BANA DERS VEREN ADAM -YİĞİDİN KAMÇISI BORÇTUR- DEDİ


 

Ekranlarda öyle şeyler izleniyor ki, inanmak istemiyorsunuz. Hele bazı görüntüler, ağzınızın bir karış açık kalmasına neden oluyor ki, İsrail'in hastaneyi bombalaması, hakeza bunlardan ve bebek ölümleri nedeniyle en önde gelenlerden biri. Olay tüm Dünya'da şok öfkeyle karşılanmıştır. Çünkü durum; kabul edilebilir, yenilir yutulur türden değildi. Suçsuz günahsız çocukların ölmesi, çok üzücüydü. Yetmezmiş gibi ABD başkanı da, öyle şeyler söyledi ki, yakınında olup: "Sayın Başkan neler söylüyorsunuz? Öfkelendiğinizi açıkladınız, ama bunu karşı tarafın yapabileceğini belirtmekten de, geri kalmadınız! Böyle bir şey nasıl olur, bu mümkün mü, bunu mantığınız nasıl kabul ediyor?" demeyi isteyebilirdiniz. Diğer taraftan AB, bir kınama bildirisi yayımlayarak, iki kelime ile: "Olanları esefle karşılıyoruz, derin bir üzüntü içindeyiz, yaşadığımız hüznü bir daha yaşamamayı diliyor, ölen çocuklara rahmet Filistin halkına başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz" diye açıklayabilirdiniz! Bunu beceremediniz. Oysa insanlık tarihi dehşetli bir olayla karşılaştı, tarih sayfalarına kaydı düşen bu katliam, 100yıllar boyu unutulmayacaktır, tabii sizinde duygusuzluğunuz ve tarafgirliğiniz unutulmayacaktır! Olabildiğince; acı, can yakıcı, gözyaşlarının tutulamadığı bir çocuk katliamı, çok derin iz bırakıp hafızalarımıza kazındı. Benzeri olay umarım gezegen üzerinde bir daha yaşanmaz.

Kendinden yönlü yaşam tarzını, imrenilecek bir görüntü ile sürdüren Avrupalı, kendi hassasiyetlerinde öyle dikkatli ki. Bakınız! Bir Avrupa ülkesi yönetiminde görevli bakan, bisikletine binmiş, makamına gidiyor! Bu fotoğraflı haberi görünce, yanıma gazeteyi alıp, ulaşmak istediğim noktaya, şehrimizin sit bölgesindeki insanı az bir sokağında, geçmişe özlem duyguları yaşayarak yürürken, her zamanki gibi karşımdan gelen tanımadığım ilk yurttaşla selamlaştım.

"Merhaba iyi günler! Kısa süreli vaktinizi alacağım, acaba izin verir misiniz?" diye sordum. Yurttaşımız/larımız genellikle: -Meraklı Melahat- tipi karaktere yakın olduklarından, hemşerimizin de beni tanımamasına rağmen, merak saikı ile vereceği yanıt: "Buyurun" dur! Çünkü içinden: "Hayırdır inşallah! ne soracak acaba?" diye geçirmiştir. Tokalaşıp, çok kısa hal hatır sorduktan sonra, gazetenin birinci sayfasındaki o malum fotoğrafı gösterdim ve: "Bu gördüğünüz kişi, falanca ülkenin bir bakanı. Ama makamına bisikleti ile gidiyor. Bir bakanın, bisiklete binerek makamına gitmesi hakkında ne düşünürsünüz ve bu, bir bakana uygun davranış mıdır?" diye sorunca, önce sağa-sola baktı, fark ettirmeden göz ucu ile beni bir kez daha yukarıdan aşağıya, saniyeler aralığında inceledi. Gerçi tokalaşma sırasında bakmıştı, ama bir kere daha baktı ki, bu bakış "Acaba ne cevap vereyim" bakışıydı.

"Arkadaş! Bu Avrupalılar bir tuhaf." Diye başladığı açıklamasına, "Koca bir bakan bisikletle makama mı, gelir-gider, yahu?" diye, devam ettirdi: "Eğer bizde bir bakan, bisikletle makamına gitse, adamı tefe koyarlar, türkü yakarlar! Olmaz, bu Avrupalılar zaten ne yaptıklarını ne ettiklerini bilmiyor, arkamdan ne derler demiyor, bence bu yaptığı, yanlıştır. Yahu devlet sana her türlü imkânı vermiş, niye makam arabana binip gitmiyorsun? Makamın hakkını niye vermiyorsun? Veremez, çünkü adamların kafası bizim gibi inceliklere basmıyor! Yahu insana sormazlar mı, sen apartman görevlisi misin, yoksa bakan mısın, birader? Bisikletle markete alışverişe mi, gidiyorsun? Böyle bakanlık mı olur, nerede görülmüş? Bu bakan önümden gelse, vallahi selam vermem, selamını da almam. Bakan dediğin arkasında önünde, polis eskortlar ile gelip gider ki, bakan olduğu belli olsun! Öyle ya: Bakansan, bakanlığını bil, bakan gibi gel git." Dedi ve soluklandı.

"Beyefendi müsaadenizle, şimdide ben size sormak istiyorum" diyen yurttaş: "Bu adamın alelade bir insandan ne farkı var? Ben bu bakanın memleketinde yaşasam ve bu bakan önümden gelse, sözgelimi: "Buyur bakanlıkta bir çay içelim" dese: "Kusura bakma, işim var, hem ben bisikletle makama giden bakanla, çay kahve içmem " derim.  "Çünkü sen bisikletle makamına gidersen, bir gün biri çıkar: Bakan bey şu bisiklet binmeyi bırakın da, değişiklik olsun, merkep binin" dese, hadi bakalım o zaman ne yapacaksın? Vatandaşın teklifini makul görüp makama eşekle mi, gelip gideceksin? O zaman bakan rezil sıfatı ile damgalanır. Bakan bisikletle işe gidiyor diye hayranlık duyuyorsunuz, şimdi sizce bu bakanın yaptığı doğru mu? Bisikletle makama gidilir mi, koca bakan bir çocuk gibi bisiklet biniyor ve makamına gidiyor! Hadi canım sende." deyip sözünü bitirince, hemen söze girdim: "Niye olmasın, neden bisiklete binmesin, bisiklete sadece çocuklar mı biner? Otomobile binince bakan oluyor da, bisiklete binince çocuk mu oluyor?" diye sordum. Yanıt hazırmış.

"Beyefendi biz kendimize, memleketimize bakalım. Vilayet merkezini bırakın, kazalarda bile müdürlerinin altında makam arabası var. Eee. kötü bir şey mi bu, çok mu ayıp? Kıytırık bir devlet olsak, müdürler bisiklet biner, makamına bisikletle gider. Durup dururken, bilmem nerenin bakanı bisikletle makamına gidiyor diye, örnek gösterilmesi muteber bir yaklaşım değil. Geçin bunları geçin. Bazıları devletimizin başarılarını görmek istemiyor, illaki muhalefet yapıyor. Siz kimsiniz bilmiyorum! Bu elinizdeki gazetenin işi gücü, zaten Altını, Bakır diye göstermek ve her şeyi eleştirmek. Ama önünüze gelen kime sorarsanız sorun, herkes benim gibi konuşarak cevap verir! Bu biir, ikincisi: Sen şimdi diyeceksin ki, borç içindeyiz, her yerde pahalılık, çarşı pazar yanıyor, ama tencere kaynamıyor, vatandaşın midesi açlıktan kazınıyor. Bunlar muhalif sözler. Bak yabancı bakan bisiklet biniyor, ama biz otomobil biniyoruz. Onların cebinde para olsa, onlarda makama otomobille gider gelirler. Sen muhalefet yapıyorsun. Ağzınla kuş tutsan, beni inandığım yoldan çeviremezsin. Bak arkadaş! Ben 67 yaşındayım, sende aşağı yukarı benim yaşlardasın. Bak sana ne söyleyeceğim. Sende bende çook; seçimler, hükümetler, bakanlar, vekiller, valiler gördük. Şimdi söyle bakalım şu günde, bizden daha iyisi var mı? Otomobili kendine güvenen, cebinde parası olan biner. Bana ne, falan filan memleketin bakanından. İster bisikletle gitsin, ister yalınayak başıkabak gitsin. Ben kendi memleketime bakarım. Bak arkadaş! Sana son sözüm şu: -Yiğidin kamçısı borçtur- Hadi bakalım güle, güle başına gün doğsun." deyip yürüyüp gitti. Bende bir "Ohh" çektim ki, kuşluk vakti rastladığım yurttaş, bana kendince ve aklınca ders verdi(!) Ne diyeceksiniz elin adamına, böyle düşünüyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI