AKYAKA’DA AĞALARCA SAHİPLENEN GENİŞ ARAZİLER VE ZİRAAT İŞÇİSİ OLARAK GETİRİLEN ARAPLAR (ZENCİLER)

AKYAKA’DA AĞALARCA SAHİPLENEN GENİŞ ARAZİLER VE ZİRAAT İŞÇİSİ OLARAK

GETİRİLEN ARAPLAR (ZENCİLER)

MEHMET BİLDİRİCİ

 

Osmanlı döneminde 1839 yılında ilan edilen Tanzimat fermanına kadar tüm araziler devlete ait olup araziyi fiilen işletenler vergi vererek buraları işletir, mirasçısına bırakır ama satamazdı.

Akyaka’da Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Aydın Turunç tarafından bu konuda üyelere bilgi sunulmuştur. Ben bunu temel alarak konuyu biraz daha araştırdım ve bu yazıyı hazırladım. Sayın Aydın Turunç’a teşekkürlerimi sunarım.

Muğla’nın içinde bulunduğu Menteşe sancağında araziler Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan (1522-1578) Vakfına aitti. Bu Sultanın İstanbul’da da pek çok vakıfları bulunmaktadır.

Bu vakıf bu arazilere nasıl sahip oldu. O dönemlerde Menteşe Sancağı büyük çapta sahipsiz olabilir, ayrıca araziyi ekip fiilen kullananlar kullanma hakkı saklı tutularak bunlar Vakfa dâhil edilmiş olabilir.

Ben ancak bu safhada bu kadar bilgiye ulaşabildim. Muğla ilinde Mihrimah Vakfı olduğuna ben şahsen rastlamadım. Yeni araştırmalara ihtiyaç olduğu kanısındayım.

Mihrimah Sultan Vakfı 1739-1839 yılları arasında Mütesellimler ve onların kazalarda yardımcıları ayanlar tarafından yönetilmiştir.

Bu dönem zarfında karizmatik Mütesellimler de ortaya çıkmışlardır. Bunların arasında Hacı Salih Efendi—Tavaslı Osman Ağa, Köyceğizli Hasan Çavuşlar önde gelmektedir.

Tavaslı Osman Ağa’nın yaptığı işler Akyaka’da hep anlatılır. Merhum yakın dostum Mustafa Akkaya (Ölümü 1997) bana bu konuda pek çok şey anlatmış ve ben bunları yazılarımda hep bahsettim. Tavaslı Osman Ağa’nın eşine muhtemelen mezar taşı İnişdibi’nde ki Sarnıç kapısı üstüne sonradan konulduğunu sanıyorum. (H 1255 M 1839) Çok hayırsever olan bu kadın Ümmügülsüm Hanımdır. Kadın azmağı üzerine çeşme yaptırmış, Kadın azmağı isminin bu hayırsever Hanımdan geldiğini

sanıyorum. Bu hanım Akyaka’nın bilinen en eski hanımdır ben kendisini Akyaka’nın Anası olarak anıyor ve selamlıyorum.

Hacı Salih Efendi, ise Gökova’nın büyük bir kısmını ziraata açmış, çevrenin ilk su ile çalışan un değirmenini kurmuştur. Arıcılığı yaymış, hayvancılık yapmış ve Kuzey Afrika’dan Gökova’ya, ziraat işçisi olarak zencileri (muhtemelen Sudan) getirmiştir. İniş dibi, Akçapınar arasındaki Arap Mezarlığı o zamanlardan kalmadır. Üstelik bu mezarlık ovadan geçen Roma döneminden kalma döşeme yolun üzerindedir.

Bu yolu ve mezarlığı 1990’lı yıllarda ziyaret ettiğimde mezarlık içine girilemiyordu. Yılan çayan tehlikesi vardı. Bugün mezarlığın düzenlendiğini içine girilebileceğini öğrendim, meraklı gençlerin

ziyaret edebileceğini umuyorum. Hacı Salih Efendinin neslinden gelenler Muğla veya Ula’da yaşıyorlar mı? Öğrenirsem ne kadar mutlu olacağım.

Müslüman Zenci ziraat işçileri ne oldu. Bir kısmı burada öldü, belki bir kısmı memleketlerine döndü. Bir kısmı Gökova ve Akçapınar’da yaşıyor. Tabii melezleşmiş olarak. Örnek olarak sele saçlı balıkçı Arap Fevzi bunlardan biriydi. Kendisi ile iyi tanışırdık.

1839 da Mütesellimlik kaldırılmış, görevler “Muhassıl” denen Devlet Memurlarına verilmiştir. “ 1858 Osmanlı Arazi Kanunnamesi ” ile Muğla Miri arazisi büyük ölçüde özel mülkiyete geçmiş ve Tavasoğulları, Denizli-Tavas topraklarını;  Hasan Çavuşoğulları Köyceğiz-Ula topraklarını ele geçirmişlerdir.

Hacı Memişzade Şeref Efendiler ailesi Gökova-Marmaris tarafında çiftlik sahibi olmuşlardır. Ulalı Hacı Ali Beyler, Hacı Hüseyinler, Hacı Yusuflar ve Gölcüklüler de zaman içinde geniş arazi sahibi

olmuşlardır. 19. yüzyıl sonunda 60 km2 alana yayılan Gökova’nın hemen hemen tamamı ağaların mülkiyetindeydi.

1855 de Marmaris’ten Muğla’ya giderken, Gökova sahillerini ve Gökova iskelesini ziyaret eden İngiliz Arkeolog Newton, Gökova düzlüğü için: “ Funda ve çalılarla kaplı bataklık arazi parçası ” ve iskele için de, birisi, karantina görevlisinin oturduğu iki-üç evden ibaret bir yerleşim yeri” demekte ve Gökova İskelesinin iyi demir yeri olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, yazları sağlıksız bir yer olduğundan,

sakinlerinin sıtmadan dolayı zayıf, yorgun, hastalıklı olduklarından,

malarya zamanı ovayı terk ederek yaylaya (Kızılağaç) çıktıklarından  bahsetmektedir.

Cuinet ise, 1880 iskelenin önemini kaybettiğinden bahsetmektedir.

1930’larda başlayan sıtma mücadelesinden sonra, 1940’lardan itibaren yerleşim hızlanmıştır.

Aydın Salnamesi’ne (Devlet Yıllığı) göre Gökabad’ın nüfusu 1841 de 765; 1935 sayımına göre 1299 ve 1965 sayımına göre de Gökova’nın nüfusu 1241’dir.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI