HAYRET! BAKIN SEBEP NE İMİŞ!

HAYRET! BAKIN SEBEP NE İMİŞ!          

En nihayet arızanın nedenini öğrendik! Maske takmamanın, sosyal aralığı korumamanın temel sebebi, sonunda belirlendi! Meğer uzaklarda değil önümüzde, imiş. Ama nereden bilebilirdik, nasıl fark edebilirdik, müsebbibinin o olduğunu! Aklımızın ucundan bile geçmiyordu. Burnumuzun ucundan geçse, gene de şüphelenmezdik. Meğer neymiş? Her gün; sabah, öğleyin, akşam birlikte olduğumuz, birlikteliğinden asla ve kat'a, şikâyetçi olmadığımız ve birbirimizden ayrı kalmayı tahammül edemediğimiz, hatta bir süre izinli saymamızın bile mümkün olmadığı; karbonhidratmış; ekmekmiş, şekermiş! Şu nedene bakar mısınız? Oysa yurttaşın, %90'nın birleştiği yiyeceğin birinci sırasında ekmek, 2nci sırasında şeker var(!)

Yurttaş çoğunluğu aynıdır sanırım. Çünkü ben ve benim yaştakiler ve bizden büyükler; makarnayı, pilavı ekmekle yiyen, ekmeğin tazesini katıksız tüketen, çanağı ekmekle sıyırarak büyüyen bir nesildir. Ekmek ana yiyeceğimizdir. Yemek ise sofra kalabalıksa katık edilirdi ki, zaten haldır huldur (Kaba/saba anlamında kullanılmıştır) avurtları şişirerek yemek külliyen ayıptı ve dahi görgüsüzlüktü. Ama aç köpek fırın delermiş, açlıktan karnı kazınan insan o eski yıllarda, ayıbı pek dikkate almaz(Yerel tabirle) karnını mıh gibi doyurur, sofrada yenmedik bir şey bırakmazdı. Hatta kalan ekmek parçası, atılmasın diye, özellikle çocuklara: "Arkandan ağlar, o ekmeği yi!" Denirdi.

Ama öte taraftan Sayın Profesör, haklıydı. ".yemeyin şu şekeri, ekmeği, onun yerine kahvaltıda fındık yiyin" diyordu! O kadar anlatıp, o kadar söyledi ki, uzun süre ekranlarda izledik. Boğazı kurudu, nefesi tükendi, sesi kısıldı da, Sayın Profesör "Ne diyor" denmedi, dense de, bir anlam ifade etmeyecekti. Ülkemizdeki yurttaş çoğunluğu, gerçekleri geç idrak eder.(Çok ekmek yemeden ötürü.) Hatta bildiğiniz gibi, herhangi bir olay vuku bulduktan sonra, "Gerekli tedbirler" Alınır ve tedbir uygulamaları arkadan gelir. Hatta ekmeğin vazgeçilemeyen önemi: "Adamın ekmeği ile oynama, ailesi(Eşi anlamında) çoluğu çocuğu var!" cümlesi gerekli hallerde, uyarı için kullanılır.

Ama bu bizim kabahatimiz değildir. Bize öğretilenler, özellikle geçmişteki; fakirlik, yokluk, kalkınıp gelişememek, lâyığı veçhile yaşamamızın önünü kesmiştir. Ama Sayın Profesör, haklıydı. Dediklerini uygulamakta bir tek zorluk vardı. O da ekonomik sıkıntı!  Bunun ötesinde, yılların alışkanlıklarından, hemen vazgeçmekte mümkün değildi. O pideyi, yemeğin suyuna bandırarak yemek, sahurda; pilavlar, hoşaflar, sütlaçlar, sonracığıma davetlerdeki ikramlar; bıngıl bıngıl muhallebiler, çıtır çıtır börekler, fıstıklı baklavalar. Bunlar, birden bire nasıl kesilir?

Okuduğum makalede, bir akademisyen bakın neler yazıyor: "Neden Japonya'daki çocuklara kahvaltıda çok yumurta yediriyorlar? Osmanlı Devletinin son iki yüz yılı da dahil olmak üzere, Türkiye Cumhuriyetinin gıda politikasını emperyalist ülkeler dizayn ettiğinden beri, zihinsel olarak sağlam bir gençlik maalesef yetişmiyor. Asıl sorunun kaynağına hiç inmedik, tartışmadık. Japonya'da çocuklara (7) yaşından itibaren, her kahvaltıda en az iki yumurta yediriyorlar. Ekmek genellikle yok, varsa da çok az.. Her akşam ise kesinlikle sofrada Deniz ürünleri oluyor. Japonya ve Güney Kore'nin Ceviz ithalatı son 50 yılda, %140 artmış. Çocuklara Ceviz yediriyorlar, tamamen protein odaklı beslenme. ABD teknolojik üretim merkezi (Silikon Vadisi) nin nasıl beslendiğini anlattılar şok oldum. 1950'lerdeki Alman devletinin gıda politikasını araştırın. Güney Kore'de, Japonya'yı örnek almaya başladı. Bu ülkeler, çocuklara nasıl beslenilmesi gerektiğini öğretip dayatıyor. Şeker ve ekmek(Tam buğday veya kepekli de olsa) fark etmiyor, beyin gelişimini öldürüyor mahvediyor. Marketlerdeki karbonhidratlı paket ürünler, sanki tamamen operasyon aracı. ABD halkı da, geri zekâlı obezite olmuş, çünkü aynı beslenmenin esiri. Sadece beyin göçü ile farkı kapatıyor, ya da özel olarak seçilen şahısların beslenmesine önem veriyor. Buradan net olarak söylüyorum: Türkiye'de, milli gıda politikası olmadan kalkınma imkânsız! Türkiye'de protein bazlı ürünler pahalı iken, karbonhidratlı ürünler neden ucuz? En büyük protein bazlı ürün olan, kuzu etini kaç kişi yiyebiliyor? Hayvancılık neden bitirildi? Asıl mesele budur. Beka sorunu budur! Matematik zekası olmayan, kod yazmasını bilmeyen gençliğin olduğu ülke yazılımda ilerleyemez. Anne babalara sesleniyorum: Çocuklarınızı, şekerli ürünlerden ve ekmekten uzak tutun. Bu ülkeyi yazık etmeyin, çünkü şahsen denedim. 1 aydır, ekmek ve şeker yemiyorum acıkmamaya başladım ve 6 kilo verdim. Geçen gün test ettim. Bir kitapta bir sayfayı 32 saniyede okuyup anlarken, şimdi 21 saniyede okuyup anlamaya başladım. (Prof. Sami Ateş)"

Maskenin takılması, sosyal mesafenin dikkat edilmesi uyarılarının neden umursanmadığının, temelinde meğer beslenme politikası yatıyormuş! Sağlık Bakanlığı, kurallara uyulmasını defalarca hatırlatıyordu. Konu elbette çok önemliydi. Ama bu arada maskeyi; eline, beline, koluna ve pazıya takanlarda genellikle genç yurttaştı! Beslenmelerinde eksiklik çekmediklerini düşünürken, nasıl beslenilmesi gerektiğinin bilinç yoksunluğundan kaynaklandığını tahmin ediyorum. Bilinçsizlik veya imkânsızlıklardan ötürü bazılarının sabahları 2.00 TL ye aldıkları (İçinde nohut kadar peynir olan) sandviç yemesini de, dikkatlerinize sunuyorum. (Börek/Çörek satıcılarına hatırlatmak isterim, sabahları haşlanmış yumurta satmayı da, düşünün ve deneyin.)

 Bu arada 1939 yılında, Dünya savaşının 2ncisi başlamış. 1943 yılında doğmuşum, doğduktan 41 gün sonra annem vefat etmiş. 1945 yılında savaş bitmiş. Bu arada 1941 de, Pearl Harbor saldırısı gerçekleştirilirken, 1944 yılında Normandiya çıkartması yapılmış! Görüldüğü gibi tam zamanında; barış, sevgi ve kardeşliğin sınır tanımayan yoğunluğunda, doğanın çiçek ve yeşille bezeli mutlu/sevinçli yıllarında, doğmam ve annemin de, 41 gün sonra vefatı, beslenme konusunda(İnek sütü ve nişasta maması) ne kadar şanslı bir insan olduğumu açık seçik göstermektedir(!)

O nedenle, torunlarımızın; gezegen üzerinde, yurdumuzun kalkınması ile ilgili çabaların tüm güzelliğini, ama en önemlisi, anne ve babası ile yaşayıp büyümesi dileğimi, herkes için gönderiyorum.    

YAZARIN DİĞER YAZILARI