GÖRÜP DE, TEDBİR ALINMAMIŞSA VAH BENİM HALKIM!

    GÖRÜP DE, TEDBİR ALINMAMIŞSA VAH BENİM HALKIM!            

GEÇEN hafta Cumartesi öğle vakti pazar yerinde, zahire dükkânlarının önündeki tezgâh platformuna, masalar konulmuş davetliler yemek yiyordu. Yenilen yemek ne adına ikram ediliyordu bilmiyorum. İnsanımız yedirmeyi içirmeyi öyle seviyor ki, görgüsünün önüne geçebilmiş yok. Yemek ikramı her nerede yapılırsa yapılsın, yurttaşımız davete icabet eder. "Hayır ve Düğün" Başta olmak üzere, ikram sayısı oldukça çok.  Rüyanızda rahmetli ananızı babanızı mı gördünüz, "Hayır istiyorlar" gerekçesi ile hısım akrabanızı, eşinizi dostunuzu çağırıp, Cumartesi veya Pazar günü, şehrin mutena semti Perşembe pazarı zemininde kazanlarla yemek pişirip yedirirsiniz. Alın size "Hayır!" Bu arada yemeklerin Cennet taamı olması da şart değil.

2020 YILINDAYIZ. Bugün bu tür yemekler hala dört kişinin, bir kaptan yeme şekli ile tüketiliyor. Sorumlu kurum veya kuruluşlar, konunun sağlıkla ilgili kurallarını bir esasa, bir mekâna, bir şekle koyamadı. Bir çare bulup; kapalı alanı, lâvaboları ve yemekten evvel/sonra oturulabilecek salonu olan düzenli bir yapı oluşturamadı. Şimdi; Hala köy gelenekleri veya uzun yıllar önce şehrimizde olduğu gibi ve 1950-1960'lı yılları anımsatan şekil içinde,(O yıllarda evde yenirdi) pazarın soğuk beton zemininde veya yaz sıcağında, odun dumanının savrulduğu ve çevre kirliliğinin göze battığı pazar yerinde, yemek yeniyor.

YÖNETİCİLER rahat. Çünkü yurttaş: "Bu nasıl şehir? Böyle bir yerde yemek mi yenir? Yurttaşın yediklerinin, hijyen kurallarına uygun hazırlanıp hazırlanmadığı, trans yağ kullanılıp kullanılmadığı kontrol ediliyor mu acaba? Menteşe köy mü, yoksa il merkezi mi?" Diye sormuyor, ama her yerde uygulama dedi kodu yaparak eleştiriliyor.

PAZAR yerinde yenilen törensel yemek, hiç olmazsa Bahar ve Yaz aylarında; nam olsun, şan olsun diye belediye parkında sunulsa bir ayıptan kurtulunur ve yurttaş yerel ağızla: "Helal olsun! Belediye dedin mi bööle olmalı! Bak hu güzellige!"  Der. Sevinir, mutlu olur. Sizin de: "Her şey yurttaş için" diyebileceğiniz samimiyetinizin fotoğrafı ortaya çıkar.  O zaman ver coşkuyu, artık önünüze kimse geçemez. Parkı kiralayanın, çay kahve satışı ise o gün tavan yapar ve o da sevinç içinde olur.

PEK tabii bu arada, hemen şu soru aklınıza gelir: "Belediye hiç mi güzel şeyler yapmıyor?" Elbette yapıyor, yapacakta çünkü yapmak için seçiliyor, lütfetmiyor. Güzel çalışmalara imza atıyor, çabaları alkışlıyorum, buna itirazım yok. Ama bir şeyler yapılıyor diye gözüme batan eksik veya yanlışları, görmezden gelmek dürüst bir davranış olmaz! İşte, o göze batan çöpü kendi haline bırakmıyorum, çıkarmak için yazıyorum!

ANCAK hemen yazmamak için ilgili birim müdürlerini önce telefonla arayıp durumu bildirmeyi deniyorum, ama telefon açmıyorlar! Bence nedeni; daha önceki yazı içeriklerinin kendilerini rahatsız etmesi ve bu nedenle de görüşmek istememeleri olarak düşünüyorum. Çünkü sürekli "Toplantıda" yanıtı alıyorum.

ÖRNEĞİN: Perşembe pazarının küçük bir bölümü, belediye personelinin otomobilleri için, imtiyazlı sınıfa tahsis edilir gibi, yurttaşa göstere göstere özel araç parkına dönüştürüldü. Bu durum akla ziyandır! Bu yetki kullanımı, uygun olmayan bir tasarruf biçimidir! Yurttaş bu durumdan rahatsız olmakta ve "Ben yaptım oldu"  davranışını kabul etmemektedir! Çünkü görüntü yurttaşa batmaktadır!  Örneğin:  O zemin geçici olarak, kalıcı bir yer yapılıncaya kadar, tören yemekleri için düzenlenseydi, akıllıca düşünülmüş bir hizmet olarak takdir edilirdi! Ama bu yöntemi düşünme zahmetine katlanmayanlar, yerel yönetimi zor duruma sokmaktan çekinmemişlerdir!  

ŞEHRİN mutena semti pazar yerinde odunlar yakılıp kazanlarla yemek pişiriliyor! Çünkü yerel yönetiminin sosyal hizmet anlayışı bu seviyede! Şehir köye çevrilmiş, konu ile ilgili becerisi ise bu kadar! Belediye bazı yanlış uygulamalardan ötürü eleştiriliyor. Bu eleştirilerin nedeni: "Boş ver; bir iki gün itiraz eder, sonra unutur. Siz işinize bakın!" tarzındaki "Halka rağmen!" düşüncenin güncelliğini korumasıdır!

MENTEŞE çok eski ve gelenekleri olan bir şehirdi! Ama şehir denilmesi için insan şimdi biraz zorlanıyor. Üstüne üstlük, ilgili kurum ve kuruluşlar, toplu yemeklerde kullanılan, çanak çömlekleri sanırım bilmiyor görmüyor! "Yahu bu ne hal? Bu kaplarda yemek mi yenir?" Demiyor. Ayrıca nasıl yıkanıp temizlendiğinden de bihaberler! Elde yıkanan ve uyduruk durulama sonucu deterjan kalıntılı; çanak çömleklere yemek konup, kaşıklana kaşıklana yenmesi sonucu: Vah benim yurttaşım! "Malları saldım çayıra." Durumu oluşuyor!

YURTTAŞ,  yemeğini evinde ve her yerde ayrı tabakta yiyor. İnanılması güç ama bu tür törenlerde yemekler olabildiğince basit, hatta sağlığa zararlı metal veya diğer sakıncalı kaplarda tüketiyor. Yönetici makamlar bu durumu görüyorlar mı, görmüyorlar mı bilmiyorum! Görüp de, buna rağmen bir tedbir alınmıyor, işte o zaman: "Vah benim halkım!" Demek yerinde bir yakarış olacaktır. Bu tür tören yemekleri 1950'lili-1960'lı yıllarda kalaylı çanaklarda yenirdi. Bu bilgi de kapak olsun!

YAZARIN DİĞER YAZILARI