ACELE VE ISRAR, YANILMA İLE YANLIŞI VE BÖLÜNMEYİ TETİKLER

 


Üç odalı evlerindeki yer sofrasına oturduklarında, sini üzerinde koca bir çanak, çanakta çok sevdikleri; acı biberli, ocaktan henüz indirilmiş, dumanı tüten ve insanın iştahını kabartan yemek, yenilmeye hazırdı. Aile, Anne/Baba ile altı erkek çocuktan oluşuyordu. Bu kadar erkek çocuğun yerine, hiç olmazsa bir kız evladımız olsun düşüncesi bir türlü gerçekleşmemiş, aile her niyetin sonunda: -Leylek Kargo-dan  erkek evlat kucaklamıştır.

ACIYI SEVMEK

Baba Bismillah deyip, kaşığını çanağa doğru indirince, hepsi birden aynı anda: Kepçenin; depremde oluşan hafriyatı alıp, kamyona boşalttığı gibi, yemeği kaşığa doldurup, ağızlarına götürmeye başlamışlardı. Ancak yemeğin acılığı nedeniyle, daha ilk kaşıkta, dillerini aşağı yukarı süratli şekilde hareket ettirip, içeri çektikleri hava ile acının etkisini biraz azaltmaya çalışıyorlar, ama buna rağmen aile acı yemekten asla vazgeçmiyordu! Tam aksine, acısız yemek aile için yemek sayılmıyordu...  Sonuç itibarı ile çekirdek aile hep birlikte karınlarını doyurma ameliyesini sürdürürken, içtikleri su, neredeyse koca bir damacananın yarısını doldurabilecek seviyeye ulaşmıştı.

KARPUZUN ÇEKİRDEĞİ KIRMIZI

Yemek bitince tepsinin üzeri boşaltılmış, karpuz kesilmişti. Acılı yemeğin üzerine, tarlalarında yetiştirdikleri kan kırmızı karpuzda öyle iyi gelecekti ki, artık orasını yazmayayım da, siz hayal edin. Baba, karpuzu herkesin beden kalıbına göre dilimlere ayırmış, en büyük dilimi kendine, sonrakini hanıma, diğer dilimleri de, yaş sırasına göre çocuklara paylaştırmıştı. Çocuklar, verilen dilimi Mızıka çalar gibi, iki ucundan tutarak ısırıyor, ısırdıkça: "Harj" sesi çıkıyor ve suyu ağızlarının kenarından, akıyordu. Nihayetinde karnı doyan, karpuzunu tüketen sofradan kalkıyordu.

KABUĞU KAZIMAK BABA HAKKI

Karpuz yenildikten sonra, kabuğunda kalan kısım baba tarafından kazınıp, yine baba tarafından şapırdatarak tüketilmesi, ailenin babaya tanıdığı haktan kaynaklanıyordu. Bir süre sonra, sofrada kimse kalmamış, küçük çocuklar kapı önüne, ağabeyleri arkadaşları ile buluşmak üzere, çay kenarına gitmişlerdi.

ÇEKİRDEK AİELENİN MALI

Köyde ikamet ediyorlardı, her beş yılda bir, oy kullanma sorumlulukları için sandık başına gittikleri Pazar gününden sonra; ne parti, ne oy, ne sandık ne seçim düşünürlerdi. İki büyükbaş, üç-beş küçükbaş, 20/25 tavuk, yedi dönüm tarla, bir traktör, bir motosiklet, iki köpek, 15-20 meyve ağacı vardı. Maddi varlıklarının tamamını bunlar oluşturuyordu. Onlar, 85 Milyonluk ülkemizi oluşturan, çekirdek aileden biriydi. Seçimle ilgili yurttaşlık sorumluluğunu yerine getirdikten sonra, eve döndüklerinde: "Hayırlı olsun inşallah" demeyi ihmal etmezler, ülkeyi kimin hükümet edeceği,  onlar için pek önem arz etmezdi. Çünkü köyde doğarlar, yaşarlar, akşamları TV izler, yaşlanırlar ve sonunda köydeki mezarlığa gömülürlerdi. Baba, evlatlarının şehirde rastgele yerlerde çalışmalarına izin vermez, ".tarlada çalışın yetiştirin satın, toprağın verdiğini hiç kimse size vermez! Babanızın, dedenizin bacasını dumansız bırakmayın!" demeyi sıkça tekrarlar, çocukların şehirde rastgele işlerde çalışmasını, evden uçup gitmelerini istemezdi.

HERŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK

Bir gün akşam, TV izlerken bir çocuğun: "Her şey çok güzel olacak" sloganından pek bir şey anlamasalar da, kadın kocasına: "Çocuk ne diyoo, adam? Güzel olucek olan, neyki?" Diye sorunca, koca kısaca: "Ne bilen ben!" diye yanıtladı.

HÜKÜMET ETME BAŞARISINI ELDE EDEBİLMEK

Ancak slogan birden bire milyonlarca ağızda dolaşmaya başlayınca, bir anda tüm ülkede, umutlar had safhaya tırmandı, muhalefetin iktidar olma sırası artık ufukta görünmüştü, sanki! Çünkü o sloganı çocuğa, sanki Allah söyletmiş gibiydi. Yapılan mitingler, meydanlar 100 binlerce seçmenin coşkusu ile inliyor, kitlelerin coşkusu: -Her şeyin çok güzel olacağını- sanki teyit ediyordu. Sonunda muhalefet partisi, 25 Milyon oy kazanabildi. Bu bir başarı olsa da, ülkeyi hükümet etmeye yetmeyecekti. Bu noktada, muhalefet partisine gözlemimi hatırlatmayı önemsiyorum: (Örgütsel çalışma yeterli olmadığı gibi, seçmenin tamamını sandığa çekemiyor. Bu nedenle, koordine ve organize zayıflığı, başarılı olma sonucunu akamete uğratıyor.)

 

DEĞİŞİM

Seçimden sonra, ana muhalefet partisinin genç kuşağı ile çevresi: "Değişim" kavramını dillendirmeye başlamıştı. Yani, partinin bu günkü durumundan, bir başka duruma geçmesi halinde, her şeyin değişebileceğini ve çok daha güzel olacağını düşünüyordu. -Bir kısım siyaset mühendisi, böyle bir karar sonunda beklenenin gerçekleşebileceğini, masa başında hesaplamış ve olabilirliği konusundaki varsayımlarının, kendilerince tutacağını düşünmüştü-. Ancak atasözü karşılarına dikiliyordu, çünkü: "Evdeki (Masadaki) hesap, hiçbir zaman çarşıya(Alana) uymuyordu!" -Günümüzdeki muhalefet partisi genç kuşağının, tarzı ve tavrı, aynı partinin geçmişteki rahmetli liderine karşı (İsmet İnönü) yine rahmetli bir diğer liderin (Bülent Ecevit) tarzını ve tavrını hatırlatır gibiydi.

NE DEĞİŞTİRİLECEK

Değişim deyince neyin değişeceği, ana başlıkları ile henüz deklare edilmemiştir. Neyin veya nelerin değiştirileceğini kimse bilmemektedir! Bu değişim sadece Genel Başkanlık koltuğu içinse, hem bir yurttaş, hem bir seçmen olarak, dikkatinizi çekmek istediğim düşüncem şudur:

HAYAL ETMEK KOLAY, GERÇEKLEŞTİRMEK ZORDUR

Acele ile: "Partiyi ancak ben iktidara taşırım, sorunları ancak ben çözerim" heyecanı, telaşı ve hayali ile dip dalgaları hesaplanmadan alınacak kararların, sıkıntı ve olumsuz sorumlulukları beraberinde getireceğini ve bu durumun muhakkak olduğunun dikkatle değerlendirilmesini diler ve isterim.

YEREL SEÇİMLERE GENEL BAŞKANLA GİRMEK GEREKİR

Ülkeyi bekleyen yerel seçimler yaklaşırken, iç çekişmelerin ve duygusal davranışların partiye getireceği bölünme tehlikesi dikkate alınarak, seçime mevcut genel başkanla girmek, daha sonra değişimin örgüt tabanına anlatılarak, konu ile ilgili değerlendirme  ve dahi düşüncelerin -test- soru/cevap yöntemi ile oylanmasının, mantıklı olacağını düşünüyorum. Aksi takdirde geçmişte olduğu gibi, ana muhalefette bölünmenin eyleme dönüşeceği, bir hayal olmayacaktır.

 

 

  

YAZARIN DİĞER YAZILARI