GÖKOVA' NIN TURKUAZ SULARINDA SEYR Ü SEFER.
(Jül Sezar'ın, Büyük İskender' in, Kanuni Sultan Süleyman' ın, Kleopatra' nın Geçtiği Bereketli Topraklar)
Değerli okurlar, yine yakıcı, bunaltıcı sıcaklardan kaçıp bir nebze serinleyebilmek için bu kez de Akyaka' dan TERZİOĞLU GEZİ TEKNELERİ den biriyle Gökova' nın mavi sularına yelken açıyoruz. Akyaka' da limana vardığımızda TERZİOĞLU' nun A, B ve C Gezi Tekneleri yan yana konuklarını bekliyor. Biz doğruca C teknesine yöneliyoruz. Hüseyin Kaptan, bizi karşılıyor ve Teknesine buyur ediyor. Teknede doğruca güverteye çıkıyor ve kendimize bir köşe seçiyoruz. Gökova' nın efil efil rüzgârı canımıza can katıyor ve akşama kadar da bu esinti hiç kesilmiyor. Teknemiz, önce doğruca Sedir Adasına yöneliyor. 10.30, da seferine başlayan teknemiz, 12.00 sularında Sedir rıhtımında. Uzun kuyruklar arasında kendimize bir yer buluyor ve kimliğimizi uzatıyoruz. 18 yaş altı, 65 yaş üstü ve öğretmenler ücretsiz diye duymuştuk, yanlış duymuşuz. Tam bilet 550 tl, bu 65, öğretmen ve Müze kartı olanlarda İNDİRİMLİ ve 250 tl. imiş. Neyse Adaya girenler yürüyor, girmeyenler de yandaki Gökova' nın TURKUAZ sularında kulaç atıyoruz. Deniz, öylesine mavi, öylesine serin ve öylesine pırlanta gibi ki, görmek ve girmek gerek. Sedir' den dönenlerle teknemiz, bu essiz güzellikteki sularda sülünler gibi akarak Marmaris kıyılarındaki İNCE KUM PLAJI' na doğru süzülüyor. Kıyıya yaklaştığımızda plajın bir mahşer yerini andırdığını görüyoruz, yer yarılmış, insan olmuş. Burada da bir saate yakın denizin serin dalgalarıyla sarmaş dolaş olduktan sonra dönüşe geçiyor ve Marmaris kıyılarında LACİVERT KOY' a ulaşıyoruz. Gökova' nın denizi bu kadar mı güzeldi, bu kadar mı serin ve okşayıcı idi, bu kadar mı mavi/lacivert idi, şaşkınım. Görmeden, girmeden anlaşılmaz. Burada da çoluk/çocuk, kadın, kız, kızan denizin tadını çıkardıktan sonra Gelibolu Adası kıyılarında SU ALTI MAĞARALARI' na ulaşıyoruz. Sağımızda Marmaris, in, solumuzda Gökova kuzey yamaçlarının yemyeşil çam ormanları, altımızda MAVİ, mi, LACİVERT mi, TURKUAZ mı ne derseniz deyin rengine, serinliğine doyamadığımız GÖKOVA DENİZİ bizi bizden ediyor ve saat 17.00 sularında sabah bindiğimiz kıyıda teknemizden ayrılıyoruz. Kaptanımız Hüseyin Bey ve çalışanlarıyla toplu bir fotoğraf çekilerek emekleri için kendilerine teşekkür ediyoruz. Tekneler, Köyceğiz' de ERÇİN, Datça' da FANTAZİ neyse burada TERZİOĞLU da öyle; tertemiz, pırıl pırıl, gıcır gıcır. Müşteriye hizmet için hepsi emre amadeler. Teknelerde yemekten sonra aralarda çay, karpuz gibi servisleri hep görmüştük de burada ilk kez Kolonya sunulduğuna da tanık olduk. Küçük de olsa bir jestti, önemli olan müşteri memnuniyeti. Sedir Adası ve özelliklerini daha önce birkaç kez yazdığımız için o ayrıntıya girmiyoruz, çünkü ayrı ve özel bir alan. Tabi ki bu kadar hizmetin bir bedeli olmalı, onu da söyleyelim: Bu hizmetlerin bedeli öğle yemeği ile birlikte günlük 1000 tl. Bu yazın kavurucu sıcaklarında bir an bile "of" demiyorsunuz. Gökova' nın serin meltemi sizi derecesiz mutlu ediyor. İyi gezmeler, iyi yüzmeler.
GELELİM TARİHÇESİNE: Bu bölgenin bilinen tarihi, M.Ö. 2600 yıllarına kadar dayanıyor. Akyaka' nın bulunduğu yerde Karia uygarlığına ait "İDYMA" adında bir kent kurulmuştur. Bu kent, Akyaka'yı, Kozlukuyu Köyünü, İnişdibi olarak bilinen bu iki köy arasını ve Eski İskele bölgesini kapsıyordu. M.Ö. 484-405 yılları arasında Atina öncülüğünde kurulan DELOS DENİZ BİRLİĞİ 'nin yönetimine geçmiş. Bu birliğin 405 yılında sona ermesiyle bu günkü adı Sedir Adası olan "CEDREA" Spartalı Komutan Dysandros tarafından tamamen tahrip edilmiştir. Kozlukuyu ve İnişdibi Mah. Civarlarında bu dönemden kalma kaya mezarları bulunmaktadır. Bu mezarların 250-300 metre yukarısında kentin AKROPOLİSİ yer almaktadır. M.S. 3. Yüzyılda buraya İskender' in gelmesiyle Anadolu' da HELLENİSTİK Dönem başlamıştır. Yine buradan SEZAR geçmiş ve Rodos Adası' na gitmiştir. Yine M.Ö. 41 yılında Mısır Kraliçesi KLEOPATRA, buradaki sahillerden geçerek Efes kentine uğramıştır. Bölge, 13. Yüzyıl sonlarında Türk yönetimine girer ve Karia, Menteşe Bölgesi adını alır. Türkler' in bu yöreye gelmesiyle birlikte Müslümanlık ve Türkçe dili yerleşir. Gökova, önceleri başkenti Milas olan Menteşe Beyliği'ne sonra da 1420 yılında Osmanlı Hükümdarlığı idaresine girer. Osmanlı Döneminde Kanuni, Rodos'un fethi için kara ordusu ile 1522-1523 tarihleri arasında bu bölgeden geçmiştir.
Antik çağlarda Halicarnassos' un yanı başında, körfezin kuzey kıyısının ortasında yer alan ve körfeze adını veren CERAMOS (Bu günkü ÖREN ) şehri de önemli bir kent merkeziydi.
GÖKOVA KÖRFEZİ: Gökova Körfezi veya Kerme Körfezi, Latince CERAMİCUS SİNUS! (Seramik Körfezi) veya KOS KÖRFEZİ. Türkiye' nin güney batısındaki Bodrum ve Datça Yarımadaları arasında kalan, Ege Denizinde 100 km. uzunluğunda ve dar bir körfezdir. İdari olarak Kerme (Gereme) Körfezi kıyı şeridi saat yönünde Bodrum, Milas, Muğla, Ula, Marmaris ve Datça ilçelerinin bir kısmını kapsar. Körfez girişinde Yunan adası "KOS" yer alır. Bodrum, körfezin kuzey batı ucunda yer alır ve günümüzde körfezdeki tek büyük şehirdir. Antik çağlarda Halicarnassos' un yanı başında, körfezin kuzey kıyısının ortasında yer alan ve körfeze adını veren CERAMOS şehri de önemli bir kent merkeziydi. Ceramos (Ören)' un karşısında körfezin güney kıyısına kısa bir mesafede ve dış sularından çok da uzakta olmayan, antik çağlarda CEDRAE (Sedir) olarak adlandırılan bir başka önemli tarihi alan daha vardı. Cedrae, ziyaretçiler tarafından plajıyla beğenilen ve bazı kalıntıları hala ayakta kalan Sedir Adası' nda bulunuyordu. Bu körfezin ucuna kadar uzanan alüvyonlu ova, günümüzde GÖKOVA olarak adlandırılır. Aralarında yalnızca birkaç km. mesafe bulunan Akyaka ve Gökova yerleşimlerinin bulunduğu yerdir. 1945 yılına kadar ovanın karşısındaki mezralar, çoğunlukla sıtmanın kol gezdiği bataklık alanlardı. Buraları topluca "GÖKABAT" olarak biliniyordu. Sonuç olarak körfez ve yerleşim yerlerinden biri GÖKOVA olarak adlandırılmaya başlandı. Bu terim, genellikle komşu ilçe Gökova' nın değil, AKYAKA' nın bulunduğu bölgeyi belirtmek için kullanılır. Gökova adı, muhtemelen Osmanlı Döneminde bölgenin bilindiği ismi olan "COVA" dan türetilmiştir. Bazı yeni İngiliz Denizcilik haritalarında "DJOVA" olarak geçen ve alternatif olarak körfez, aynı körfezin sonundaki 'ova' , aynı ovada bulunan bir kasaba ve Akyaka kıyı kasabası merkezli yeni ortaya çıkan tatil bölgesini kapsayan genel bir terim olarak kullanılır. Gökova düzlüğünden ayrılıp da Muğla' ya doğru yokuşa tırmanmaya başladığınızda bu yokuş yolun adı SAKAR GEÇİDİ' dir. 9 km. kadar süren bu yokuşun adı bakın nereden gelmiş? Rivayete (söylencelere) göre bu yolda Padişah' ın atı birkaç kez tökezleyince Kanuni, yanındakilere dönerek "Burası ne kadar sakar bir yer!" diyor. Osmanlı Döneminde sakar kelimesi, bu günkü anlamına benzer biçimde ' tehlikeli, dengesiz, zorlu' gibi anlamlar taşıyordu. İşte bu sözden sonra Tepenin adı "SAKAR TEPE" olarak anılmaya başlanıyor. Sakar Tepe yolu, yalnızca Padişahın atını sektirmiyor. Günümüzde de hala pek çok araç kazalarının olduğu bir geçittir. Demek ki, buradan çıkarken, hele de inerken yavaş ve dikkatli olmak zorundayız. Körfezin sonundaki kadın Azmağı üzerinde günlük tur tekneleri buz gibi suda her gün vızır vızır çalışmaktalar. Azmağın hemen arkasındaki yamaçta "İDYMA" antik kentinin kalıntıları bulunmakta ve araştırma kazıları devam etmektedir. Şadan Hocam' dan edindiğim bilgiye göre "İDYMA": Orman Halkı, demekmiş." MOBOLLA" (Muğla) ise Ana Tanrıça Ormanı anlamındaymış. Sakar' dan söz açılmışken antik çağda şimdiki anlamının tam tersi olarak "SAKAR", "Kutlu ve Güzel Dağ." anlamındaymış. Gökova'nın en ünlü ürünü SUSAM imiş ve Japonya' ya da gönderiliyormuş,(ŞUŞİ İÇİN). Gökova' nın bize göre en ünlü ürünü, Yazar, Şair, Turist Rehberi, Üniversite Öğr. Üyesi, Çevreci Şadan GÖKOVALI' dır. Sağlığında kendisiyle çok önemli sohbetlerimiz olmuştur. Eşim Aynur' a "Dağlar Kızı Reyhan" adını vermişti. Bana da " Aynur' lu Nail" derdi. Allah, kendisine gani gani rahmet eylesin. Sağlığında kendisinden çok yararlandık.