MAL SAHİBİ, MÜLK SAHİBİ, HANİ…

 MAL SAHİBİ, MÜLK SAHİBİ, HANİ…                    

 RAHMETLİ öğretmen Osman Günsan; evinin bahçesini çiçeklerle ağaçlarla donatıp, Bahar ve Yaz sabahlarının tadını, eşi ile birlikte içtiği kahveyle çıkarırken, keyiflenir ve: “…Feriha, şu güzelliğe bakar mısın? Güller, salkımlar, leylaklar bir harika. Onları seyrederken; inan huzur buluyorum, ruhum arınıyor, dinleniyor, mutlu oluyorum ve içime bir dinginlik giriyor.” Diye başladığı konuşmasının devamında: “…bir de aklım şu etrafımızda dolaşan kuşlara takılıyor. Bunlar her sabah bizi mi gözetliyor Allah aşkına? Bahçeye indik mi, vıcır vıcır. Sanki bir şey diyecekler yahut bizimle konuşmak istiyorlar gibi. Hiç dikkatini çekiyor mu?” sorusuna, eşi: “Çekmez mi ayol, beni de şaşırtıyorlar! Kahveyi daha yudumlamadan tepemde pır pır uçuşmalarını aklım almıyor. Nereden gelirler, nerede beklerler, bizi nasıl görürler?” dedikten sonra, yanıtı yine kendi veriyor.

 ACIKIP susuyorlar Osman, onun için bahçeye çıkmamızı bekliyorlar. Zavallıların ağzı var dili yok. Ben kalkıp, ekmek kırıntılarını ve sularını vereyim.” Diyerek, gider. (Sokakta ve ağaçta yaşayan ama konuşamayan, yiyecek isteyemeyen dostları; yaz’ın sıcağında, kışın soğuğunda lütfen aç ve susuz bıkmayalım!) Feriha öğretmen kısa süre sonra döndüğünde, Osman öğretmen: “Bu Dünyada kalıcı değiliz Feriha. Bir gün göçüp gideceğiz ve dönmeyeceğiz. Öbür tarafta da, böyle bir bahçemiz olur da, oturur muyuz ki?” Esprisi, “Ayol, ora da beni nasıl bulacaksın?” yanıtı, kahkahalara neden olur. Osman Öğretmen şakalarını sürdürür: “Dediğin gibi sen nerede, ben nerede oluruz kim bilir? Ama ne yapar eder seni bulurum, ne burada ne de orada benden kurtulamazsın.” Diyerek yeni bir kahkaha için espri yapar. Gülerek oturduğu yerden kalkan Feriha öğretmen: “Osman! Bugün şaka günün galiba?” Deyip kahvaltı hazırlamaya gider.

 İKİ rahmetli öğretmen, çok sevdikleri evlerini gelecekte Milli Eğitime bağışlamayı düşündüklerinde kim bilir ne güzel duygu yaşadılar. Belki de: “Ne iyi edeceğiz de, evimizi; mensubiyetinden gurur duyduğumuz, bünyesinde emek verdiğimiz, kurumumuzun aklı başında, kadirşinas, ellerine teslim edeceğiz.” Diye hayal kurdular. Ama bugün bir mucize olsa da, Osman öğretmenle eşi tekrar geri dönse ve de bahçelerinin o perişan halini görse, inanıyorum ki bağışı hemen iptal ederdi.

 MİLLİ Eğitim yönetimi, hizmet binasının hemen yanı başındaki bağış konutun bahçesini, şöyle göz ucuyla olsun bir kere bakmamış. Bakmamış ki, ayıplı hali ile duruyor. İnsan ara sıra, kıyıdan köşeden merak edip bakar. Eğer bakılmazsa, bunu görenler olur ve ihmale uğrayan ev’le ilgilenecek birini bulur. Oysa milli eğitim, bağış konutla da ilgilense şehrin içinde kötü bir fotoğraf oluşumunu önler, bağışçıların ruhunu rencide etmezdi!

 KONUTUN halini gören yurttaş, bizatihi arayarak: “…Allah aşkına, gidelim, ev’in halini bir kere gör! Kendi malları olsa acaba böyle ihmal ederler mi? Çok ayıp ve çok yazık! Milli eğitime bağışta bulunacak herhangi bir yurttaş, bu ve buna benzer tabloyu gördüğünde herhalde niyetinden vazgeçer! ” Dedi. İki gün sonra evin önünden geçip durumu gördüğümde, Milli eğitimin; vurdumduymazlığı, adam sendeciliği ve boş vermişliğine şaşırdım. Ortaya: ”Ölen ölmüş, bağış yapılmış kalan sağlarla işimize bakalım.” Dercesine bir manzara çıkmış.

 ŞAŞIRDIM şaşırmasına ama şu deyişin de her zaman kulakları çınlattığını unutmadım: “Mal sahibi ile ölürmüş!” Hiçbir kişi: “Gelecekte çocuklarım rahat etsin.” Diye mal edinmez, bunu kendine gerekli gördüğü ve istediği için alır. Ama takdimi: “Bizden sonra çocuklar rahat etsin!” diye yapılır. Bir mal’a sahip olmak için; önce satın alma gücü, sonra bunu düşünecek beyni ve sonunda da, bunun uygulanması istemi gereklidir. Vefattan sonra edinimin tamamı zaten mirasçılarındır.

 

ANCAK bazı aileler çocuksuz ölünce, edindiklerini, inançları gereği; eğitim kurumlarına, vakıflara veya dini kursla ilgili derneklere bağışlar. Fakat aradan geçen yılların sonunda, aileyi tanıyan biri, bağışlanan taşınmazın fiziki durumuna müdahale edilmemesini gördüğünde, hal-i pürmelâli karşısında hüzünlü bir ifade ile: “Aaah, ah! Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?” Deyişi ile geçmişteki, o güzelliği anımsar ve aklından çok şeyler geçirir.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI