TANZİMAT; "GÂVURA, 'GÂVUR' DEMEMEKTİR!.."

 

              TANZİMAT; "GÂVURA, 'GÂVUR' DEMEMEKTİR!.."

Osmanlının 31'inci Padişahı Sultan Abdulmecid zamanında, Avrupa görmüş paşalarından 'Hariciye Nazırı 'Dışişleri Bakanı)' olan Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanıp, Padişaha kabul ettirdiği ve Gülhane Parkı'nda halka '03 Kasım 1839' yılında, bizzat bu Paşa tarafından okunan o meşhur 'Tanzimat Fermanı'nı diyorum... Bir adı da "Gülhane Hatt-ı Hümayunu" denilen bu ferman; Mısır ve Ruslar tarafından çok sıkışık durumdaki Osmanlıyı kurtarıp, Avrupa devletlerinin büyük yardımını aldığı bir dönem olarak bilinir!..

Kelime anlamı olarak ise, Arapça bir sözcük olan Tanzimat demek; "Sıraya koyma, ıslahat, düzeltme, düzenleme, yönetimi iyileştirme tasarısı dönemi" demektir... Ancak o vakitlerdeki cahil halk, yabancı büyükelçiler, her inanıştan din adamları, esnaflar; Sarayın tellalları tarafından 03 Kasım 1839'da Gülhane Parkı'na çağırılmış, bu yenilikçi ferman, yenilikçi Mustafa Reşit Paşa tarafından orada okunmuş, ama halk bunun ne anlama geldiğini pek anlamamış, birbirlerine sormuşlardı... Bu işten biraz anlayanlar ise cevap olarak onlara; "Tanzimat Fermanı demek, artık gâvura 'gâvur' dememek, herkese asıl ismiyle hitap etmek demektir!" diyorlardı... Çünkü bu ferman, genelde ülkedeki yabancılar (Avrupalılar) için çıkarılmış bir fermandı!.. Özetle esas maddeleri de şunlardı:

--İslâm ve Hıristiyan, bütün İmparatorluk halkının mal, namus ve can güvenliği sağlanacak...                -Herkesten gücü oranında vergi alınacak...                                                                                                  -Askere alınma ve terhis işleri yeni kanunla belirlenecek...                                                                        -Herkes kanun önünde birbirine eşit tutulacak, yargılaması açık yapılacak...                                               -Herkes kendi malını alıp-satabilecek, çocuklarına miras bırakabilecek...

Bu kararlar o devirde çok büyük yenilik olarak görüldü, özellikle büyük Avrupa ülkeleri çok memnun oldular, Osmanlı ile çok iyi ilişkiler kurmaya başladılar!.. İstanbul'u işgal için gelmekte olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa kuvvetleri, Avrupa'nın bu desteği yüzünden, Kütahya'ya kadar gelmişken, hemen geri dönmek zorunda kaldı ve Osmanlılara yılda 20 Bin Akçe vergi vermeyi bile kabul etti!.. Balkanlar, Boğazlar ve Karadeniz'de hükümranlık kurmak üzere saldırılara başlayan Rusya, başta İngiltere'nin karşı çıkmasıyla geri adım atmak zorunda kaldı... Dış baskılardan böylece kurtulan Padişah Abdülmecid, rahat bir nefes alıp, kalabalık ailesiyle çok sık yurt gezilerine çıktı... Dile kolay hani; 21 yıl Padişahlık yapan Abdülmecid, bu süre zarfında tam '18 Erkek, 18 Kız Çocuğu' sahibi olmuştu!.. Yani bu Tanzimat Fermanı ona adeta; "Maşallah, eline-beline kuvvet Padişahım, bu yollar sana da helâl olsun" demişti..

Ancak Osmanlı, bu Avrupa samimiyetinin ağır bedelini ileriki yıllarda çok ağır şekilde ödeyecekti... Çürkü Osmanlı imar için, tarihinde ilk defa Avrupalılardan çok miktarda faizle borç para almıştı... Ancak Saray efradı bu parayı 'eğitim-sağlık-yeni teknolojiler' için yatırım yapacağına; yeni saraylar, köşkler, kendi adlarına kasırlar ve camiler yaptılar... Geri dönüşü olmayan bu yatırımlar sonrası, alınan borçlar kat kat arttı ve ödenemez oldu!.. Bu durum sizlere, bugünlerdeki bazı yönetimleri hatırlatıyor mu? 

Son gelişmeler nedeniyle sağlığı bozulan Abdülmecid, daha 38 yaşında iken, 1861'de öldü, yerine de 31 yaşındaki kardeşi 'Abdülaziz' tahta geçti... O yıllardaki Padişah isimlerini görüyor musunuz? "Fatip Mehmet, Yavuz, Murat, Yıldırım, Mahmut, Mustafa, Bayezit" gibi isimler yerine; artık "Abdülmecid, Abdülaziz, Abdülhamid" gibi tam anlamıyla 'Ortadoğu ve Arap' isimleri özentisi revaçtaydı!.. Bu da bize, o dönemde yüzümüzü 'Batı'ya değil, tam anlamıyla yobaz, gerici anlayışla; 'Yeniçağ' ilericiliği yerine, gayri Doğuya, 'Ortaçağ' gericiliği düzeyine geri döndüğümüzü gösteriyordu... Bu durum 29 Ekim 1923 yılına kadar, yani, yeni "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" kurulana kadar devam etti, büyük Atatürk sayesinde biz Türklerin kaderi de böylece değişiyordu...                 Sakin KOŞAR...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI