SESSİZLİĞİN İÇİNDE KAYBOLAN SESLER
"Duyulmak için değil, anlamak için dinlemenin zamanı geldi; çünkü bir toplum, ancak birbirini duyabildiğinde sessizliğin içinden yeniden doğar."
Yazımı okuyan herkese merhaba! Her gün bir yerlerde konuşuyoruz ama kimse kimseyi duymuyor sanki. Çoğu insan da dinlemiş gibi görünüyor... Zaman öyle hızlı akıyor ki, günlerin birbirine karıştığını bile fark edemiyoruz artık. Sokakta yürürken, metroda yan yana dururken, herkesin bir telaşı, bir koşturması var. Konuşmalar çoğalıyor ama anlam azalıyor. İnsanlar bir şey söylüyor, fakat kimse kimseyi gerçekten duymuyor. Ya da yorgunuz. Belki de çok konuşmaktan değil de, dinleyecek gücümüz, sabrımız kalmadığından böyleyiz kim bilir?
Eskiden sohbetler hiç bıkmadan uzardı. Bir bardak çayın yanında; memleket kokan anne kurabiyesi, bahçede esen hafif bir rüzgar, gülen yüzler, cıvıl cıvıl çocuk sesleri, pencere kenarında bir kitap, elimize konan bir uğur böceği, aklınıza gelen tüm güzellikleri yaşardık... Çayın arkasına da; sohbetlerin olmazsa olmazı, bol köpüklü Türk Kahvesi sırdaş olurdu muhabbetlere... Mazide ki her evde çoğunlukla huzurun sesi vardı. Kelimeler bazen akşamın tamamını doldururdu. Ne güzel günlerdi...
Şimdilerde her şey kısa, hızlı ve geçici. İnsan sesine alışık kulaklarımız, ekranlardan gelen yankılara teslim oldu maalesef. Olur olmadık zamanlarda, o bildirim sesleri çınlıyor artık her yerde. İnsanlar kahvelerde, pastanelerde, iş yerlerinde, restoranlarda, ya da evlerinde aynı masada oldukları halde, birbirlerinin sohbetini dinlemeyip, hemen ellerine telefonlarını alıyorlar... Giderek bireyselleştik. Aynı evde, aynı mekânda olsa bile bireyler; özgürlük sandıkları o telefonlara, tabletlere, bilgisayarlara bağımlı oldular maalesef. Herkes kendi köşesine çekilmeye başladı. Yeni gelen kuşağa çağımızın en kötü mirasını bırakıyoruz... Hepimiz çoğunlukla bu durumdayız. Artık insanlar komşularıyla karşılaşınca selam bile vermiyorlar, parkta yürürken birbirlerine gülümsemiyorlar bile. Oysa birini canıgönülden dinlemek, gördüğümüzde selamlamak, ona "önemlisin" demenin en sessiz yoludur. Dinlemek, sevgidir, değer vermektir. Sabır ve anlayış gerektirir. Günümüzün hızlı yaşamında maalesef bunlar nadir bulunan değerler haline geldi. Bu yaşanan durumlar; bireyler ve toplumlar adına gerçekten çok üzücü şeyler. Sanki pandemiden sonra komşuluk ilişkileri daha da koptu. Bahane mi arıyorduk yoksa? Artık evlerde buluşmalar çok azaldı.
Kime sorsan herkes yorgunum diyor. Yorgunluk sadece bedende olmaz; ruhumuz da yorulur çoğu zaman. Bitmeyen haber akışları, mecburmuş gibi yanıtlanması gereken mesajlar, hiç durmayan bir gürültü ve o bildirim sesleri. Bunları size yazarken şunu daha iyi fark ettim; dijital hayat nasıl da esaret altına almış aslında hepimizi. Yaşadıklarımızın hepsi; fark etmeden içimizdeki sessizliği bastırıyor yavaş yavaş. Bir çocuğun kahkahasını, rüzgârın yapraklarla dansını veya yanı başımızda olan sohbetleri bile duymaz olduk. Küçük detayları fark edebilen insan, hayatın gürültüsünü aşabilir. Güneş hafifçe batarken bir bankta oturup bu anlara tanık olmak, nasıl ruhumuzu besler öyle değil mi? Dinlemeyi unutan insan, zamanla kendini de duyamaz hale gelir. Çünkü başkasını anlamak, önce kendini duymakla başlar.
Her gün; sadece birkaç dakika sessizlikle, belki de yeniden etrafımızı duymaya başlamalıyız. İçimizdeki sesi, kalbimizin fısıltısını dinleyerek hissetmeliyiz. Sosyal medyada hızlıca ekranı kaydırmak yerine, faydalı bir yazıyı okusak, bir arkadaşımızın, yakınımızın sözlerini bekletmeden dinlesek. İşte bu küçük farkındalıklar, hayatın gürültüsünü azaltır ve insanın kendisine dönmesini sağlar. O zaman fark ederiz ki, yaşantımızın yüksek sesi içinde kaybolan asıl ses, bizim kendi sesimizmiş.
Toplumlar da bireyler gibi yorulur. Fakat iyileşmenin yolu, yeniden birbirini duymaktan geçer. Bir tebessüm, sabır gösterilen bir an, içten bir "anlıyorum" cümlesi. Hepsi birer şifa gibidir. Komşusunu dinleyen, arkadaşının derdini önemseyen, çocuğunu sessizce gözleyen insan, çevresine de huzur taşır. Çünkü gerçek değişim, konuşarak değil; kalpten dinleyerek başlar.
Modern dünyanın olumsuzluğu belki de şudur: Herkes konuşuyor, ama kimse kimseyi duymuyor. Sözler çoğalıyor, anlam kayboluyor. Bunun sonucunda, yorgun bir toplum ortaya çıkıyor; bedenleri, zihinleri ve ruhları birbirine yabancılaşmış. Yeniden dinlemeyi öğrenmek, sadece bireysel bir farkındalık değil; toplumsal bir gerekliliktir.
Gözlerimizi kapatıp sessizliğe bir an izin verelim. İçimizdeki sesi dinleyelim, başkalarının sözlerinin ardındaki duyguyu hissedelim. Doğanın, insanların, hayvanların çıkarttıkları seslere kulak verelim, anlamaya çalışalım. Yanımızdakilere gözlerimizle varlığımızı hissettirip, değer verelim. Sessizlik içinde kaybolan sesleri bulmak, hem kendimize hem de birbirimize bırakabileceğimiz en güzel armağandır. Unutmayalım ki sevdiklerimizi biz dinlemezsek, daha kötü niyetli insanlar onları dinlemeye kalkabilirler. Bu gerçeği de göz ardı etmeyelim lütfen. Değer verdiklerinizin yürek seslerinin yankısını, onlar yanınızdayken dinlemeyi sakın unutmayın. En derin sevgi ve saygılarımla.
AYŞE FİLİZ GÖKDEMİR ÖZARSLAN
ADANA/15.11.2025