- BOZÜYÜK'ÜN UNUTULMAZ İNSANLARI !?

 

               BOZÜYÜK'ÜN UNUTULMAZ İNSANLARI !?

Yatağan-Bozüyük yerleşkesi, Kanuni Sultan Süleyman'ın 'Rodos Seferi' için Marmaris'e geçerken konakladığı Bozüyük; Kanuni Sultan Süleyman'ın burada bir köprü, bir han ve hamam, bir de cami yaptırması, Bozüyük'ün yaygın 'sıtma hastalığı' yüzünden Güneydeki dağın eteklerine taşınması gerektiğini söylemesi ile Osmanlı Tarihi'nde yerini aldı... 17. Yüzyılda Evliya Çelebi'nin yazdığı 'Seyehatname' kitabıyla da bu bilgiler tescillenmiş oldu...

Olay şuydu: Rodos Adası Sen Jan Şövalyeleri elinde idi... Anadolu kıyılarına çok yakın olan bu ada, bir korsan yatağı idi... Bunlar Osmanlının Akdeniz ticaretine engel oluyor ve Hacdan dönenlere saldırıyor, soyuyorlardı... Fatih Sultan Mehmet zamanında alınamayan bu ada, Suriye ve Mısır'ın ele geçirilmesinden sonra alınması zaruri hale geldi... Kanuni, İkinci Veziri Çoban Mustafa Paşa'yı büyük bir donanma ile denizden oraya gönderdi, kendisi de 1522'de karadan Marmaris'e 10 Bin askerle yürüdü, olayın tarihi akışı böyleydi...

Bozüyük, Osmanlı döneminde uzun yıllar 'Nahiye' olup, 1900 yıllarının başlarındaki salgın hastalıklardan ve yetişkin erkeklerin sürekli savaşa götürlmesinden ötürü, Nahiye nüfusu 540'lara kadar düşünce 'Köy' statüsnde kalmış, Cumhuriyet dönemine böyle girmiştir!.. Ancak, 'Kurtuluş Savaşı' yıllarında Bozüyük; 'Galip Hoca' lâkaplı Celal Bayar ile beraber, ateşli nutuklarıyla Ege kıyılarını örgütleyen Muğla Kuvayı Milliyecilerinden "Bozüyüklü Hacı Süleyman Efendi" ile yine tarih gündemine gelmiştir!.. O yıllarda dağların tek hakimi olan 'Yörük Ali Efe' ile çok samimi dostluk kurarak, onu ve yüzlerce kızanını Milli Mücadeleye kazandırmış, Mustafa Kemal Paşa'nın çok büyük takdirine nail olmuştu!..

Bozüyüklü Hacı Süleyman Efendi'nin erkek evlâtlarından 'Atıf Hoca' da Bozüyük'te ikamet edip, uzun yıllar Bozüyük Camisi İmamlığı yapmıştı... Zaten caminin dibindeki evinden ve Pınarbaşı altındaki bahçesinden başka hiç bir yere gitmez, bakımlı bisikletiyle ezan vakitlerinde köye gelir, namaz sonrasında bahçedeki işlerine koşardı... Akşamları da köy erkekleri gibi kahvehaneye koşmak yerine, eşiyle birlikte işi olan eşi-dostunun evlerine-bahçelerine gider, onlara yardımcı olurdu... Gevenesli olan eşi Melek Teyze; kulakları ağır duyan, ama gözlerinden hiçbir şeyi kaçırmayan, sert ama yardımsever ve esprili bir kadındı... Herkes onun tepkisinden çekinir, dikkatli davranmaya gayret ederdi... Sık sık hata yapanları iki parmağıyla gözlerine işaret eder; "Kulaklarım duymuyor ama, bu gözlerden hiçbir şey kaçmaz!" demek istediğini hemen anlarlardı...

Bizim köyün ağalarından meşhur 'Ömer Ağa' onların komşusu idi... Her Pazar günü kesilen beş-on oğlak ve erkecin etlerinin but tarafları öncelikle köyün ağalarına giderdi... En çok eti alan da hep Ömer Ağa olurdu... Bir gün yine iki butu alıp; "Akşam bunları yahni mi yaptırayım, yoksa haşlayıp da, suyuyla çorba ve pilav yaptırıp da mı yiyeyim?" diye düşünerek dalgınca yürürken, Melek Teyze evinin kapı önünden geçen Ömer Ağa'nın arkasından gizlice yaklaşıp, güçlüce bir köpek hırlama sesiyle birlikte, erkeç butunun birini geriye doğru çekivermiş!.. Hemen dalgınlığı geçen uzun boylu Ömer Ağa, butları havaya kaldırıp; "Hoşttt hoşttt!.. Ben tadına bakmadan bunları kimseye yedirmem!" diye bağırarak gerisine bakmış, bir de ne görsün, yine komşusu Melek kahkahalarla gülmüyor mu? Hemen evine yürümeye devam ederken; "Ulan Melek, bir gün beni kalp krizinden öldüreceksin, bir daha yapma şunu beee!.." diye söylenerek, terini silerek gitmiş...

Kazım Hoca, kızını evlendirirken, çocukluk arkadaşı olan Hacı Hatapçı'dan 500 lira ödünç para almış, tütün parasında ödeyeceğini söylemiş... Düğün sonrası bir gece rüyasında, can dostu Hacı Hatapçı parasını geri istemiş, iyi mi? O günden sonra Kazım Hoca merhabayı kesmiş, Hacı Hatapçı ile hiç konuşmamış... Olayı duyan diğer can dostları Atıf Hoca, hemen Kazım Hocaya bisikletiyle gidip; "Dün gece rüyamda benim bisikletimi çaldın, ver bakalım parasını!" diye suçlayınca, Kazım Hoca ne diyeceğini şaşırmış, bir bisiklete, bir de Atıf Hocaya bakarak, Hacı Hatapçı ile barışmayı ve ondan özür dilemeyi kabul etmiş!.. Bu güzel ve özel insanlarımızı unutmamız mümkün mü dostlar!? İnanıyorum ki, hepsi de Cennet'in en güzel köşelerinde ışıklar içinde yatıyorlardır!?               Sakin KOŞAR...

YAZARIN DİĞER YAZILARI