Bu Okul Göçer mi, Göçmez mi !?

 Bu Okul Göçer mi, Göçmez mi !?

Günlerdir TV haberlerinde, gazete manşetlerinde İstanbul-Kartal’daki Endüstri Meslek Lisesi Okulu’nun göçüp göçmeyeceği tartışılıyor… Bunca uyarılara rağmen, 400 öğrencisi olan bu okulda eğitim-öğretim de hiçbir şey yokmuş gibi devam ediyor!.. Üç tane gökdelen ve AVM yapmak için dibine kadar 45-50 metre derinliğinde kazılan temel çukuru, umarız ki bu 400 çocuğumuza şu Kara Kış günlerinde mezar olmaz!..

Basından duyduğumuz kadarıyla İstanbul Valiliği önce buradaki eğitim-öğretimi durdurmuş, sonra “Bir sakınca yoktur!” diyerek eğitimin devamını sağlamış… Yahu görünen köy kılavuz istemez; uçurumun tepesinde kalmış bu okulumuzun etrafından her daim topraklar dökülüyor, çatı yıpranmış, duvarlardaki çatlaklar boydan boya uzanıyor, öğrenciler pencerelerden aşağıya bakmaya korkar olmuşlar, okula gitmek istemiyorlar, veliler isyanlarda!.. Bu koşullarda, bu okuldaki eğitim-öğretimden verim alınır mı?

Müsaade ederseniz eğer, bendeniz acizane bir öneride bulunmak istiyorum: İstanbul’un sayın Valisi ve sayın Milli Eğitim Müdürü’nü, yağışlı havalarda birer gün dönüşümlü olmak kaydıyla, bu okulun bir odasında, birer gün mesai yapmalarını istirham ediyorum!.. Bu sayede hem bu büyüklerimiz eski öğrencilik yıllarına geri dönerler, hem buradaki sorunu yakından görmüş ve yaşamış olurlar, hem de buranın gerçekten tehlike arz etmeyen bir yer olduğunu cümle âleme göstermiş olurlar… Nasıl, bunu yapabilirler mi acaba?

Bu işler başka dünya ülkelerinde nasıl oluyor acaba? Ben yurt dışında yaşayan bazı dostlarıma sordum; oralarda böyle bir durum olduğunda, daha temel kazılmadan önce civar binalar boşaltılır, yıkılır, orada ikamet edenler başka binalara yerleştirilir, temelleri ondan sonra kazarlarmış… Bizdeki “Kentsel Dönüşüm” uygulamaları sırasında kaç bina göçtü, göçük altında kaç insanımız kaldı biliyor musunuz?

Orada da aynı skandal uygulamalar yaşanıyor: İnsanların evlerini yapmadan veya paralarını ödemeden, pat diye gelip evlerini başlarına yıkıyorlar, birçok gariban ve sahipsiz vatandaşımız da rezil bir şekilde Kış günü ortalık yerde kalıveriyorlar!.. Yahu madem bu işi yapacaksınız, önce bu insanların evlerini yapıp, oralara yerleştirip de bu yıkımları yapsanıza!.. Aceleniz ne? Bu telaş ve inşaat hırsı neyin nesi!? Krala kelle mi yetiştiriyorsunuz, bu ne!?

Düşünüyorum da, bir köşede Deprem Uzmanları oturmuş; “İstanbul depremi hemen mi, 20145 yılında mı, yoksa ondan sonra mı olacak?” tartışmaları yaparken, bir köşede de inşaat ihalesi kapan birçok şirket, buralara gökdelenler dikeyim diye çırpınıp duruyorlar!.. Bu telaş, bunca acele, bu binaları deprem öncesine yetiştirip de hemen satmak için mi, ha!?

Aahhh ahh!.. Tam da Orhan Veli’nin “İstanbul Türküsü” şiirini yazma zamanı şimdi:

“İstanbul’da Boğaziçi’nde/ Bir fakir Orhan Veli’yim/ Veli’nin oğluyum/ Tarifsiz kederler içinde!../ Urumelihisarı’na oturmuşum/ Oturmuş da bir türkü tutturmuşum/ “İstanbul’un mermer taşları/ Başıma da konuyor, konuyor aman/Martı Kuşları/ Gözlerimden boşanır hicran yaşları/ Edalım, senin yüzünden bu halim/ İstanbul’un orta yeri sinema/ Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama/ El konuşur, sevişirmiş bana ne/ Sevdalım, boynuna vebalim”/ İstanbul’da Boğaziçi’ndeyim/ Bir fakir Orhan Veli/ Veli’nin oğlu/ Tarifsiz kederler içindeyim!..”

Üstat Orhan Veli bunları 1945’te söylüyordu… Yıl olmuş 2018, şu yapılanları görmüyor musunuz, ya şimdi biz ne diyelim bu İstanbul için, ha!?         Sakin KOŞAR…

YAZARIN DİĞER YAZILARI