HER ZAMANKİ YÖNTEMLERİ

HER ZAMANKİ YÖNTEMLERİ

Bir ülkenin demokratik bir yönetim anlayışıyla yönetilip yönetilmediği, büyük oranda o ülkedeki sivil toplum kuruluşlarının ve kamu yararına görev yapan kurumların bağımsız ve özgür görev yapıp yapmadıkları ile doğru orantılıdır. Çünkü iktidarlar, kendilerine rağmen doğruların söylenmesini ve yazılmasını istemezler. İsterler ki tüm kurumlar, onları eleştirmesin, haklı ya da haksız olduğuna bakılmaksızın iş ve eylemlerinde kendilerini desteklesinler.

On yedi yıldır, iktidar çevreleri kendilerine payandalık yapmayan kurum ya da kuruluşları, önce yandaş basın-yayın araçlarında karalama, onların hizaya getirilmesi biçiminde bir kampanyayla nabız yoklaması yapıp sonra da yasalarla kendilerine bağımlı kıldılar.

Şimdi de hiçbir güce eğilmeden halk için, halk yararına yasalar çerçevesinde görevini en iyi biçimde yerine getiren Baroları kendilerine bağımlı kılma hesabı yapılmaktadır. Bunda da aynı yöntem uygulanmak istendi. Ancak, halk ve barolar bu konularda önceki örneklerin sonuna uğramamak için bu çalışma amacına önceden tavır koyacak sağduyu gösterdiler.

Bu konuda okurlarımızdan kamuoyunu bilgilendirmemiz için yoğun istek geldi.

Ben de Baromuzun değerli Başkanı Cumhur Uzun'a konu ile ilgili sorular yönelttim. Başkanımız açık yüreklilikle sorularımızı yanıtladı. İşte sorular ve yanıtları:

1- Son zamanlarda resmi olmamakla birlikte basına da yansıyan haberlerden, hükümetin baroların aleyhine bir çalışma içinde olduğu duyumları, toplumda büyük bir çoğunluğu tedirgin etmektedir. Bu konuya açıklık getirir misiniz?

Evet, bir süredir hükümet çevrelerince Baroların yapısını değiştirmek, seçim sistemlerine müdahalede bulunmak arzusunu biz de basından gözlemliyoruz. Aslında hiçbir talebimiz bulunmadığı ve bize göre böyle bir gereklilik söz konusu olmadığı halde, baroların yapısına yönelik hükümetin bir çalışma çabası içine girmesi sadece kendisinin barolara bakış açısından kaynaklandığını düşünmememize sebep oluyor. Zira böyle bir düzenleme talebi Türkiye'deki hiçbir barodan gelmediği ve barolar tarafından iletilmediği halde böyle bir çalışma içinde olunması hükümetin arzusu dışındaymış gibi düşünülemez.

İktidarın, bu çalışmada, kamuoyuna yansıyan haliyle bir ilde birden fazla baro oluşturulması anlamına gelen "Çoklu Baro" çalışması yaptığı gibi baroların seçimlerinde "Nispi Temsil" esasını getirmek suretiyle de seçim sistemine müdahale etmeyi amaçladığı görülmektedir. Yapılmak istenen "Çoklu Baro" oluşturmak olsun, isterse seçimlerde nispi temsil esasının getirilmesi olsun her iki durumun da ülke hukukuna, adalet arayışına ve baroların işleyişine hiçbir demokratik katkısı olmayacak çalışmalardır.

Hemen baroda akıllara "peki o zaman siyasi irade neden böyle bir çalışma yapmakta, faydası olmayacak bir düzenleme ile uğraşmaktadır?" sorusu gelmektedir.

Biz iktidardan, ülkenin daha demokratik bir ülke, hukukun üstün tutulduğu bir devlet ve evrensel hukuk ilkelerine dayalı normlarda oluşturulmuş bir adalet hizmeti bekleriz. Yapılan değişiklik çalışmalarının bu değerlere hizmet edip etmeyeceğine göre de değişikliğin toplumsal faydasını ölçer, belirleriz.

Yapılması dillendirilen değişikliklere baktığımızda, bu değişiklikler ile ilgili biraz önce sıraladığımız değerlere hiçbir katkının sunulmadığını ve sunulamayacağını görüyoruz.

Barolar, meclis ve hükümet icraatlarını içeriklerine bakarak, toplum yararına olup olmadıkları, evrensel hukuk normlarına dayanıp dayanmadıkları, anayasamızda belirlenen değerleri taşıyıp taşımadıkları yönüyle HUKUKİ bir değerlendirmeden geçirirler. Esasen birer hukuk kurumu olmaları nedeniyle de bu durum son derece normaldir. Bu hukuki inceleme sonucu elde ettikleri sonuçları ilgilileri ve toplum ile açıkça paylaşırlar. Bazen de bu değerlendirme sonucu hukuka aykırı gördükleri iş ve işlemler için davalar açıp bu hukuka aykırı iş ve işlemlerin iptali yönünde topluma zarar vermesinin önüne geçmeye çalışırlar.

Hukuka aykırı iş ve işlemler yaparak bu işlemlerin hiçbir şekilde sorgulanmasını istemeyen, "ben yaptım oldu, siz de katlanın" anlayışında davranmak isteyen iktidarlar baroların bu toplum yararına yaptıkları hukuki değerlendirmeleri siyaset yapıyorlar, işimize karışıyorlar diyerek karşı çıkarlar. Baroları bu yönüyle kendi iş ve işlemlerinin önünde engel oluşturan kuruluşlar olarak görürler. Bu bakış açısı doğru ve yerinde değildir. Zira her iktidarın zaten toplum yararına, evrensel hukuk ilkelerini gözetip yürürlükteki anayasa ve yasalarımıza uygun davranmak zorunluluğu ve buna bağlı kalınarak görev yapılacağına dair yeminleri bulunmaktadır. Yaptığı iş ve işlemleri hukuka uygun ve olması gereken kurallara bağlı kalarak yapmış olan hiçbir iktidarın baroların bu hukuki değerlendirme yapma yetkisi ve görevinden endişe duymasına hiçbir neden yoktur.

Bu açıklama ışığında yapılmak istenen değişiklik çalışmaları, baroların bu hukuki değerlendirmesi ve bunu topluma özgürce ifade ediyor olmasından rahatsızlık duyup, bunu politik muhalefet etmek anlamında değerlendiren yanlış bir anlayıştan kaynaklanmaktadır.

Çoklu baro oluşturarak baroların var olan birlik gücü bölünecek, bölünmüş güçten farklı değerlendirmeler elde edilerek baronun görüşü tüm örgütün gücü değil şeklinde zayıflatılarak itibarsızlaştırılacak. Böylelikle barolar etkisizleştirilecek, iktidarın yaptığı hukuka aykırılıklara ses çıkarmayan ve bunu topluma anlatmayan bir yapıya kavuşturularak, ses çıkarmayan bir toplum ve bunu istediği gibi yöneten bir iktidar dönemi elde edilecektir.

Yanlış yapmamak, doğrularla yönetmek yerine, yanlışlara ses çıkarmayacak bir toplum elde etmeye çalışmak, topluma yapılabilecek en büyük kötülük olduğu gibi, yöneticilerin yapacağı yanlışlara hazırlık yaptığını göstermesi yönünden de endişe vericidir.

Yine düşünülen çoklu baro ya da organlarda nispi temsil düzenlemesinin temel amacı baroları etkisiz kılmak ve çalışmalarında sesini kısmak olduğu görülmektedir.

Çoklu baro ile parçalanmasının ülkenin bölünmesine kadar gidebilecek sonuçları olacaktır. Çoklu baronun oluşumunda siyasal, sosyal, dinsel, kültürel, etnik kökenli ve sair sayabileceğimiz her türlü nedene dayalı bölünme yaşanacak olup, bu bölünmeye bağlı olarak halkın adalete kavuşma gerçekliği yok olacaktır. Hak aramakta hukuken kimin haklı olduğu yerine, hangi baronun takip ettiği dava olduğuna bağlı adalet uygulamaları ile karşılaşılacaktır. Adaletin son bağımsız ayağı olan savunma da artık siyasal, sosyal, dinsel, kültürel ve etnik köken temelli bir duruş içine çekilerek adalete olan güvenin yok olmasına neden oluşturacak, haklı adalete ulaşamazken, haksız ama davayı bölünmüş baro ile takip eden kazanacak, adalet bir kez daha zarar görecektir.

Şu anda baro seçimlerinde, doğrudan ve tam demokrasi esası ile seçimler yargı gözetiminde yapılmakta, en çok oyu alan aday görevi yürütmektedir. Oysa nispi temsil diye çalışılan sistemde meslektaşlarından daha az oy alan kişinin organlara seçilmesi gibi bir anti demokratik durum söz konusu olacak ve bunun hiçbir şekilde açıklanabilirliği olmayacaktır.

Nispi temsil karar organlarında demokratik katkı sunabilen bir sistem olduğu halde, yürütme kurullarında bu işlevini yerine getiremez.

Ülkemizde karar organı şeklinde oluşturulan, Belediye Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi oluşumlarda nispi temsil yöntemiyle her düşüncenin karar aşamasında katılım sağlaması katılımcı demokrasi adına faydalı ve kazandırıcı bir yöntemdir. Aynı nispi temsilin belediye encümeni veya hükümet gibi yürütme organlarında yer alması Belediye Başkanlığının ya da Hükümetin ( Kabinenin ) işlemlerini gerçekleştiremez, yürütemez olmasına ve sorumlu olduğu kurullara ya da topluma hesap verememesine neden olacaktır.

Bu değerlendirmenin net anlaşılabilmesi için, yürütme organında, örneğin şu anda son seçimlerde partilerin aldığı oylar neticesinde Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde 15 bakandan oluşan kabinenin 6 bakanının millet ittifakını oluşturan partilerden seçilmesi şeklinde oluşması gerekecektir. Hükümet bu haliyle hem çalışamayacak hem de hesap verme zamanı geldiğinde hangi hükümet kime neyin hesabını verecek ve bu hesabın sorumlusu kim olacaktır. Böyle bir düzenleme olur şey değildir. Bu nedenle gerçek adaleti sağlamak için Baroları sınırlandırmak yerine, daha etkin kılmak, toplumun adalet ihtiyacına hizmet edecek, etkin savunmayı sağlamaya çalışmak gerekir.

2- Baroların görev ve sorumlulukları konusunda kamuoyunu bilgilendirmek açısından kısaca bir açıklama yapar mısınız?

Barolar, temel varlığını Anayasamızdan alan kendi kuruluş kanunları bulunan, adaletin üç ayağından oluşan savunmayı özgürce ifade eden Avukatların bağlı oldukları meslek örgütü ve kamu kurumu niteliğinde, diğer bir yönüyle de sivil toplum kuruluşudur.

Baroların bu sivil toplum kuruluşu olma özelliği, 1136 sayılı yasasında yansımasını bulmuş ve barolara; "hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak" ödevi yüklenmiştir.

Barolar görevleri nedeniyle toplum adına ve toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren iş ve işlemlerde, hukukun üstünlüğü ve insan hakları yönünden hukuki değerlendirmeler yapmakta ve bu değerlendirmelerin sonuçlarını özgürce, tarafsız bir bakış açısıyla topluma duyurmakta ve gerekenleri için dava açarak toplumun o dava konusu işlemden zarar görmesinin önüne geçmeye çalışmaktadır.

Bu toplumsal ve hukuk devleti açısından son derece önemli temel görevi dışında, bireysel olarak hak aramak isteyen yurttaşlarımızın yanında yer alarak onların adalet erişimine katkı sunmaktadır. Hak aramak ve adalete erişmek isteyen yurttaşlarımızın da ekonomik durumu yetersiz olanlara bu hizmeti " Adli Yardım " kapsamında ücretsiz yaparak onlara destek olmaktadır.

Yine ayrıca, toplumda kırılgan gruplar diye tanımlanan, çocuklar, kadınlar, engelliler ve sair gibi grupların adalet ihtiyaçları için oluşturdukları komisyonlar aracılığı ile doğru bilgilendirme ve doğru hukuki hizmet alımlarına yardımcı olmaktadır.

Kısaca yurttaşlarımızın her türlü hak, adalet ve hukuk ihtiyaçlarında avukatlar ve onların kayıtlı oldukları barolar onlara doğru yol gösterici ve yardımcı olmak için vardırlar.

3-Baroların çalışma alanını yasalarla daraltmayı hedefleyen hükümet çevrelerinin gerçek niyetleri ne olabilir.

Burada hükümet yaptığı iş ve işlemlerin toplumun aleyhine dahi olsa ses çıkartılmaması gibi bir suskunluk içinde olunmasını arzuluyor olmalı. Çünkü baroların yaptığı işlem, hükümetin yapacağı, yaptığı iş ve işlemleri hukuk süzgecinden geçirmek ve bunlardan hukuka aykırı olanları var ise, bu hukuka aykırılıkları kamuoyu ile paylaşıp, hukuka aykırı işlemlerden toplumun zarar görmesinin önüne geçmek için iş ve işlemlerin iptalini sağlayacak davaları açıp bunları takip ile sonuçlandırmaktır.

Yaptığı iş ve işlemleri toplum yararına ve evrensel hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmiş olan hiçbir hükümetin, baroların yaptığı hukuki değerlendirmeden rahatsız olmasına bir neden yoktur. Zira barolar tarafından yapılan hukuki değerlendirme, hükümetin toplum yararına ve evrensel hukuk ilkeleri ile yürürlükteki konulara uygun iş ve işlemlerine daha güç ve değer katacaktır.

Ancak yapılan iş ve işlemlerde bu kriterleri gözetmeyen ve buna rağmen iş ve işlemlerine bu anlayışlardan uzak durarak devam etmek isteyen hükümetler, bu hukuka aykırılıkların topluma duyurulmasından rahatsızlık duyarlar. İş ve işlemlerini hukuka uygun yapmak yolunu seçmek yerine, hukuka aykırı işlemlerin kamuoyu tarafından duyulmasının önüne geçmek ve bu amaçla baroların sesini kısmak baroları etkisizleştirmek ve çalışamaz kurumlar haline getirmek istemektedir. Bu sakıncalı durumun mağduru toplumdur, yurttaşlarımızdır. Baroların sesi kısılır ise yurttaşların nefesi kesilir.

4- Baroların çalışma alanlarının daraltılarak gerçek işlevinden onu uzaklaştırmak hangi yollarla yapılmak isteniyor.

Bunu en özet şekilde, " BÖL, PARÇALA; YÖNET ve YOK ET " şeklinde belirtebilirim.

Ülkemizde şu anda 80 baro var. ( Gümüşhane ve Bayburt birleşik tek bir baro ) Her ilde bir baro demek olan bu düzenlemeden bir ilde birden çok baro olması düzenlemesi yani kısaca " Çoklu Baro " düzenlemesi konuşuluyor.

Bu düzenleme ile bir ilde farklı özellikleri nedeniyle ( siyasi, Kültürel, Etnik Köken, dinsel, cemaat ve sair nedenlerle ) birçok baro kurulması yani tekli baronun bölünmesi amaçlanmaktadır.

Bu bölünme ile iktidara yakın siyasi bir örgütlenmenin önü açılarak baroların hukuki değerlendirmelerinin kendileri açısından siyasi zarar verici yönlerinin önüne geçilmek isteniyor. Böylelikle yandaş baro yaratılarak, yandaş baronun düşüncesi baronun düşüncesi olarak sunulmak istenmekte, aykırı bir düşüncenin sesinin cılız kalması etkisizleştirilmesi ve hatta onların siyasi iktidara karşı oldukları için yapılan işleme karşı oldukları, oysa diğer baronun bu iş ve işlemi desteklediği gösterilmek ve yapılmak istenmektedir.

Ancak çoklu baro iktidar için böyle bir kazanım sağlayabilir ise de, toplum için gerçeklerin perdelenmesine neden olacağı için toplum yararına olmayacaktır. Dahası bu bölünme hiç beklenmeyen ve arzu edilmeyen başka ayrışmalara neden olarak ulusal bütünlüğümüze de zarar verici bir nitelik kazanabilecektir. Bize yarasın diye yapılan düzenlemenin ülkeye zarar vereceğini görmek gereklidir.

Diğer düşünülen yöntem "Nispi Temsil" temelli olup, onun da çoklu barodan bir farkı ve dahası demokratik hiçbir yönü yoktur.

5- Bir iş yapıldıktan sonra iş işten geçtiği için fazla yapılacak bir şey kalmaz. Siz de henüz yasal bir işleme gidilmeden bu çalışmalara daha baştan karşı çıkarak hükümet çevrelerine durumunuzu ve düşüncelerinizi bildirmeyi uygun görüyor musunuz?

Evet, çok haklısınız. Özellikle iktidarın yasa yapma anlayışı ne yazık ki tam da sizin belirttiğiniz gibi ben yapıyorum ve bu böyle olacak şeklinde gelişiyor. Oysa evrensel yasa yapma yönteminde, yapılacak olan yasanın yakın ilgilileri ile müzakere edilmesi ve dahası bu alanda bir yasal düzenleme ihtiyacının olması, akademik çevrelerin görüşlerinin alınması ile uygulayıcıların deneyimlerinden yararlanılması gerekliliği vardır.

Üzerinde konuşulan yasama düzenlemesi yönünden baroların böyle bir yasa yapılması ihtiyacı olmadığı gibi, bu yasanın yapılması hazırlıklarında barolardan tek bir görüş istenmiş de değildir. Hatta bu yasama çalışması şu anda barolara ve onların karşı çıkışına rağmen yapılmaktadır.

Bu doğru olmayan yönteme karşı 19 Mayıs 2020 günü toplanan 80 Baro Başkanı ve Türkiye Barolar Birliği oy birliği ile bir karar aldı. Öz olarak aldıkları karar ile yapılması tasarlanan değişikliklerle ilgili bir taleplerinin olmadığı, bilgileri dışında yapılacak çalışmanın hangi biçimde olursa olsun kabul görmediği, salgınla uğraşıldığı böyle bir dönemde bu türlü çalışmaların uygun olamayacağı, bu nedenle varsa böyle bir tasarının geri çekilmesi gerektiği dile getirildi. Bu talep, kamuoyunun bilgisine sunuldu.

Bunun içeriği ve sakıncaları özellikle milletvekillerine ve kamuoyuna anlatıldı. Hükümet yetkililerine durum açıklandı.

Gelinen noktada bu kararlılık 01.06.2020 tarihinde yapılan toplantıda tekrar dile getirilmiş, gelişmelere göre neler yapılacağı planlanmış bulunmaktadır.

Tüm baro başkanları, doğal olarak ben de Muğla Barosu Başkanı sıfatıyla toplum yararına olmayan bu çalışmanın yasalaşmaması ve hatta yasalaşma sürecine girmemesi için her türlü çabayı göstermekte kararlıyız. 03.06.2020

Nuri Çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI