YEMİN

 

 

YEMİN

Yemin; bir şeyi yapacağına veya yapmayacağına dair, genellikle kutsal kabul edilen varlık üzerine verilen söz"dür. Çoğunlukla: "Vallahi billahi" Diye başlayan yemin, Allah şahidim olsun ya da, Allah hakkı için anlamına gelir. Bu bir yemin sözüdür, Vallahi billahi kelimesi günümüzde sadece: "Vallahi" denilirken, yerel ağızda: "Vallaha" olarak telaffuz edilir. Öte taraftan; inandırıcılığı, güvenirliliği kalmayan, davranışları ve ağzından çıkanı kontrol etmeyi beceremeyenlerin: "Allah'ım yok olsun- Oturduğum yerden kalkmayayım- İki gözüm önüme aksın- Çocuğumun ölüsünü öpeyim" gibi, yemin diye söylenenlerin hiçbir; etkisi, değeri ve geçerliliği yoktur. Bunların dışında sokak ağzı ile çok basit, niteliksiz ve galiz sözlerle, yine yeminle ilgisi olmayan, ancak telaffuz edenlerin toplumdaki hafiflikleri hasebiyle; söylediklerinin dikkate alınması, değer verilmesi ve inanılması için özenle dillendirdikleri sözcükler: "Anam a.. olsun" la başlar. O cümleler, gayri ahlaki ve çok rahatsız edicidir.  Bu ve benzeri cümleleri, aklı başında bir yurttaş ne ağzına alır ne de, kutsal kabul edilen varlık üzerine verilen söz sayılır.

Henüz 14-15 yaşlarımda iken, bir gün eve alınacak mutfak ihtiyaçları için çarşıdaki bir dükkana uğradım. İçerideki birkaç kişi, 30-35 yaşlarında muhtemelen tanıdıkları birine, yapacağı şahitlik için: "Ben görmedim, o sırada başka bir şeyle meşguldüm farkında değilim" demesini öğütlüyor, yanı sıra diğeri ifade örneklerini sıralıyordu. Biri lafa giriyor, öbürü çıkıyordu: Diyeceksin ki: "Efendim, evime alınacakları seçerken, dışarıda, harren/gürren olduğunu duydum, ama sebebinin ne olduğunu bilmiyordum. Olanlardan haberim, yok; görmedim, küfür duymadım" şeklinde konuş. Sen gerisini, avukata bırak o halleder. Demesiyle diğer, kişi: Oğlum! Sen onların dediğini bakma, beni dinle! Baştan: "Ben hiçbir şey bilmiyorum" De! Sonra: "Dükkanda, eve alınacaklara bakıyordum, bir şeyden haberim yok. Dedin mi, başka bir şey demene lüzum yok. Lafı uzatma, lafı uzattın mı ayağına dolanır, sonra ne dediğini koyduğunu bilemezsin, her şeyi birbirine karıştırırsın, bir dediğin bir dediğini tutmaz. Hakim de, sordukça sorar, durduk yerde başına iş açarsın."  Diyerek, mahkemede ne kadar konuşacağının sınırını belirleyip, neyi söyleyeceğini, nasıl tanıklık edeceğini öğretiyordu.

Tanık/Şahit; gördüğünü bildiğini, yakın mesafede kulağı ile işittiğini anlatan bir kişidir. Tanıklık bazı hallerde gönüllülük, bazı hallerde zorunlulukla yapılır. Ancak tanığın davaya taraf olmaması gerekir. Tanıklık, kamu hukukundan doğan bir görevdir. Bu nedenle tanığın, adlî merciler önünde; gördüğü, bildiği olayları gerçeğe uygun bir şekilde, anlatma görevi bulunmaktadır. Bundan kaçınılmaz ve kaçınılmamalıdır.

Yazının ana teması, metin başlığında da, görüldüğü gibi yemindir.  Yargıç huzuruna çıkanlara verilen yeminin dışında, insanın yaşamı süresince söylediği yalanlar ve o yalanların inanılması için ettiği yeminler ise ayrıdır. Şu an bir/iki dakika hayal kurup, Gezegenin sadece ülkemiz üzerindeki hayali tavanında gezinen yalanları ve bunun için edilen usturuplu yeminleri saymak mümkün olsa, acaba kaç trilyondur? Bu sayım sonunda ortaya çıksa rakamın, bence çok dehşet verici olduğunu varsayıyorum, hatta insanın şaşkınlıktan küçük dilini yutar hale geleceğini düşünüyorum.

Yurdum yurttaşı nedendir bilinmez(!); birbirinden hoşlanmayan, nefret eden, kişiyi tanımamasına rağmen hakkında duydukları ile duygusal kararlar verip yorum yapan, imrenmek yerine kıskanan, inanmasa da inanmış gibi görünen, her şeyin kendi düşüncesine göre şekillenip gerçekleşmesini isteyen, telkini başkasına verip salkımı kendi yutan bir toplum görünümündedir.

Ancak bu görünüm, böyle sürgit olmamalı ve mutlaka; değişmeli, güven tesis edilmeli, düzeltip güzelleştirilmelidir. O nedenle; birazcık düşünmek, düşünürken elinizi vicdanınıza koyup, bir yargıç gibi değerlendirmek gerekir. Gerçekleşmesinin ise; hümanistliğimize, yurtseverliğimize ve hoşgörümüze kaldığının aklımızdan çıkarılmaması gerekir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI