ARAPÇA, FARSÇA, OSMANLICA DİLLERİNE SIĞINMAK !?

 

                      ARAPÇA, FARSÇA, OSMANLICA DİLLERİNE SIĞINMAK !?

1970 yıllarda unutulmaz siyasetçi merhum Bülent Ecevit ile başlayan ülkemiz siyaset dilindeki o güzelim "Öz Türkçe" söylemleri, 2002 yılından sonra unutulmaya-unutturulmaya başlandı!.. Bu işteki en büyük pay, genelde eğitimleri hep İmam-Hatip Okulu mezunlarından oluşan iktidardaki siyasi kadrolar yüzünden oldu, konuşmalar ve yazışmalarda 'Arapça-Farsça-Osmanlıca' sözcükler hep revaçta görüldü. Bu sözcükleri en çok kullananlar, hep daha çok saygı ve kabul gördüler.

Halbuki bu güzel Anadolu toprakları üzerinde tam '700 yıl' önce, başta unutulmaz halk ozanımız Yunus Emre olmak üzere; Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu, Pîr Sultan Abdal, Kayıkçı Kul Mustafa. gibi isimler, Anadolu'da 'Öz Türkçe' sözcükleri kıyasıya yaşatmaya çalışıyorlardı, aradan geçen 700 yılda şu geldiğimiz noktaya bir bakınız!..

Bunları neden yazdım? Geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Ekrem İmamoğlu hakkında, İçişleri Bakanı sayın Süleyman Soylu aynen şöyle demişti: "İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde işe alınan 33 Bin kişi içinde, terörle 'irtibatlı ve iltisaklı' olan 557 kişi bulunuyor!" demişti ya? İmamoğlu da; "Bunlar işe alınırken Adalet ve İçişleri Bakanlığı sicil oluruyla alınmışlardı, ne diye bu sicilleri onayladınız? Madem bunlar terörist ise, şimdiye kadar neden bize haber verip de tutuklamadınız?" dedi, topu yine onlara atmıştı ya? Kamuoyu ve bazı iktidar büyükleri (Numan Kurtulmuş ve Şamil Tayyar gibi.) de bu işte İçişleri Bakanlığı'nı kusurlu bulup, bundan ötürü Belediye Başkanlarının suçlanamayacağını söylemişlerdi ya?

Ne demekti "terörle irtibatlı ve iltisaklı kişiler" sözü öyle? Herkesin anlayacağı gibi, "Terörle ilişkili olan kişiler" denilse daha anlaşılır olmaz mıydı acaba? Bu Arapça sözcükleri sarf etmekle, bu işin ne kadar vahim olduğunu mu, yoksa hukuken hemen peşinen 'suçlu' gibi görünmelerini sağlamak maksadıyla mı bu sözcükler kullanılmıştı? Bunları önceden herkese duyurmadan, -varsa- zanlılar hakkında gerekli işlemlerin derhal yapılması gerekmiyor muydu? Güvenlik güçleri ne zamandan beri böyle zanlıları önceden ilân edip de, sonra gereğini yapar hale geldiler? Dünyanın neresinde böyle bir uygulama var!?

Kamuoyu ve kendi partililerinden epeyce eleştiri alan sayın Soylu, Bursa'daki bir toplantıda coşup; "Bize bunları Allah yaptırıyor!" diye tam üç defa üst üste tekrarladı!.. SP Lideri sayın Temel Karamollaoğlu bu açıklamasına karşın, hemen; "Allah bunlara biraz akıl fikir versin!.. Haşhaşîler de aynen böyle derlerdi" dedi. Haşhaşîler kim mi? Hasan Bin Sabbah tarafından 1.090 yılında kurulan, katliamcı bir Şii ve İsmaili tarikatı idi.

Ne diyordu o duru Öz Türkçesi ile büyük ozanımız Yunus Emre:

"Kuru iken yaş olduk/ Ayak iken baş olduk/ Kanatlandık kuş olduk/ Uçtuk elhamdülillâh!..// Dört kişidir yoldaşım/ Vefakâr arkadaşım/ Üçüyle hoştur başım/ Birine küsüp geldim!..// İlim, ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Ya nice okumaktır!?" diyordu değil mi.

Genç Osman Destanı'nda Kayıkçı Kul Mustafa da;

"İptida Bağdat'a sefer olan da/ Atladı hendeği, geçti Genç Osman/ Vuruldu sancaktar, kaptı sancağı/ İletti bedene, dikti Genç Osman!..// Eğerleyin kır atımın ikisin/ Fethedeyim düşmanların hepisin/ Sabah namazında Bağdat kapusun/ Allah Allah diyüp, açtı Genç Osman!.."

Tam 700 yıl önceleri de bu güzel insanlarımız 'Allah, Allah!' diyorlardı, Allah yolundan hiç sapmamışlar, hep hayırlı işler yapıp, güzel Türkçemizi de işte yukarıda gördüğünüz gibi en nadide eserlerinde vurgulayıp, yaşatıyorlardı!.. Şimdilerde 2022 yılına geldik, şu ülkeyi yönetmeye talip olanların konuştukları sözcüklere bir bakınız.          Sakin KOŞAR.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI