay dünyaya yön verecek sanatçılar, bilim insanları, sporcular, yöneticiler, iş adamları yetişmez. Yetişenleri de toplum adeta bir safra gibi görür. Dışlar, ötekileştirir, ezer, gerekirse yok eder.

***

Başımız ağrıdığında ilk aklımıza gelen, bir minik sözle, bir hazık dokunuşla bizi yeniden hayata bağlayan hekimlere eski Türkler atasagun ya da sagun derlermiş.

Sagun> sağun; sağaltıcı, sağlık veren, iyileştirici demek. Atasagun da sağaltıcılar içinde ata olma onurunu elde edenlere verilen unvan.

Ne büyük onur; ne güzel bir değerbilirlik.

Emin Faik Üstün; "Tıbbiyeli hayattan, iyiden, doğrudan, gerçekten, uygarlıktan ve ışıktan yanadır. O yalnız hastalıkların değil, kötülüklerin de karşısındadır. Bu yurdun bir aydını olarak; ulusunun, batılı olmasını; çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını, hatta onu geçmesini, kendisine ülkü bilmiştir. Devrimin korunmasındaki sorumluluğunu candan duyar." diyerek bu değerbilirliğin kaynağını adeta özetler.

                                           "Tıbbiyeli - İyi İnsan - İyi Hekim"

Hekim olmak; hele hele iyi hekim olmak tüm dünyada zordur. Ancak bizim gibi vasatlar ülkelerinde "sagun" olmak da "atasagun" olmak da pek çok zordur.

Son zamanlarda neredeyse her gün iyi yetişmiş insanlarımızı akıl almaz nedenlerle birer ikişer yitiriyoruz.

Aklı rehber edinen gençlerimiz,  geleceği başka ülkelerde arıyor.

Dün de bir doktorumuzu bir vasat hayattan kopardı.

Ülkeyi yönetenler yine zerrece sorumluluk duygusu yaşamadan kuru bir başsağlığı dileyerek işi geçiştirmeye çalıştılar.

İsyanlarını dile getirmek için meydanlara çıkan doktorlarımız dün tedavi ettikleri/yarın tedavi edecekleri polisler tarafından coplandı.

Anlı şanlı bir üniversitemizin mezuniyet töreninde "Bilimi siyasetin emrine vermeyin." diyen bir tıp öğrencisi, dekanı tarafından susturulmaya çalışıldı.

Ve iktidar kardiyoloğumuzun öldürülmesiyle ilgili haberlere yasak getirdi.

Bizler de sosyal medyada  "başımız sağ olsun"  notları eşliğinde timsah gözyaşları dökerek ruhumuzun kirini arıtmaya çalıştık.

Oysa, vasatlığın eğitim sistemimin ruhuna yerleştirildiği, cahillerin ferasetinin övüldüğü,  siyasetin vasatlıktan beslendiği, karnını doyurabilmenin bile zenginlik kabul edildiği ;"İsteyen (doktorlar) gitsin. Biz de yeni mezun asistanlarla devam ederiz." diyenlerin yönettiği bu ülkede daha nice iyi yetişmiş insanımızı vasatlığımıza kurban vereceğimizi adımız gibi biliyorduk biz.

Sözün özü; toplum olarak her geçen gün biraz daha bilerek, isteyerek ve planlı olarak  vasatlaştırıldığımızın bilincine varmamız ve ona göre tavır almamız gerektiği gerçektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI