HER BAYRAMI CUMHURİYET BAYRAMI GİBİ KUTLAMALIYIZ


Cumhuriyet'in önemini yıllar içinde daha iyi anlayan, devletimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk'ün değerini, her geçen yıl bir öncekinden daha fazla kavrayan yurdum insanı, geçmişte büyük katılımlarla kutladığı bayramlarını çok özlemiş. Öyle özlemiş ki, Cumhuriyet bayramında stadyuma iğne atsanız yere düşmeyecekti. Yurttaş kendi açısından haklıydı, zira eskiden bayram denilince ki, bu ister resmi ister dini bayram olsun, akla mutluluk ve birlikte olmak gelirdi. Çünkü yıllar yılı o bayramların coşkusunu sırası geldikçe yaşayan, sevincini bayram günü yaklaştıkça yüreğinde hisseden yurttaş, törenlerin sadece çelenk koymak ve davetli olmasına rağmen, sadece kamu görevlilerinin bir kamusal kuruluşun zemininde, birbirlerini kutlamakla gerçekleştirilmesi türünü benimsemedi ve bayram olarak kabul edemedi. Oysa ona göre; bayramlar, ulusal veya dinsel yönden önemi olan, kutsal sayılan ve ulusça kutlanan günler olarak bilinmesine karşın, üzerinde yiyecek ve meşrubat cinsi içecek bulunan masalarla bezeli zemindeki bayram kutlamalarının hiçbirine katılmadı! Çünkü alıştığı ve içine sindirdiği bayramlar böyle yapılmıyordu. Şehrimizdeki kutlamaların bazıları, Cumhuriyet meydanında toplanma ile başlardı. Bayramla ilgili konuşmalar yapılır, şiirler okunur geçit töreni ile sonlanırdı. Bazıları da, meydanda yapılan törenden sonra, gerekliliği nedeniyle stadyuma taşınır diğer bölümlerine orada devam edilirdi.

100ncü yıl Cumhuriyet Bayramına sıra gelince; özlenen, arzulanan, beklenen bayram kutlaması, önceki bayramları susayan binlerce yurttaşı akın akın bayram yerine doldurdu. İşyerleri, bulvarlar, caddeler, sokaklar, park ve bahçeler, yani sizin anlayacağınız her yer, bayraklarla donatılmıştı. Görüntü; gurur vericiydi, yurttaş mutluydu ve sevinçli an'lar yaşanıyordu. İşte bayram bu idi, bayram buna deniyordu. Eski bayramlardaki gibi, temiz kıyafetli baba, koyu renk takım elbise, beyaz gömlek ve uygun kravatlı şık haliyle, çocukların birinin elinden tutmuş, diğer çocuğun eli ise zarif kıyafetli annesinin elindeydi, ulam ulam bir yere yetişmek için gidiyorlardı. Bu yer bayram yeriydi. Kalabalık, geçmiş bayramları anımsatıyor, insan kendini o yıllara dönmüş gibi hissediyordu her şey rüya gibiydi, muhteşemdi ve harikaydı.

Bayramlar böyle kutlanırsa güzel oluyordu, yurttaş bu tür bayramı seviyor, buna bayram diyor ve böyle kutluyordu. Çocuk yaşımızda bunu gördük, hep bu tür bayramları yaşayarak bu yaşlara geldik. Yaş 80, son'un bir veya birkaç adım öncesi. Onun için, hep alıştığımız bayramların; kalabalığını, coşkusunu, sevincini, bandosunu, davulunu zurnasını, seyyar satıcılarını görmeyi ve onların; yokluğunu, eksikliğini ve ortadan kaybolmalarını gönlümüz razı olmuyor. Eski köye yeni adet getirilince alışamadık, her yıl gördüklerimizi, alıştıklarımızı göremeyince, elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi mahzun olduk.

Hani nerede o; bir elde balon, diğer elde macun veya simit veya diğer tür şekerli yiyecekler? O elmalı şekerler? Hani kâğıt helvalar, nane şekerli bayramlar? Hani okulların dışına kadar taşan kapıları, pencereleri süslü okullar? Sınıflarının krepon kâğıtları ile süslenen, özellikle kedi merdiveni süsleri ve diğer süsleri nerede? "Anacık/Babacık günü" diye tanımlanan o kalabalık bayramlarımız hani? diye birbirimize sorar olmuştuk. Neyse ki, Cumhuriyet bayramımız, sorularımızın tamamını cevaplayan bayram oldu, özellikle biz yaşlıları; mutlu etti, sevindirdi, eski yaşanmışlıklarımızı yeniden yaşıyormuş gibi olduk.

Geçmişimizi unutmayalım. Geleceğimizi, ulusları yücelten ve güçlendiren bilimsel veriler üzerine kurarak, hazırlanalım. Örneğin: (Savunma sanayi, her geçen gün hızla gelişiyor.) Bu arada; hem dini, hem resmi bayramlarımızı, Cumhuriyetimizin 100ncü yılında yaşadığımız; coşku, sevinç ve mutluluk gibi birlik içinde, birbirimizden nefret etmeden ama sevip sayarak kutlayalım. Çünkü sevgi ve saygı her kötü düşüncenin yok edicisidir.  Tüm bu duygu ve düşüncelerle, nice bayramlara ve bayram gibi yıllara erişmeniz dileği ile.

YAZARIN DİĞER YAZILARI