SENİ GİDİ DOMUZ SENİ

  SENİ GİDİ DOMUZ SENİ  

Birine kızdığımız zaman: "Domuz herif!" veya "Seni gidi domuz seni!" diye öfkemizi dışa vurur, sinirlerimizi yatıştırmaya, sakinleşmeye çalışırız. Ancak insanların bazen niye domuzlaştığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Domuz'un gen haritasını ayrıntıları ile inceleyen bilim insanları, bu hayvanın, anatomik ve fizyolojik açıdan insana benzerliklerini tespit etmiş. Obezite, diyabet, Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıklarla bağlantılı, bazı gen mutasyonları belirlemiş.

Görüntüsü itibarı ile çirkin, yanı sıra İslam dünyasında eti yenilmeyen Domuz'un, fazla kükürt içeren eti, kas ve eklemlerin sağlığını koruyamayacak hale getirdiği belirtilmektedir. Tüketilmesi insan sağlığı için faydalı olmayan ve çeşitli inançlarda da yenilmesi, benzeri ve diğer gerekçelerle yasaklanmıştır.

Oysa 1950'lili yıllarda pek çok evde, kümes hayvanı(Özellikle Tavuk) beslenirdi. Evin dışına çıkabilen ve çevrede çöplük gibi kirletilmiş boş alan varsa, orada gezinip eşinen tavuk, bulduğu her atığı ve ayrıca, börtü böceği tükettiği bilinir. Hatta bazen dikkatinizi çektiğinde: "Tüh Allah kahretsin, şu yediklerine bak! Bu tavuk pişirilip nasıl yenir, yahu?" diye kendi kendinize sorduğunuz zamanlar, mutlaka olmuştur!

Dolayısı ile Domuz ve Tavuğun(Hazır tavuklar dışındaki) beslenme türü, birbirine benzer. Çöplük, tavuk için bulunmaz bir sofradır(!) Öte taraftan domuz, kendi alanındaki çöplüğü veya ekili tarlayı eşer eşeler, ne bulursa yer tüketir.

Geçmiş zamanın gezinerek beslenen tavuğu, evlerde tüketilirken, yumurtasının zengin bir protein kaynağı olduğu bilinmez, ekmeğe katık yapılırdı. Tavuk o yıllarda sofraya, genellikle doldurularak getirilir, lezizliğinin yanında görseli(!) İştahımızı kabartırdı.  Çöplükte yedikleri aklımızın kenarından geçmez, lades kemiği ile iddiaya girmek için kandırması kolay, varsa dede seçilirdi(Örneğin: Ben hiç dayandırmaz, daha elindeki kemiği tepsiye koymadan: "Lades" derdim. Dedem bazı zamanlar ciddi ciddi sinirlenir:  Yerel ağızla: "Hunu ba, yades'i kapanasıya. Le sohrudan kalgsagı biyon!" diye çıkışırdı. Hani insan yetmişinden sonra çocuk olur, denir ya. İşte o denen bu gaari(!)

O yılların insanı, çoğunlukla yer sofrasında yer içerdi, sininin ortasına konulan nar misali kızarmış tavuğu yemek büyük zevkti, yemeğe başlanacağı sırada ailenin yaşlısı, yerel ağızla: "Hedi, yörün bakam!" Deyip, içi doldurulmuş tavuğun, göğüs kemiğinin ortasına, basmadan ipleri çekilir, basınca hafif bir çıtırtı sesinden sonra, tavuk ezilmeden yayılır ve herkes, önüne rastlayan eti alır ağzına atar, ardından iç pilâvı kaşıklardı.    

İslami inanca göre, domuz etinin sağlığa zararlı oluşu nedeniyle tüketilmesinin yasaklanışını değinmemle birlikte, konu ile ilgili birçok ayet ve hadis bulunduğunu hatırlatmamın yararı olacağını düşündüm. Çünkü İslami toplum, hadis ve ayetlere göre hareket ettiğinden, söz konusu domuz etinin haram kılındığı ve asırlardır tüketilmediği gerçeği, bu nedenle yadsınamaz.

Girizgâhtan sonra gelelim, ana temaya. Geçen hafta TV ekranlarında, genleri değiştirilen bir domuzdan alınan kalbin, hastaya takılması, ilgi ile karşılanmış, sonuçlarının ne olacağı belli olmasa da operasyon, başarılı geçmiştir. Zaten hastanın da tedavi konusunda son seçeneğinin kalp nakli olduğu ve bunun için, böyle bir operasyonu kabul ettiği de, ayrıca vurgulanmıştır. 

Bu haberi izleyince aklıma bir soru takıldı ve merak ettim! Müslüman bir ülkeyiz, kalp hastası sayımız hatırı sayılır rakamlara ulaştığı bilinmektedir. Varsayalım ki bu kalp hastaları arasında, din uleması bir şahsiyet var.

Kalp hastası din ulemasının 91 yaşında olduğunu, tek şansının haberde olduğu gibi, bu tür bir operasyona peki demesi gerektiğini, tedaviyi kabul etmesi halinde, sağlığına kavuşacağı ve uzun yıllar yaşayabileceğinin mümkün olduğunun kendisine hatırlatıldığını ve bu arada teklifin götürüldüğünü de tamam diyelim.

Durum karşısında ulemanın yanıtı sizce ne olur? Domuz kalbinin bedenine naklini ve bu kalple yaşamını sürdürmeyi kabul eder mi? Doktorunun: "Eğer bu ameliyatı kabul ederseniz, yüz yaşını bile geçersiniz" demesi, din ulemasını etkileyip, yaşamı mı seçer? Yoksa: "Tanrı'nın verdiği kalple yaşayıp, durduğu yerde ebediyete intikal etmeyi isterim" mi, der?

Ayrıca böyle bir tercih, yani; etinin yenmesi kabul edilmeyen bir hayvan organının, İslam ülkelerindeki kalp hastalarına nakli konusunu: Dünya İslam Örgütü nasıl bakar? Her insanın potansiyel kalp hastası olabileceği düşünüldüğünde: "Etinin yiyerek   tüketilmemesi ancak organlarından yararlanılmasına, sıcak bakabileceği yönünde bir düşünceyi, kabul eder mi ?

İşte bilim, işte o bilim insanları "Her şey insan için" diyerek çözümü bulunamayan sağlık sorunlarını, yıllarca; araştıran, inceleyen ve deneyler yapan, uzun yolun yolcuları.  Domuz kalbini, insana monte etmek 1400 yıl önce nasıl hayal edilir, nasıl düşünülebilirdi? Ama günümüzde o ve diğerleri başarıldı veya başarılmak için durmadan çaba sarf edilmektedir. İşte bilim ve işte o bilim insanları. Bence Tanrı, Cennet'in başmisafirleri olarak onları kabul edecektir!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI