TARİHİ 'BURHANETTİN EFENDİ YALISI'NI KATARLI BİRİ ALDI !?


Yeniköy-Köybaşı Caddesi üzerinde bulunan bu tarihi yalı, Boğaziçi'nin en muhteşem yalısıdır. Yalı 1880'de yapılmış olup, ilk sahibi Varki Vartak Efendi'dir. Bina 1911'de büyük onarım gördü. Sahibinin ölümü üzerine yalıya, Teşkilat-ı Umumiye Nazırı Ahmet Münir Paşa sahip oldu...

Kısa süre sonra Sultan II. Abdülhamid,  yalıyı 8 oğlundan biri olan Şehzade Mehmed Burhaneddin Efendi için satın aldı... Burhaneddin Efendi, "31 Mart Vakası" nedeniyle İstanbul'dan ayrılmadan önce yalıyı, Mısırlı Ahmet İhsan Bey'e satmıştı. 1984'de bu ünlü yalı, satın alma yoluyla Müfit Erbilgin'e geçti. Müfit Erbilgin tarafından 1987-1999 yılları arasında onarıma alındı...

Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu tarafından 1971 yılında '111 Koruma Nosu' ile tescil edilen, dünyanın en pahalı on yalısından biri olarak bilinen yalının, 64 odası ve 60 metrelik rıhtımı bulunmaktadır. Yalıyı en son, 2015 yılında Katarlı iş adamı Abdülhâdi Mana El-Hacri satın almıştır, fiyatı da "150 Milyon Dolardı!.."

Şehzade Burhaneddin Efendi Yalısı; Yeniköy-Sarıyer sahilinde, kısmen neo-barok tarzında inşa edilmiş, ahşap bir Boğaziçi yalısıdır... 64 odaya sahip olan yapı, Boğaziçi'nin en büyük yalıları arasında yer almaktadır... 1911 yılında II. Abdülhamid tarafından satın alınınca, adı şehzade olan oğlunun adıyla anılmaya başlamıştır... Mısırlı Ahmet İhsan Bey yalıyı satın alınca, adı 'Mısırlılar Yalısı' olarak da anılmıştır. 'Kıbrıslı Yalısı'nın ardından, en uzun rıhtıma sahip olan yalının bugünkü fiyatı 140 Milyon Avro olarak geçmektedir...

Şimdi bazılarınız yine çıkıp; "Ba  ba  baaa... Bayram değil, seyran değil, bizim ihtiyar dallama yazar bu konuyu nereden önümüze çıkardı? Zenginin malı-mülkü, bizim gibi züğürtlerin çenesini yorarmış ya, şimdi bize ne bu alışverişten? Zati ülkede satılmadık neyimiz kaldı ki!?" diyebilirler?.. Siz de haklısınız da; geçmiş tarihimizi bilmeyelim mi, olanı-biteni öğrenip de, ilerisi için bu tarihi olayları süzgeçten geçirip, ileriye öyle bakmayalım mı yani?

Padişahın bu Şehzade oğlu, kendisine ne görevler teklif edildiyse reddetmiş, üç kez evlenip-boşanmış, devlet ve baba parasıyla yiyip-içip hep hoş vakit geçirmiş biridir!.. 1949 yılında New York'ta öldüğünde, cenazesi gemiyle İstanbul'a getirilmek istenmiş, zamanın hükümeti bunu kabul etmemiş, cenazesi Suriye-Şam'a götürülüp de orada defnedilmiştir!..

Bu adam işe yaramaz, 'boş gezenin boş kalfasıdır' ama; devlet parasıyla alınan tarihi yalıyı, Mısırlı birine kucak dolusu altınlara satarak, yurt dışında paralarını yemesini çok iyi bilmiştir!.. Zaten babası Padişah II. Abdülhamid de, 36 Padişahımız içinde, görev sırasında en çok toprak kaybeden, tek ve işe yaramaz bir yöneticiydi!.. Eğer, Kanuni Sultan Süleyman sonrasında göreve gelen '26 Padişahımız' yeterli-yetenekli-eğitimli Padişahlar olsalardı eğer, bugün biz tıpkı ABD gibi, İngiltere gibi, dünyanın en büyük ve en zengin ülkesi olurduk!.. Bugün bizim en güzel koylarımızı, en güzel turistik tesislerimizi, en paha biçilemez tarihi eserlerimizi 'Katar' gibi, 'Suudi Arabiyya' gibi ciğeri beş para etmez ülkelerin zenginlerine satıyorsak, bu işten utanmamız gerekmez mi!? Daha dün, bizim 'İşgalden Kurtuluş Savaşı' verdiğimiz yıllarda, bu "Araplar" bizi sırtımızdan hançerleyip, İngiliz işgalcilerin tarafını tutmadılar mı? Yemen-Suudi çöllerinde kaç şehit verdiğimizi bir düşününüz!?

Bu yüzden kurtarıcımız ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk, bu kalleş Arapları hiç sevmezdi, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurunca da, sırtını bunlara dönüp, yüzünü Batının Çağdaş Medeniyetine çevirmişti!.. Aradan geçen bunca yıl sonra bile, siz hiç ülkemize gelen Suudi Arabiyya Kral ve Veliahtlarının, bir defa olsun 'Anıtkabir'e ziyaret ettiklerini duydunuz mu? Kinleri hâlâ devam ediyor, biz niye en güzel yerlerimizi, bunların kirli paraları için satıyoruz ki !? Bugün sürç-ü lisan ettikse de, tarafınızdan affola...          Sakin KOŞAR...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI