HANİ O ESKİ BAYRAMLAR, NEREDE LEZİZ GARIN GUMBARLAR

 Bir Kurban bayramı daha, diğerleri gibi rastgele zeminlerde, hatalı uygulamalar ve ayıplı halleri ile hercümerç içinde gelip geçti. Cumhuriyet, üç yıl sonra yüz yaşına girecek. Bir toplum düşünün ki, hala kuralsız yaşamdan yana, başıbozukluk tercih nedeni, beyni yanlışla çabuk anlaşıyor, çünkü iyi ve kötüyü ayırt edemediğinden, kolay olana daha çok ilgi duyuyor. Neden her şeye agop'un kaz'ı gibi bakıp davrandığı da, işte bu noktada belli oluyor.

 Nedeni tabii ki, belli! Düşünme kapasitesinin darlığı, ince eğirip sık dokuyamamak, yükseklerden inmeyi istememek, adam sendecilik, bana necilik. Örneğin: Bizi ısırmayan yılanın bin yıl yaşamasına rıza gösterebilecek basiretsiz davranıştan çekinmemek. Bana bir şey olmasın da, kim ne olursa olsun diyebilecek kadar erdemsiz ve gelişmemiş olmak. Olumsuz davranışları, her zaman ortaya koyabilecek zafiyeti göstermek.

 Öyle böyle bencil değiliz! Ben diye yatıyoruz, ben diye kalkıyoruz. "Biz" kültürümüz pek gelişmemiş, hatta biraz paslanmış. Oysa her işimiz "Ben"le değil, "Biz"le gerçekleşiyor. Neyse. Bugün çocukluğumdaki kurban bayramlarından küçük bir kesiti özet olarak sunuyorum. Tabii, biraz Muğla damak tadına uyacağı ve lezzetli olacağını düşündüğüm için hemşerilerimden ötürü, içine azıcık Muğla ağzı karıştırdım.

 ***Çocukluk yıllarımızın bayramlarında kesilecek hayvanı almaya babamla 2-3 gün önce giderdik. Giderken serçe parmak kalınlığında ip ve ip'in ucunda, Ege bölgesine mahsus küçükbaş hayvanların bağlanmasında kullanılan "Pir döndü" denilen demir halka olurdu. Muğla yerli ahalisi de, genellikle 2'li, 3'lü diye tanımlanan (Erkeç) keserdi.

 Babamla bu konuda, birlikte hareket etme ve ona yardımcı olmamdaki önemli neden, ileride keseceğim hayvanların; seçimi, pazarlığı, eve getirilmesindeki yöntem ve bayram sabahına kadar beklenecek sürecin ayrıntılarını öğrenmem ve kurallarını hafızama kaydetmemdi. Sabah olup bayram namazına giderken, hayvanın önüne bir miktar daha su konulması dini kurallardan biriydi. Namaz kılınıp dönüldüğünde, kasap beklenir ve varsa kesimle ilgili hazırlıklar sürerdi.

 Kasap geldiğinde, hayvanın ipini çözer, yere yatırır üçayağını boynundaki iple bağlar, diğer arka ayağın biri, hayvanın kesilmesi an'ında, can çekişirken debelenmesi ve vücudundaki kanın boşalmasının sağlanması için bağlanmazdı. Bu arada babam, tam bu an'da dini ödevleri gereği odaya girer, kesilecek hayvanın namazını kılar, kasap namaz bitimini beklerdi. Döndüğünde hayvan için bir iki dakika dua eder sonra, kasaba: "Kurbanı kesmen için sana vekâlet veriyorum" der ve kasap da: "Kabul ettim" Dedikten sonra, hayvanın kulağı ile gözünü kapatır ve kesim işlemi başlardı.

 Bu dini vecibeyi her yıl yerine getirmek, babam rahmete kavuşuncaya kadar sürdü. Vefatından sonra, ben üstlendim 40 yıl sürdürdüm. Şimdi bir kuruma yardım ediyorum, ancak, hayvan kesimini oğlum sürdürüyor. Ancak kesilen kurban etinden özellikle almıyoruz çünkü tamamı yoksul insanlara dağıtılıyor. Çocukluğumdaki Muğla'da kurban kesimleri evlerin hayatlarında yapılırdı, asla sokakta veya rastgele yerde hayvan kesilmezdi.

 Hayvan kesilip boynu vücuttan ayrıldıktan sonra, kasap beraberinde getirdiği ince bir ağaç dalı ile arka bacağından girer ve delinen yerden, üflerdi. (Bugün de, herhalde böyledir?) Kesilen hayvan, şiştiği için deriyi vücuttan alması bu haliyle kolaylaşırdı. Deri ön kısımları soyulduktan sonra, çengele asılır ve diğer kısımları da soyularak, tamamı vücuttan çıkarılırdı. Devamında, karın yarılır, iç organlar çıkarılmaya başlanır, en uzun süreli çaba, ince bağırsağın çekiminde gerçekleşirdi.

 Sonuçta; Karaciğeri, böbrekleri, kalbi ve diğerleri çıkarılır ancak Muğla'da Akciğer yenilmediğinden atılırdı! Et, parçalara ayrılır, birkaç fakir aileye ve diğer konu komşuya dağıtılırdı. Ancak gelin görün ki, komşulardan da, aynı miktarda et gelirdi. Yani; Al gülüm ver gülüm gibi bir durum oluşurdu ki, kabul etmemek getirilen et'in beğenilmediği, bu nedenle kabul edilmediği anlamı taşırdı ki, reddi dedikoduya neden olurdu.(Ne tuhaf düşünce ve uygulama!) Sabahın erken vaktinde bu işler bitirilmeye çalışılır, etlerin dağıtımında ise ben koştururdum.

 İşler hafiflediğinde, kuşluk vakti ancak kahvaltı yapılır, kahvaltı da; hayvanın Karaciğeri ve yenilebilir organlarından bazıları ile yumuşak yeri olan koltuk altından et alınır, soğanlı biberli, domatesli karabiberli şekilde kavrulur ve yer sofrasına oturulurdu ve sıra yenmesine geldiğinde ise: Muğla yerli ahalisinin evde yaptığı "Gabahamırlı" denilen ekmekle bandırı bandıra tüketilirdi.

 Kahvaltıdan sonra, özellikle akşamüzeri kelleyi demirciye götürür ütületirdim. Demirci boynuzlarını kırar, kelle ütülenir kılları yanar ve sonra Kırkağaç kavununa benzer haliyle eve getirirdim. Eve gelirken, ara sıra kelleye bakar, dişler öne çıktığından sırıtıyormuş gibi düşünür, bende ona tebessüm ederek karşılık verirdim, olacak iş mi? Çocukluk işte.

 Kelle eve geldiğinde Muğla ağzı ile: "Buzlaa gibi" yıkanır, yapılan işlemlerden sonra diğer malzemeleri ile birlikte: Yahni yapılmak üzere ocağa "Hurulurdun" Hazım organları, yine Muğla ağzı ile: "Garın Gumbar" bir güzel hırtışlanarak temizlenir, bir gün kireç kaymağında yatırılırdı. "Boğarsık temizliğinde ise uç kısmı burmeyi dakılıı, içi temizlenmesi için su eyiden açılırdın. Boğarsık burmudan kayıp da, çıkmasın deyi de, mıh gibi, tutulurdun. Tabii sonunda, uzun uzun yıkımekden de, el'lee Isparta gülü gibi pembileşirdin. Emme, yıkanan aygıdlaa da, mis gibi temizleni, isaanın çimçiğ yiyesi bilen gelirdin"

 Kurbandan sonra birinci hafta, kelle yahnisi iki gün üst üste yenirdi. Arada bir iki gün zeytinyağlı bir şeyle geçiştirilse de, öbür hafta tereyağ da kızartılan, Muğla ağzı ile: "Gadınım garın gumbarınnan boğarsıklaa, galeeli çenciride mislee gibi dumanı tüdü tüte sofreyi geldi mi, yimi de yanındı yat gari." Diye iplikleri çözülmeye başlanırdı. (Mumbar demeyi zorunlu kalmadıkça telaffuz etmiyorum. Onu yerel ağızla anıyorum.) Hoş artık yemiyorum, ama "Garın/Gumbar" ın da, aklımdan çıkmadığını, hatırlatmak istiyorum . Yerel ağız ile bazen iç geçiririm : "Aaah gidi ah. Yıllacaa pek güzee yidik işdik. U garın gumbarla, Hacı Bekir lokumu gibi, yimileri doyulmazdın. Hindi garii, yasak. Hem garın gumbara nerlede bulen? Bulsam arıyerde uydurun emme, yok gari. Hanım, yapımeyoru uğreşimeyoru gari"

 İşte o güzel bayramlarda küçük bir kesit böyle yaşanırdı. Facebook arkadaşlarıma ve tüm aile bireylerine nice lokum gibi Garın/Gumbarlı bayramlar dileği ile.

 

    

YAZARIN DİĞER YAZILARI