Sevgi Çöplüğünde Boğulmak

Sevgi Çöplüğünde Boğulmak

Sevgi bir insanın diğerine duyduğu, o içini kıpır kıpır eden, ,insanı, seveni de sevdireni de heyecanlandıran, ait hissettiren o sımsıcak duygu.

Sevginin her çeşidi güzeldir. Yeter ki içinde sevgi olsun.

İşini sevmek, çiçeği sevmek, uğur böceğini sevmek, yağmurda ıslanmayı sevmek, anneni sevmek, bir kadını sevmek vb. bir sürü sevme çeşidi.

Ama en güzeli, en safı, en karşılıksız olanı, en fedakârlık getireni belki de bir çocuğu sevmek.

Evlat sevgisinin üzerinde bir sevgi var mıdır?

Kuşkusuz insanlar çocuğunu her şeyden çok sever hem de karşılık beklemeden, sorgusuzca.

Peki, o çok sevdiğimiz çocuklarımızı sevgimizle boğuyorsak?

Sevgimizle birçok duygusunu öldürüyorsak?

“Sevmek sevdiğin kişiye zarar vermemektir” cümlesinin ardından ya hesap edemediğimiz bir cümleye de yol açıyorsa sevgi yığınımız?

İnsan sevdiğinin iyi olmasını, mutlu olmasını, başarılı olmasını ister hele bu en değerli varlıklarımız, çocuklarımız ise.

Oysa biz çocuklarımızı severken onların mutlu olmalarını da isterken bazen o sevginin dozunu kaçırabiliyoruz. Bu sevgi önce çocuğumuzu üzüyor sonra da bizi. İşte bunun telafisi zor oluyor her anlamda.

Sevginin ayarlanmamış her dozu, sevgi çöplüğüne çeviriyor duygularımızı. Çöplük içinde boğuyoruz çocuklarımızı. Hem de onları sevdiğimizi söyleye söyleye, kendi sevgimizle boğuyoruz.

Bahsettiğimiz gerçek duygu belki sevgi değil, onlara kıyamamak duygusu.

Oysa hayat sevmekle, üzülmekle, hata yapmakla, ağlamakla, mutlu olmakla bir bütün. Duygularını yaşamak her insanın yaşayacağı/yaşaması gereken doğal bir süreç.

Neden izin vermiyoruz çocuklarımızın duygularını doğal süreçte yaşamalarına?

Onlar üzülmesin diye bizim üzülmemiz, onlar ağlamasın diye bizim ağlamalarımız, onlar hata yapmasın diye bizim hata yapmamız çocuğumuzun hangi duygusuna iyi gelecek?

Biz yetişkinler bazen güçlü olduğumuzu göstermek için bastırmıyor muyuz duygularımızı? Sonra yaşayamadığımız duyguların seline kapılıp, duygu karmaşası içinde boğulup kalmıyor muyuz?

Biz bu hatayı yaparken aynı hata içine niye atıyoruz çocuklarımızı?

Çocuklarımız / çocuklarınız bırakın hayata karşı her duygusunu yaşasınlar. Kızmak ise kızsınlar, sevmek ise sevsinler, üzülmek ise üzülsünler bu onları bir şekilde bir yere götürecek ama gönlünden, aklından geçen ve en önemlisi gitmek istedikleri bir yere.

Oysa biz duygularını yaşamalarına izin vermediğimiz çocuklarımızı kendi istediğimiz yere / gitmeleri gerektiğine inandığımız yere, sürüklüyoruz.

Her dediğini yaparak mutlu olmalarını sağlayacağımızı düşündüğümüz çocuklarımız, sevgi çöplüğünde boğuluyorlar. Ve bunu biz yapıyoruz. Biz anne babalar. Biz yetişkinler.

Ve biz yetişkinler sevmek gibi anlamlı bir kelimeyi bile bir çöplüğe dönüştürebiliyoruz.

Çocuklarınızı gerçekten seviyorsanız, onarı sevgi çöplüğünde boğmak yerine üzülmelerine, ağlamalarına, hata yapmalarına, koşmalarına, düşmelerine, kalplerinin kırılmalarına izin verin.

İzin verin duygularını yaşamalarına.

Ancak duygusunu yaşamasına izin verdiğiniz çocuklarınız eksiler içinde bile olsa mutlu olmayı bilir.

Tüm duygularını yaşayan bir çocuk tanıyorum ben. Tüm yaşadığı duygularla daha 14 yaşında kaleme aldığı bir kitabın yazarı olan bir çocuk tanıyorum ben. İrem Sude GÜLEŞ’in yazdığı “Yarın Yanımda Olmayacaklar” kitabı.

Ancak tüm duygularını yaşayan bir çocuk yarın yanımızda olmayacaklara rağmen mutlu olabilmeyi başarır.

“YARIN YANIMIZDA OLMAYACAKLAR” a rağmen, mutlu olmayı başaran çocuklar yetiştirmeniz dileğiyle.

YAZARIN DİĞER YAZILARI