ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNDE NAİL VAHDETİ ÇAKIRHAN
1910-11 EKİM 2008
Ölümünün 13. Yıldönümünde Nail Çakırhan'la ilgili bir yazı yazmak istedim. Ama ne yazacağıma karar veremedim. Nail Çakırhan'ı Akyaka'ya gelince tanıdım. O güzel evi, adı verilen sanat evini gördüm hayran kaldım. İnternette hakkında çıkan yazıları okudum. Gazeteci, yazar ve şair olduğunu o zaman öğrendim. Onu daha iyi tanımak için kitaplarını okumak istedim, Muğla'da iki kütüphaneye gittim onun kitaplarının olmadığını gördüm. Memleketi Muğla'da onun kitaplarının kütüphanelerde bulunmaması üzücü. Bir kütüphane istek listesine yazdı alalım diye, diğeri aldıklarını ama henüz ellerine ulaşmadığını söyledi. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi kütüphanesine telefon ettim orada varmış, önümüzdeki günlerde alıp okumayı düşünüyorum.
Ünlü şair, edebiyatçı, Uluslararası Ağa Han Mimarlık Ödülü sahibi Nail Çakırhan'ı bir köşe yazısıyla anlatmak kolay değil.
Ben onun Konya'da lise okurken ünlü edebiyatçı Ahmet Hamdi Tanpınar ve Saadettin Nüzhet Ergün'le tanıştığını, İstanbul'da Tıp okurken doktorların hastalar üzerinden para kazanmalarını hoş görmeyip hukuk okuduğunu, komünist partisinin ilk kurucularından olduğunu, çok kez göz altına alınıp işkence gördüğünü, yıllarca hapis yattığını, Sovyetler Birliği'ne kaçmak zorunda kaldığını, orada bir Rus kadınla evlenip çocuğunun olduğunu İkinci Dünya Savaşı sırasında Rusların yabancıları sınır dışı etmesi üzerine kaçak yollardan yurda döndüğünü uzun uzadıya anlatmayacağım.
İlber Ortaylı bir kitabında entelektüel sözcüğünü tanımlarken, kendi işinin dışında bir işle uğraşan kişi demiştir. İşte bu tanıma uyan kişidir, Nail Çakırhan edebiyatçı kimliğinin yanında aynı zamanda alaylı bir mimardır.
Ben onun yazın yaşamını anlatmak istiyorum. Ancak uluslararası ödül sahibi olmasını sağlayan mimarlık yönüne de değinmeden olmaz.
Konya'da lise okurken KERVAN adlı bir dergi çıkarır. Bu dergide yayınlanan bir şiirinde kadınlara hakaret ettiği savıyla mahkemeye verilir. Henüz on yedi yaşındadır ve bu mahkemelerle ilk tanışmasıdır sonuçta beraat eder. Lise son sınıfta arkadaşlarıyla "HALKA DOĞRU" adıyla bir dergi çıkarır. Bu dergide yayınlanan "ALEV YAĞMURU" şiiri yüzünden Konya Emniyeti tarafından gözaltına alınır. Zorbalardan ve derebeylerden söz edilen bu şiir Atatürk'e hakaret ettiği savıyla suçlanmaktadır. Bu olayı duyan Atatürk Konya Emniyetine telefon eder, "Bırakın çocuğu ayıptır!" der. Nail Çakırhan bu konuda, "Ben bu şiirle Atatürk'ü değil Muğla'daki ağaları derebeylere benzetmiştim. Atatürk biz gençler için müthiş bir deha, taptığımız bir insandı. Ona hakaret etmeyi düşünmem mümkün bile değil. İşgüzarın biri şiiri ters yorumlamış nezarete attırmıştı beni. Sınavlara polis nezaretinde gidip geldim," demiştir. Yıllar sonra aynı şiir yüzünden İstanbul'da hakkında dava açılır. Nazım Hikmet çok beğendiği bu şiiri Hukuk Fakültesi öğrencilerinin çıkardığı "HAREKET" dergisinde yayınlamıştır. Konya'da takipsizlik kararı verilmiş olmasına rağmen altı yıl ceza verilir. Fakat temyizde karar bozulur. Bu vesileyle Nazım'la tanışır.
Nazım'la arkadaşlıkları kısa sürede ilerler. 1930'da ortak kitapları "1+1=Bir" 'i çıkarırlar. İki yıl sonra komünist teşkilatı kurmak suçuyla gözaltına alınırlar. Cağaloğlu Polis Karakolunda bir ay boyunca işkence görür. Bursa cezaevinde Nazım'la birlikte kalır. 1933 yılında çıkan aftan yararlanırlar 1934 yılında serbest kalırlar. Hapisten çıktıktan sonra İstanbul'a gelir, memleketlisi Yunus Nadi'nin gazetesi Cumhuriyet ve Hayat Ansiklopedisinde düzeltmenlik yapar.
1934 yılında Sovyetler Birliğine gider. Rusça öğrenir, Moskova'da Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinde iki buçuk yıl ekonomi ve soyalizm okur. Bu arada ünlü siyasetçileri tanıma ve tanışma olanağı bulur. İkinci Dünya Savaşında yabancıların sınır dışı edilmesi üzerine hamile eşini bırakarak yurda dönmek zorunda kalır. İstanbul'a gelir orada arandığını öğrenince memleketine gelir.
1938'de Tan Gazetesinde çalışmaya başlar. Bu arada çeşitli işler yapar. 1940 yılında ünlü arkeolog Halet Çambel ile evlenir. Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel'in çıkardıkları "GÖRÜŞLER" dergisinde sekreterlik yapar.
1950 yılında eşi Halet Çambel'le Karatepe kazısı sırasında usta yapamadığından Türkiye'de ilk çıplak beton uygulamasını, kazı evini ve diğer binaları inşa eder. Böylelikle mimarlık kariyeri başlar. Ankara, İstanbul, Muğla ili ve ilçelerinde pek çok bina yapar. Özellikle Akyaka ve çevre ilçelerde Muğla, Ula Akyaka mimarisini günümüze uyarlayarak yapması bu yöreye damgasını vurur. Çevreye duyarlı, harika mimari eserlere imzasını atar. Akyaka'da geleneksel sistemleri koruyarak yaptığı ev 1983 yılında Uluslararası Ağa Han Mimarlık Ödülü kazandırır.
Akyaka'nın bu güzel mimari dokusunun oluşmasında bireysel çalışmalarını yanında, Özel Çevre Koruma Kurumuna verdiği ve yörenin imar planının temelini oluşturan dipnotlarının büyük önemi vardır. Bugün yurdumuzda sahil kentlerinin çoğu beton yığınına dönüşmüştür. Akyaka bugün geleneksel imarını koruyorsa, betonlaşmamışsa bunda Nail Çakırhan'ın büyük emeği vardır.
1992 yılında TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi kendisine "Mimarlık Onur Ödülü" vererek alaylı meslekdaşlarını kurumun üyesi yaptı. 11 Ekim 2008'de Muğla'da öldü. Mezarı eşiyle birlikte Akyaka'dadır. 2010 yılında, doğumunun 100. yıl dönümünde Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi'nde geniş kapsamlı bir sergi açıldı, panel düzenlendi ve "GELENEKSEL MİMARİNİN ŞAİRİ NAİL V. ÇAKIRHAN" başlıklı kitap yayınladı. Sergi Akyaka'da yinelendi. Aynı yıl Muğla Üniversitesi tarafından "Onursal Doktor" ünvanı verildi.
9 Ekim'de Akyaka'da 13. ölüm yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anıldı. Mezarı başındaki anma töreninden sonra kendi evinde çeşitli konuşmalarla onun eserleri anlatıldı, şiirleri okundu. Ziyarete kapalı olan ödüllü evi gezildi. Pazar yerinde Muğla Senfoni Orkestrası konser verdi. Muğla Büyükşehir Belediyesi, Ula Belediyesi, Akyaka'daki çeşitli dernekler, Hamdi Yücel bu etkinliği organize ettiler. Bu güzel organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, ellerine emeklerine sağlık.
Etkinlikte konuşmacıların da belirttiği gibi çok büyük bir değer olan Nail Çakırhan ve Halet Çambel Türkiye'nin yüz akıdır. Onları unutmamak, eserlerine ve misyonlarına sahip çıkmak gelecek kuşaklara onları tanıtmak görevimiz olmalıdır. Çünkü böyle değerli insanlar kolay yetişmiyor.
Selam olsun kendini yurduna adayan büyük insanlara.
Selam olsun gazeteci, yazar, şair, mimar Nail Çakırhan'a.
Bazı kişilerin Nazım'ın olduğunu sandığı onun bir şiirini burada paylaşmak istiyorum.
KADIN TELAKKİSİ
Kimi der ki kadın;
Uzun kış gecelerinde,
Serip bir döşek gibi
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın;
Yeşil bir harman yerinde,
Dokuz zilli bir köçek gibi
Oynatmak içindir.
Kimi der ki, hamur yoğurur.
Kimi der ki, çocuk doğurur,
Her ağızdan bir söz:
Kimi der ki, ilk göz ağrım,
Kimi der ki, onunla dolu bağrım,
Kimi der ki, bunca yıldır yaşıyorum ayalimdir.
Kimi der ki, boynumda taşıyorum vebalimdir.
Ne bu ne şu,
Ne öyle ne böyle,
Ne döşek ne köçek,
Ne ayal ne vebal.
O benim;
Kollarım, bacaklarım, dudaklarım,
Ve başımdır..
Yavrum, anam, öz kardeşim, karım,
Hayat arkadaşımdır.
AKYAKA
AYŞE ÖZ