OSMANLININ BİTMEYEN ÇİLESİ; 'PARASIZLIK!..'

 

              OSMANLININ BİTMEYEN ÇİLESİ; 'PARASIZLIK!..'

Özellikle Padişah Kanunî Sultan Süleyman'ın ölümünden sonra 1560 yılında başlayan "Duraklama Devri, Gerileme Devri ve Yıkılışı" süresinde, tam 363 yıl süren bu dönemde, Osmanlı çok parasızlık çekti, çok toprak kaybetti, yeni fetihler yapamadı, askere düşük ayarlı altın para dağıttı, saraydaki altın ve gümüş kap-kacakları eritip paraya çevirdi, yüksek faizlerle dış tefecilerden borç aldı, bunların bırakın ana paralarını ödemeyi, son yıllarda faizlerini bile ödeyemedi ve sonunda da göçüp gitti!..

Bu süre içindeki padişahlar arasında hazinenin en tamtakır olduğu dönem; Osmanlının 32'inci Padişahı, 14 yıl tahtta kalan 'Padişah Abdülaziz' idi... Babası II. Mahmut olup, ağabeyi olan 'Padişah Abdülmecit' ölünce, 31 yaşındayken 1861'de padişah oldu... İyi bir eğitim görmemişti, o yaşına kadar avcılık, spor, güreş, geziler ile vakit geçirdi, bir yabancı dil bile bilmiyor, devlet işlerinden ise hiç anlamıyordu!..

Padişah olurken; Tanzimat Fermanı'nın aynen devam edeceğini, rüşveti önleyeceğini, devletin malî durumunu düzeltip, Saraydaki lüzumsuz çalışanları atıp, tasarrufa önem vereceği, bir de artık 'tek kadınla' evli kalacağı sözlerini vererek tahta oturmuştu... Kısa sürede dediklerini yaptı, 500'e kadar düşürdüğü Saray çalışanları, kısa sürede 5.500 kişiye yükseldi, donanmaya önem verirken, devletin 25 Milyonluk borcu, kısa sürede 250 Milyona yükseldi, atamalarda rüşvet aldı başını gitti, askerin maaşları zamanında ödenmez olunca, parasını alamayan İstanbul esnafı kazan kaldırmaya başladı!.. 14 yılda birçok kadınla evlenip, 7 erkek, 7 de kız çocuğu sahibi oldu!.. Sık sık değişimle göreve getirdiği Ali Paşa ve Fuat Paşalar onun yönetiminde etkili oldular!..

Bir gün Sultan Abdülaziz, Sadrazam Fuat Paşa ile sohbet ederken; "Keşke harcamakla tükenmeyecek kadar bir paramız olsaydı da, şu sıkıntılardan bir kurtulabilseydik Paşa!" demiş... Fuat Paşa hemen; "Haşmetli Sultanım, tükenmeyecek paraya 'geçmez akçe' derler efendim, harcanamayacağı ve bir halta da yaramayacağı için, böyle paralar da hiç tükenmez!" demiş, padişaha haddini bildirmiştir!..

Tek yabancı dil bilmediği halde, Osmanlı Padişahlarından 'Avrupa Gezisine' çıkan ilk padişah oldu!.. Londra'yı, Paris'i, Berlin'i gezdi!.. Ama oradaki çağdaş ve teknolojik gelişmeleri değil de, hep cazibeli giyim-kuşam-kap-kacak-süslü koltukları alarak döndü!.. Kurulan yeni yeni fabrikalar değil, onların imalâtı olan süslü ürünlerle ilgilendi!.. Her işte olduğu gibi; burada da kendini gösteren en önemli unsur şuydu: "Eğitim, Eğitim, Eğitim!.."

Tahttan indirildiği 1876 yılından sonra, zati Osmanlı Hazinesi hiç dikiş tutmadı, hep açık verdi, sürekli borçlanıldı, çağdaş teknolojilere ayak uydurulamadı, eğitim hep 'Ortaçağ' düzeyinde ve dejenere halde kaldı, sonunda da koca İmparatorluk yıkıldı!..

Bu kadar tarih dersi yeter, bugün Cahit Sıtkı'nın "Affet Bizi Lâmba" şiiriyle veda edelim:

"Öyle sarmaş dolaş olduk/ O kadar geçtik ki kendimizden/ Lâmbayı söndürmeyi unutmuşuz/ Perdeyi çekmeyi de!../ Meğersem sabah olmuş/ Gün pencereden bizi gözetler/ Cânım geceye veda etmek lâzım/ Günün gösterdiği yoldan gitmek lâzım/ Affet bizi lâmba/ Seni buralara kadar sürükledikse/ Geceki sarhoşluğumuza bağışla!../ Vakitken dön sen memleketine/ Tutsak biz de her günkü yolumuzu/ Haydi uğurlar olsun/ Gecemiz sana emanet!.."

Zati eskiden beri neyimiz tamdı da, evdeki bu halimiz tam olacaktı ki!? Biz boşuna mı çırpınıp duruyoruz her işte illâ ve mutlaka; "Eğitim, eğitim, eğitim!" diye...         Sakin KOŞAR...  

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI