Ünal Türkeş ve Muğla

Ünal Türkeş ve Muğla

 

 

İçinde yaşadığımız topraklar sadece bizi barındırmaz. Tarihi yerleri, tarihi anıları da barındırır. Günümüzde yaşadıklarımız ile bu anılar ve yerler arasında kurduğumuz bağlantı bizim belleğimiz olduğu sürece anlam ifade eder. Bu bilgiler belleğimize sağlam köprüler ile aktarılır ve yeni köprüler ile aktarım devam eder. Muğla belleği adına bu köprülerden en sağlamları arasında 30 Eylülde birinci ölüm yıldönümünü saygı ve sevgi ile yad ettiğimiz merhum Ünal Türkeş de yer alır.

19 yaşında Muğlalı bir genç olarak şahsım adına bu köprüyü keşfetmem çok önemli bir noktadır. Çünkü köprüyü geçmeden önceki Muğla ile geçtikten sonraki Muğla arasında büyüleyici bir fark var. Mesela Kocamustafendi İlkokulu sadece sıradan bir okul binasıydı benim için. Lakin Ünal Türkeş'in ''Kurtuluş Savaşında Muğla'' adlı kitabını okuduktan sonra her geçişimde gözümde ''İzmir'e Doğru'' piyesi canlanıyor ve sanki biri kalabalığın içinden bağırıyor '' Ölmez bu millet...Beyhude çalışmasınlar. İşte yanımdaki hoca...İşte karşımdaki nine...'' tıpkı Dr. Nakarato'nun bağırdığı gibi. Biraz daha ilerledikten sonra karşıma Saadet Hanım evi çıkıyor. Önceden dış mimarisi çok güzel diyerek geçtiğim evden bir anda sesler yükseliyor. Pencereden baktığımda görüyorum ki Yörük Ali Efe, Zorbazade Ragıp Bey, Hamza Bey ve nice Kuvayı Milliyeci hararetli hararetli tartışıyor. Ve bir anda kalabalık beni kendine doğru çekiyor. Kendimi Kurşunlu Cami'nin yanında Koca Han mitinginde buluyorum. Her tarafım insan dolu. Kalabalığın tam ortasındayım. Dr. Cemil Şerif Bey '' Çok aziz hemşehrilerim'' diyerek konuşmasına başlıyor. Biraz konuştuktan sonra '' Buralara düşman çizmeleri gelirse ne yaparız? Ya hayat veya ölüm! '' diyerek kararlı bir ses tonuyla haykırıyor. Yanımda kadın-erkek demeden ağlayanları görünce '' Ağlamayınız hemşehrilerim...Gülünüz...Bu kara günler muvakkattır. Türk'ün yüksek benliği, bilhassa izzetinefsi yüksektir. Mutlaka Türk bir volkan olacak, içerideki ve dışarıdaki bütün düşmanları hak ile yeksen edecektir. Buna inanınız. Tefeeül etmiyorum, böyle görüyorum. Böyle düşünüyorum. Çünkü tarihte Türk hiçbir zaman esir ve köle olmamıştır. Ve yine olmayacaktır.'' Yanımdaki kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlıyor. O atmosferin verdiği duygulu hissiyat ile kendime soruyorum. Bu zor günleri ne kadar kolay unutabildik?

O köprü her seferinde beni böyle yaşamadığım ama her saniyesinden derinden etkilendiğim anılara sürüklüyor. Her anıda bir ders verip daha fazla anı için meraklandırıyor. Ve istiyor ki o köprüden her daim geçen olsun ve bu anılar daim kalsın. Anılardan ders çıkarılsın.

 İşte merhum Ünal Türkeş'in bize bıraktığı miras budur. Köprüden geçmek isteyenlere yol göstermek, hatta gerekirse yeni bir köprü olmak. Çünkü bu kültürü ve belleği geleceğe aktarmak uyanık ve dinç kalmamız açısından Atarlarımızın düşmana karşı yaptığı silahlı mücadele kadar önemlidir ki yaptıkları mücadelenin, ödedikleri bedellerin bir anlamı bir neticesi olsun. Bende bu mirası sahiplenip geleceğe bu köprüyü tarif edebilirsem veyahut bu köprüye ulaşmaları için yeni bir köprü olabilirsem ne mutlu bana.

YAZARIN DİĞER YAZILARI