Bu Tür Ölümler Pisi Pisine Değil mi !?

     Bu Tür Ölümler Pisi Pisine Değil mi !?

Yine mevsimi geldi, sıcaklar 'Cehennem Sıcaklarını' aratmayacak kadar artınca yazmak zorunda kaldık: Bursa'da arı sokması sonucu ölen üç çocuk babası Yılmaz Dolgu'nun ölüm haberini alan eşi Nezaket Dolgu da kalp krizi geçirip, yoğun bakımda tedaviye alındı, onun da ölümcül tehlikesi sürüyormuş, iyi mi ?

Hatırlar mısınız bilmem; Muğlalı gazeteci kardeşimiz Cem Kaytan'ın haberiydi: 1997 yılında, ülkemizin 'Tuz Kralı' olarak anılan Billur Tuz Şirketinin sahibi Aldo Perakya da, Marmaris kıyılarında özel yatıyla gezerken bir arı tarafından sokulmuş, daha 51 yaşındayken oracıkta ölüvermişti!.. Bu mevsimde bu tür arı ve haşere sokmaları ile 'Kene Isırması' haberleri sık sık gelmeye başlar!.. Kimisi akrep ve yılandan, kimisi de küçücük kene ve arı yüzünden koca koca insanlar bu dünyadan öteki dünyaya göç ederler!..

İyi de, bu bir kader mi, alın yazısı mı, Tanrı'nın takdiri mi, yoksa 'pisi pisine ölüm' müdür !? Susam kadar bir kene, nar tanesi kadar bir arı, sırça parmak kadar akrep, bel kemerimiz kadar bir yılan, 70-80 kilo ağırlığındaki koca koca insanları nasıl öldürebiliyor ki !? Bu sizce adalet mi!? Bir parmağımızın veya bir elimizin ezeceği bu haşereler, nasıl bu kadar etkili olabiliyor!? Bu durumu oturup düşünüyorum, bir türlü bunun sonuçları içime sinmiyor, insanlığımdan utanıyor, kendimden nefret ediyor; "Ulan bir susam kadarcık kenenin bile hakkından gelemiyoruz, yazık bize!.." diye hayıflanıp duruyorum...

Tabii, bu haşere sokmalarında, o haşerenin nerenizden sizi zehirlediği de çok önemli!.. Örneğin akrep; ayak tabanınızdan, boynunuzdan veya kafanızdan sokarsa, kalp ve beyine yakın olduğu için, tedaviyle kurtuluş şansınız biraz zayıflıyor!.. Vücudunuzun diğer yerlerinden sokarlarsa, mesafe biraz uzun olduğu için, size tedavi vakti sağlıyor!.. Bizim gibi ülkelerde yaşamak o kadar zor ve tesadüfi ki; eşekten düşen, katır tekmesi yiyen, yolda giderken başına saksı-cam-tuğla-serseri kurşun düşüp de ölenleri burada yazmıyorum bile...

Şimdi oturup da biraz düşünün bakalım: Bu kene ısırması, arı-akrep-yılan sokması olayı sizin başınıza gelmiş olsa, sizi ölüme götürse ne düşünürdünüz !? Her zaman sıra lâf etmeye gelince; "Yaş otuz beş/ Dante gibi ortasındayız ömrün..." veya "Yaş yetmiş beş/ Yolun yarısı eder..." demeyi biliriz de; hiç yeri ve zamanı değilken, daha önümüzde yaşanacak yıllar varken, bir arı sokup da nalları diktiğimiz zaman, bunu kabullenebilmemiz mümkün mü !?

Tabii, her arı sokan insan ölmüyor, her insanı kene-akrep-yılan da öldürmüyor!.. Örneğin; geçenlerde Hindistan'dan bir haber geldi; bir adamın ayaklarından 4 - 5 tane Kobra Yılanı birden ısırıyor, adamın ruhu bile duymuyordu!.. Rahmetli Kayınbiraderim Servet Çulha ile zeytin sularken, onun paçasından bir akrep girmiş ayağının altı yerinden sokmuştu!.. Ağabeyim paçasını sıvayıp, akrebi avucuna aldı, onu sıkarak yere atıp çiğnedi, soktuğu yerleri de, sanki birer sivrisinek ısırmış gibi hafifçe kaşıyıp, pantolonunu indirip, işine devam etmişti, hiç unutamam!..

Bu garip durumu kendisine sorduğumda bana dedi ki; "Anam bana hamileyken, anama akrep sokmuş, bu zehrin aşısı bana geçmiş, bunun için ben akrepten etkilenmem!" demişti... Sonra öğrendim ki; birçok ülkede hamile kadınlar, ileride çocuklarına bir şey olmasın diye, kendilerini akrebe-arıya-yılana sokturur, çocuklarını zehre karşı 'Efsunlanmış' olarak doğururlarmış, şimdilerde hâlâ bu gelenek devam ediyor mu, bilemiyorum ?..

Neyse, bugün de bir Orhan Veli'nin 'İntihar' şiiriyle yazımızı bitirelim:

"Kimse duymadan ölmeliyim/ Ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı/ Beni tanımayanlar:/ 'Mutlak birini seviyordu' demeliler/ Tanıyorlarsa; 'Zavallı' demeli/ 'Çok sefalet çekti...'/ Fakat hakiki sebep/ Bunlardan hiçbirisi olmamalı!.."            Sakin KOŞAR...

YAZARIN DİĞER YAZILARI