MODELLE DEĞİL,YAŞAYARAK ÖĞRENME:KÖY ENSTİTÜLERİ

MODELLE DEĞİL,YAŞAYARAK ÖĞRENME:KÖY ENSTİTÜLERİ

                                                                                                    İBRAHİM TÜRKEŞ,YKKED Fethiye Şubesi

                                                                                                                                 Hukukçu,Felsefeci

 

   Tarihe gömdüğümüz ve bir daha canlanmaması için özel çaba sarfettiğimiz Köy Enstitülerinin 79.kuruluş yıl dönümünde Avrupa ülkelerinde eğitim sistemlerinin yalnızca "model"e değil,"yaşayarak öğrenme"ve"bilgiyi arayıp bulma"yöntemini

esas alan bir yapılanma içine girdiğini görüyoruz.Bu yapılanmada temel ilke,öncelikle eğitimi kümülatif(katlanmış,birikmiş)bir bilgi yığını olmaktan çıkarıp,onu "istihdam"la,"ekonomik ve sosyal değişim"le birlikte değerlendirmek,bununla birlikte eğitimi,insanın geniş kapsamlı kültürel özelliklerini (adalet anlayışı,insanlık duygusu.bilime olan güven,güzel sanatlar zevki gibi)insanlık alemi ile ayak uydurabilecek şekilde uyumlu ve elverişli davranışlar kazandırma amacına yöneltmektir.

       Bu ilkeler,bundan 79 yıl önce ülkemizde benimsenmiş ve başarı ile uygulanmış Köy Enstitüleri sisteminin de temel

ögeleridir.Atölyede demir dövüp dersliğinin duvarını örerken,tarlada sebze ahırda süt üretirken uygulamada kazanılan bu bilgi ve becerilerin derslerin içeriğine yansıtıldığı Köy Enstitülerinde eğitim,üretim ve istihdamla birlikte değerlendirilmiş,eğitirken katma değer yaratan,yörenin kalkınmasına ve kültür yaşamına destek olan bu eğitim sistemi,Cumhuriyet devriminin eğitim alanında en önemli girişimi ve başarısı olmuştur.

      17 Nisan 1940 yılında kurulan ve yurt düzeyinde Anadolu insanına "aydınlanma"yı taşıyan,okuması yazması bile olmayan bir toplumdan düşünen,tartışan aydın ve çağdaş insanlar yetiştiren  Köy Enstitülerinde  oluşan "köy enstitülü kişilik"

düzeni rahatsız etmiş,1954 yılında kapılarına kilit vurulmuştur.Oysa Avrupa Birliğinin eğitim konusunda Türkiye'deki "köy enstitüleri"uygulamasından esinlendiği ve bu sistemin temel ilkelerini eğitime taşıdığı görülmektedir.Avrupa'da eğitim,tıpkı Köy Enstitülerinde olduğu gibi salt sınıfta yapılan bir etkinlik olmaktan çıkarılıp,öğrenme ortamı çevrenin tarım,sanayi ve endüstri merkezlerini de içine alacak şekilde genişletilmekte,iş alanlarındaki uygulamalardan kazanılan bilgi ve beceriler,ders proğramlarına,içeriklerine yansıtılmaktadır."Finlandiya Milli Eğitim Kurulunun başlattığı bir projeye göre,okulların,Avrupa kırsalı üzerinde kendi internet sitelerini kurmaları,çiftlik yaşamı,doğal çevre ile ilgili bilgiler,zararsız gübre ve hormonlar,ürünlerle ilgili tüketici beklentileri gibi konularda sunumlar,proğramlar yapmaları teşvik edilmektedir(Deniz Ilgaz,Avrupa Köy Enstitüleri Eğitimine Yöneldi,Cumhuriyet gazetesi.22.04.2001)Köy Enstitülerinde amaçlanan da buydu:İçinde yaşanılan çevre ile bütünleşerek,çevrenin tüm dinamiklerini eğitimin laboratuvarı kılmak,bu laboratuvar çalışmalarından elde edilen bilgi ve becerileri derslerin içeriğine yansıtmak!Bu yüzden köy enstitülü öğrenci Pitagoras teoremini  kazdığı temele çapraz gerdiği ip üzerinden,"bileşik kaplar"teorisini enstitüye içme suyu getirirken öğreniyordu. 

   İKİNCİ AYAK:SOKRATES EĞİTİMİ

 Avrupa topluluğu,eğitimde "Sokrates eğitimi"ne geçmiştir.Temeli.düşünen tartışan,sorgulayan  insan yetiştirmek

tir."Bilinenleri sorgulama,sorgulama sonucunda  ulaşılan bilginin de değişebilir olduğunu kabul etme (Erdal Atabek,Sokrates Eğiitimi ve  Önyargılar,Cumhuriyet,17.06.2002)."  Amaç ön yargısız düşünmektir.Köy Enstitülerinde bu amaçlı eğitim de tam anlamı ile gerçekleşmiştir.Sayın Milli Eğitim Bakanı'nın "Antik Yunan"dediği ve okutulmasına şiddetle karşı çıktığı" klask çağ"yazar ve düşünürlerinin eserleri(Sofokles'in Antigona'sı.Sokrates'in savunması,Platon'un Devlet'i,Aristoteles'in Poetika'sı,Homeros'un İlyada ve Odisse'si vb.)bu okullarda okutulmuş,okutulmakla kalmamış,eserlerle ilgili sunumlar yaptırılmıştır.Sayın bakanın bilmemesi mümkün değildir ki,klasik çağ yazar ve düşünürleri ile yüz yüze gelen öğrenci zihinsel açıdan akılcı ve hümanist bir formasyon kazanmakta,kazanmış olduğu bu zihin özgürlüğü içinde her türlü doğmatizmi reddetmektedir.Fakat istedikleri "reddeden"değil,itaat eden,biat eden nesillerdir.Sormadan inanan,düşünmeden öğrenen(dindar ve kindar)bir kuşak yetiştirmenin eğitimin birinci hedefi yapılmasının  nedeni de budur.

YAPILMASI GEREKEN

 Türkiye'de eğitim politikalarına yön verenler,"nasıl bir eğitim"sorusundan değil,"eğitim nedir"sorusundan hareket ederek bir eğitim politikası geliştirmelidirler.Çünkü "nasıl"sorusu öznelliğe açıktır."Nasıl bir eğitim""de  eğitimi toplumun çıkarlarına değil,kendi amaç ve çıkarlarımıza yönlendirme vardır.15 yılda 5 eğitim sistemi değişikliği işte bu "nasıl bir eğitim"sorusunun sonucudur."Nasıl"sorusu,ancak "nedir"sorusuna verilen yanıtın ardından işlevsel olabilir.Nermi Uygur öğretmenimizin deyimi ile,"nedir sorusu,felsefenin kurucu sorusudur."Bu nedenle,önce,çağdaş bir eğitimin ne olduğu,hangi ulusal ve evrensel değerleri içermesi gerektiği,eğitimde laikliğin olmazsa olmaz sayıldığı uygar bir dünyada "bilinç"eğitiminin neden "inanç"eğitiminden önce gelmesi gerektiği sorularına yanıt aranmalı,sonra "nasıl bir eğitim"e odaklanılmaalıdır.. 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI