BOZÜYÜKLÜ "ZİRAATÇI DAYI"YI KAYBETTİK!..

 Asıl adı "Mehmet Yılmazsoy" olan Ziraat Teknisyeni kardeşimiz, 1979-1980 döneminde Bozüyük Köyüne 'Ziraatçı' olarak atandı. Yine köyümüz halkından Hemşire olan Feriş Uslu ile evlenip, Bozüyük Sağlık Ocağı Lojmanlarında yıllarca oturdular, Fatoş ile Burak adında iki çocuklarını yetiştirdiler.

O yıllarda köylülerimizin Sağlık Ocağı mesai saatleri diye resmi bir kuralı yoktu, çünkü orada Feriş Hemşire ve Ziraatçı Dayıları vardı; Cumartesi ve Pazar günleri de dahil olmak üzere, haftanın 7 günü, günün her saatinde bir derdi olan hemen onları bulur, pansuman-enjeksiyon-tansiyon ölçümü. gibi her işlerini görürlerdi!.. Tarlasını kiraya verecek olan, satacak-alacak olanlar da Ziraatçı Mehmet Yılmazsoy'u bulur, ölçümlerini şerit metresiyle yapıverir; zamanı gelince tohum çeşitlerini, kavanoz ve kapaklarını temin ediverir, ürünlere zamanında verilecek gübre ve zirai ilâçları yazıverirdi.  Bozüyük ve çevre köylüler bu aileden çok memnundu, bu güzel memur ailesi de onlardan memnundular!..

Köyde göreve başladığı ilk yıllarda, bütün ülke gibi, Bozüyük'te de siyasi ortam çok gergindi!.. Kendisi siyasi düşünce olarak 'Ülkücü' bir kardeşimizdi ama, genelde beraber olduğu, sohbet ettiği, oyun oynadığı kişiler hep 'Sosyaldemokrat' çevreden insanlardı!.. Sohbetlerinde hep  yüksek perdeden konuşur; bürosunda, bir kahvede veya misafir olduğu bir evdeki konuşmaları, birkaç mahalle öteden de duyulurdu. Bunu kendisi de bilir; "Yahu bana 'Lavlav Ziraatçı' diyorlar ama, varsın desinler, benim kimseden saklayacak gizli-saklı bir işim mi var, boş ver!?" der dururdu.

Dijital haberleşme aygıtlarını en iyi kullanan, müzik kayıtlarıyla en çok uğraşan oydu, evinin bir köşesini bile stüdyoya çevirmişti. İlçemizin ünlü halk sanatçısı Mehmet Topçuoğlu ile kaset çalışmalarına çok emek vermişti. 1986-87 yıllarında Ortaokul yapmak için iki defa "Gençlik Gecesi" düzenledik. Gecenin ses ve ışık düzenlemesini O yapmış, piyes provalarında da merhum Ayhan İçöz kardeşimiz yardımcı olmuştu. Biz Ortaokulu dikince Valilik ve Milli Eğitim'den 'Okul Öğretmenleri' olarak aldığımız takdir ve teşekkürlerde onların payı çok büyüktü!..

Bir Pazar günü arkadaşlarım Mustafa Ali Hanay, Alirıza Yılmazsoy ve sazıyla Ali Ateş, Akçay kenarında söğütlerin gölgesinde içip, yanımızda bulunan maharetli bir kasetçalar mikrofonuna, o kafayla birkaç yerel türkü okumuştum!.. Akşam vakti, bu türküleri kasete çekmiştik. Biz türküleri söylerken, söğütlerdeki 'Yaban Bülbülleri' de var güçleriyle ötmüşler, akan suyun şırıltısı ve organize bağıran kurbağalar da kasete seslerinin girmesini sağlamışlar, biz de kaseti dinlerken bunu fark etmiştik!.. Öyle doğal ve güzel bir eser ortaya çıkmıştı ki, biz de hayret etmiştik!.. Günler sonra o kaseti dinleyen Mehmet Yılmazsoy kardeşimiz, benim başıma geçmiş, illâ bir kaset çıkarmak ve yerel piyasaya sürmek için defalarca yanıma gelmiş, ben de her seferinde o teklifini reddetmiştim!..

Kendisiyle daha 4 gün önce (19 Eylül 2022-Pazartesi) Muğla Üniversite Hastanesi'nde beraberdik, sıra beklerken iki saate yakın sohbet etmiş, bu kaset meselesini yine gündeme getirip, (Gırgırına mı söyledi bilmiyorum, çünkü birbirimize çok şaka yapardık?); "O kaseti çıkarsaydık eğer, seni meşhur bir Yerel Sanatçı yapacaktım, kısmetini kendi ayaklarınla teptin be ağabey!" demişti. Hiç beklemediğimiz bir anda, 24 Eylül 2022 Cumartesi günü de öldüğü haberini üzüntüyle aldık, dünya başımıza yıkıldı!.. Pazar günü kaldırılan cenazesi, Bozüyük Mezarlığı'na, aile büyükleri yanına defnedildi. Çok sevilen bir insan olduğu için, cenazesi de ziyadesiyle kalabalıktı, çok uzaklardan bile devasa sayıda sevenleri gelip, bu son törenine katılmışlardı. Bir Güz mevsimi günü, sararmış bir Sonbahar yaprağı gibi toprağa düşen bu sevgili kardeşimizi asla unutmayacağız!.. Allah'tan rahmet, yakınlarına metanet diliyor; 'toprağın bol, mekânın Cennet olsun inşallah' diyorum sevgili kardeşim, ışıklar içinde yat, e mi?

Cahit Sıtkı Tarancı'nın, 1930 yılında yazdığı "Ömrümde Sükût" şiiri şöyledir:

"Çıngıraksız, rehbersiz deve kervanı nasıl/ İpekli mallarını kimseye göstermeden/ Sonu gelmez kumlara uzanırsa muttasıl/ Ömrüm öyle esrarlı geçecek, ses vermeden!..// Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika/ Bir buz parçası gibi, kendiliğinden eriyecek/ Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka/ Yaşayıp da öldüğümü, kimseler bilmeyecek!.."       Sakin KOŞAR.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI