KORKUYORUM!...

KORKUYORUM!...

90’lı yıllarda bir şarkı vardı hani… Hatırlayan var mı bilmiyorum ama sözleri: "Kapat televizyonu anne, seni de kandırıyorlar / orduya istiyorlar, ‘savaş çıkar’ diyorlar / silah veriyorlar anne, bana ‘öldür’ diyorlar…” diyordu.

“Korkuyorum anne” diyor ya şarkı; korkuyu düşündüm…

‘Şehit’ sıfatında hemfikir, gazete haberlerinde birer fotoğraf karesine ya da isme dönüşen genç insanlara bakıyoruz artık her gün… Korkmuşlar mıdır acaba ölmeden önce? Sormuşlar mıdır son anlarında, “Ben ne uğruna feda edildim?” diye?

Haber bültenleri cenaze törenlerini yayınlıyor. Cenazelerde tabuta yaslanılıp konuşma yapılıyor. Bir adım ilerisinde ölen askerin babası ve yakınları acı içinde… Kameralar acı çekenleri görmüyor... Evler, mahalleler, şehirler ve orada yaşayanların yürekleri yanarken; birileri, “En yüce mertebedir” diyerek ölümü kutsuyor. Cenaze sonrası da ‘başarılı organizasyon’u kutlayıp hatıra fotoğrafı çektiriyor birileri...

Sonra o koca koca adamlar, evladı ölmüş anne babaların gözlerinin içine bakarak, “Şehitlik nasip olsun istiyorum” diye açıklama yapıyor… Oysa o da biliyor,  asla şehit olmayacağını; makam arabası, korumaları, lüks konutlarının içinde hayatını sürdüreceğini biliyor ve rahat… Yaptıklarının bedelini ödemeyeceğini, o bedeli hep başkalarına yükleneceğini bilmenin de özgüveniyle…

Şimdi kapat televizyonu anne ne olur... Hepimizi kandırıyorlar... Korkuyorum!…

Görünüşleri büyük bu adamlar durmadan bağırıyorlar. Neden bağırdıklarını anlayamıyorum bir türlü. Sanki her şeye, herkese düşman olmuşlar... Neden düşman gibi davranıyorlar birbirlerine, neden boğazlar haldeler sürekli birilerini, anlayamıyorum. Bazen televizyondan fırlayıp benim de boğazıma sarılacaklar gibi geliyor. Ağızlarından çıkan sözlerin ne anlama geldiğini anlayamıyorum. Birbirlerine ‘alçak, yalancı, iftiracı, şerefsiz, seviyesiz’ diyorlar. Ben bu sözleri duymak zorunda mıyım? Yoksa ileride ben de onlar gibi her şeye, herkese düşman olup o sözleri mi kullanacağım? Korkuyorum anne…

 Hele Meclis çatısı altında olup bitenlere aklım ermiyor bir türlü. Her gün bir kavga, her gün... Neden orada yumruklaşıyor bu insanlar? Ağız dolusu küfürler de cabası… Konuşarak anlaşamıyorlar mı? Oysa biz konuşarak anlaşmayı onlardan iyi mi biliyoruz? Onlar mı yabancılar bu dünyaya biz mi? Yoksa aç bırakılmışlar da birbirlerinin aşına mı saldırıyorlar? Eğer öyleyse kapımız açıktır bizim. Yiyecek tek lokma ekmeğimiz de olsa paylaşırız onlarla… Ama kavga etmesinler artık…

Kapat ne olur televizyonu anne!... Korkuyorum!...

Gün geçmiyor ki trafik kazalarında ölenlerin haberi yapılmasın… Herhangi bir taşıta binmek, hatta yolda yürümek bile gelmiyor içimden…

Sürekli birileri birilerine kurşun sıkıyor. Sorsanız çoğu da incir çekirdeğini doldurmayacak nedenlerden… Ölenlerin, öldürenlerin anneleri, çocukları, arkadaşları…

Kapat ne olur televizyonu anne!... Korkuyorum!...

Birazdan yine öldürülen kadınlarla ilgili haberlere çıkacak… Yoruldum öldürülen kadın haberi duymaktan… Bir kadın olarak yoksa bende mi öldürüleceğim anne? Öldürülmesem, çirkin sözleri, küfürleri duymasam olmaz mı? Uçkurundan başka bir şey düşünmeyen erkeklerin olduğu bir ülkede yaşıyor olmasaydık keşke… Baksana anne evlilik yaşını dokuz’a indirmeye çalışıyorlar… Hiç kadınları düşünmüyorlar hiç… Hiç de sevmiyorlar...

 Kapat ne olur televizyonu anne!... Korkuyorum!...

Yine iş kazasında ölen işçilerin haberleri geçiyor… Sevdiklerim de ölür diye korkuyorum… İşe gitmeseler olmaz mı? Gidip de gelemezler diye korkuyorum. Bir gün onların da haberlerini duyarım diye korkuyorum…

İşte şimdi de soğukta sokakta donarak ölmüş birinin haberini veriyorlar… Açlıktan ölen bebeği geçiyor haberler…

Kapat ne olur televizyonu anne!... Korkuyorum!...

Ne olur anne, beni böylesine korkutanlara verme oyunu… Ben artık korkarak yaşamak istemiyorum…

Ülkemde kendisi için, iktidarı ve serveti için tüm dünyayı ateşe verebilecek olanların değil, yüreği evladı, bu vatanın her evladı için senin gibi yanacak olanların olmasını istiyorum artık annem… Korkmak istemiyorum artık anne… Kimse korkmasın artık…

 

Arzu KÖK

YAZARIN DİĞER YAZILARI