DAYIMA EŞEK DİYECEKTİM

 

 

                                        DAYIMA EŞEK DİYECEKTİM

 

Kısa süre önce Haiti'de meydana gelen 7.2 şiddetindeki deprem nedeniyle, uluslar her zaman olduğu gibi, bu ülkeye de yardım göndermiştir. Tabii dağıtım biçimini görünce hiç şaşırmadım, yadırgamadım. Halkı eğitilmemiş ülkelerin kaderi, bu. Görevliler, gönderileri araçtan topluluğa atmadan önce şöyle bir bakıp, uygun gördüğü yere fırlatıyor. Güruh arkasından hürraa. Paket, havada hedefe ulaşmak için takla atarak giderken, uzun boylu biri Martı gibi kapıyor. Muhtaç toplum ise bir şeyler alabilmek için çırpınırken, bu arada diğer paketler rastgele atışları yapılıyor. Kalabalık aynen denizdeki dalga gibi; bir ileri bir geri,  yığılıyor. Bu nedenle Paket kimin elinde kalacağı belli olmayan kapma seansına giriyor. Bu arada "Hay sizin gönderdiğiniz yardımlar, başınızda paralansın" Diyemiyor insan, çünkü gönderenin hiç bir sorumluluğu yok. Sorun dağıtımın organizasyon eksikliğinde.

 

Ülkemizde de, yardım bu şekilde dağıtılır. Öyle an'lar yaşanır ki, kadınlardan bir kaçı, saç saça baş başa birbirine girer, hakeza erkeklerde yardımı kapıyorum derken, kadınlar gibi aynı duruma düşer. Bunun adı yardım değil, zavallı çaresiz insanların muhtaçlık nedeniyle, düştükleri zavallılığın belgeseli çekiliyor gibidir, sanki.  

 

Mağaza açılışları da, rezil yağmalamanın bir başka örneği gibidir ve hatta stüdyosudur, bir bakıma! Sabahın çok erken vaktinde toplanan müşteri; açılışta gayet düzenli, birbirini rahatsız etmeden, itişip kakışmadan(!) içeri girer ve girer girmez tam anlamı ile Afrika'dan gelen Çekirge sürüsü gibi, mağazada satılacak ne mal varsa siler süpürür, sonuç olarak ortada dört duvar kalır.

 

En vahşi örnek bazı pastanelerin açılışında gerçekleşir. İkram için yapılan; pastalar, börekler, tatlılar ve kurabiyeler kurdelenin kesilmesinden üç/beş dakika sonra koyduysan bulasın. Bu ülke, TV ekranlarında, bir açılış sırasında baklavaların avuçlanarak götürüldüğünü görmüştür. Görmemişlikten, yememişlikten, yokluktan mı? Tartışılır! Ama bana göre, kişinin: "O an bir şeyler kapma götürme yeteneğini, an itibarı içgüdüsel sınama davranışıdır!" Yağmalama vahşi bir duygudur! Hatta o duruma düşen kişinin, kıyafeti itibarı ile gayet medeni görünümlü olsa da, davranışının önüne geçememektedir! Nadiren rastlanan bu tür görüntüye rağmen, yurttaşımız gani gönüllü ve dahi gözü toktur.

 

Eski yıllardan bir gün, sabahın erken vaktinde, şehrimizde yaşayan Memiş isimli yurttaş, bitişik komşusu Mustafa dayısının kapısını çalar. İçeriden hanımı Rabiye teyzenin sesi: "Kim uuu?" Diye duyulur. Memiş cevap verir: "Benin, Irabiye abla!" Der. Teyze sorar: "Memiş senmin u?" Memiş yanıtlar: "Haa! Mıstıfı dayıma bişee deeyorudumda!" Teyze sorar: "Ne deyosan, sööleeveren, ne u söölecen, baken?" Memiş: "Mısdıva dayıma eşek deecedim!" Rabiye Teyze: "Eh çocum, deeveren!" Diyerek eşinin yanına, odaya gider ve kısa bir zaman sonra seslenir: "Memiiş!" Diye seslenir, yanıt: "Efendim" anlamındaki "Ooo!" Diye gelir. "Mısdıfı dayın, eşeği aasın emme, değirmanda işi bitince getirsin, damı bağlevesin, dedi" Tembihine, Memiş'in yanıtı: "Bağlımamın heç, de gidi de!" olur. Belirtildiği gibi insanımızın, eli oldum olası boldur. Damdaki eşeğini, bağındaki üzümünü, ağaçtaki meyvesini ve tarladaki bostanı ikram etmekte tereddüt etmez.

 

Tanrı'ya şükrediyorum ki, ormanlarımızı söndürdük. Ama piyasadaki alevi söndüremiyoruz. O alev de, su ile sönmüyor, banknotlar söndürüyor, bilenler öyle söylüyor! Bakınız: Su (2.50 TL.) Çay (3.-TL.) Kahve (7.-TL.) ve diğer yiyecek ve içeceklerin ücreti de ha keza tavanda. Çarşı, pazar yanıyor, bu yangın orman yangınından da, kötü. Ancak yurttaşın; çay bahçelerinden, kafelerden, pastanelerden ve buna benzer yerlerden şikâyeti birinci sırada ve hem de en çok dillendirileni! Yurttaş: " Bu ne pahalılık? Hepsi insafsız, merhametsiz olmuş. Halk yoksa sizde yoksunuz, önemli olan halktır! Bu alandaki pahalılık yangının en alevli halidir!" Diyor ve arkasından diğerlerini sıralıyor. Mantık ise: "Gelip oturmaya muhtaçlar, parası olan gelsin!" dir.

 

Halkın cebindeki parası belli, piyasadaki yangınında, alevi. O zaman bu gibi işletmelerin insanımızın hali pür melalini dikkate alıp, hiç olmazsa behemehâl çay/kahve ve su ücretlerini düşürmeyi dikkatle değerlendirmelidir. Halkın cebinde parası varsa, işletmeler vardır. Onun için yurttaşın sıkıntısını paylaşmaları zorunludur ve rakamlar biraz daha hafifletmelidir!

 

Bir kuruluşun kısıntı günlerinde afiş bastırıp, Halka hitaben: ".aman ha bizi unutmayın, biz sizden kazandığımızı, sizin için yatırım yapıyoruz(!)" mealindeki, duyurusundan sonraki; çay, kahve ve su fiyatlarınız budur!!! Tüketici bu iletişim çağında her şeyden haberdar, her şeyin alınışını satışını biliyor. Onun için tüketiciye böyle yüklenilmesi fikri ne kadar doğrudur ve bu istemin karşılığı önceden veriliyor mu idi, düşünülmelidir! Ancak bu afiş fikrinin ve içeriğinin çok tuhaf karşılandığını bilmelerinde de, oldukça fayda vardır! Bir atasözümüz: "El el ile değirmen yel ile" Der. Lütfen herkesi kör, âlemi sersem sanmayınız!

 

Öte taraftan, Çin menşeli ürünlerin ne denli ucuz olduğundan artık herkes bilgi sahibi. Şu anda ülkemizde Kazıklı Voyvoda piyasası hüküm sürüyor ki, serbest piyasa kuralları gereği Ticaret Bakanlığı bu duruma müdahale etmiyor ve sonuçları da yurttaşın anasını sürekli öpmekten bunaltıyor.

 

Şu Çin malı satanlara sormak istiyorum. Mağazaya giriyorsunuz etikette: 69.99/89.99/99.99 gibi rakamlar yazılı.  Yurttaş bunu yiyor mu? Tabii ki, hayır. Kerameti kendinden menkul birinin müşterinin kafasını karıştırma yöntemlerinden biridir bu rakamlar. Şekilde görüldüğü gibi, satılan mal 70.00- TL. değil, 69.99- TL./ 90.00 TL değil, 89.99/(!) Vay anasını hacım! 1923 yılında Cumhuriyetimiz yüz yaşına giriyor! Ama insanımıza saygı yerlerde sürünüyor. Şu etiketlere bakın! Yasa izin veriyor diye, etiketlere bakın. İşte, yardımlar kapanın elinde kalıyor, biz kapış kapış yönteminden anlıyoruz, götürdüğümüzü kâr sayıyoruz. Varsın öyle dağıtılsın, nasıl olsa bir şey değişmiyor(!)

YAZARIN DİĞER YAZILARI