SAÇMALIKLAR, TUHAFLIKLAR VE BİR İHMÂL

SAÇMALIKLAR, TUHAFLIKLAR VE BİR İHMÂL

                       ARKADAŞIMIZLA veya bir yakınımızla karşılaştığımızda tokalaşır; saygı ve sevgimizi belirtmede genel kabul gören simgesel davranış olarak, yanakları birbirine değdiririz. Değdirirken de, dudağımızı öperken aldığı şekle sokup öpüyormuşuz gibi “çüp!” diye ses çıkarttırırız. Bu; görüşmenin ve konuşmaya başlamanın ilk adımıdır ki, kim bilir bunu şimdiye kadar kaç defa gerçekleştirdik. Söz konusu yanakların birleştirilmesi, bilim adamları tarafından ilk kez ne zaman başladığı tespit edilememişse de, bununla ilgili pek yazılanlar pek çok. Ve bu toplumsal alışkanlık halen sürdürülüyor. Ancak 5-10 senedir bir kesim, yanakların birleştirilmesi yerine, alnın iki noktasının karşılıklı olarak değdirilmesi şeklindeki bir yöntemi uyguluyor! Neden böyle yapılıyor, bu davranış ne anlam ifade ediyor bilmiyorum. Sanırım bir tarz.

                          TV EKRANLARINDA; devlet adamlarının, siyasetçilerin, diplomatların,  resmi karşılaşmalarda birbirleri ile tokalaşmaları dikkatimi çeker! Öyle ki, bazıları 5-6 saniye, hatta biraz daha fazla süren bu tokalaşma sırasında, kolun sallanmasından ikisinin de omuzun da ağrı oluşacak kaygısına kapılırım. Bu tokalaşma biçimi diplomaside veya siyasette neyi ifade ediyor acaba? Ancak samimiyet gösterisi için kural gereği usulen yapıldığını düşünüyorum.

 

                          ÖTE yandan kurbanlık alımlarında da; pazarlıktaki sonuca yaklaşılırken satıcı “Tamam/kabul!” diyecek noktaya getirilirken, tokalaşma öyle şiddetlenir, kol öyle sallanır ve silkeleme öyle uzun sürdürülür ki, sanırsınız biraz sonra satıcı: “Ulan yeter be! Kolumu çıkaracaksın dediğin fiyata olmaz!” Deyip sille tokat birbirlerine girişecekler diye endişelenirim! Özellikle kurbanlığı alacak olan, işi çok abartır. Satıcıyı “Ihtırmak” isterken, tulumba ile su çeker gibi mal sahibinin kolunu sökercesine indirir kaldırır. Bu alış verişteki delice tokalaşma şeklinden nefret ederim. İki kişinin birbiri ile tokalaşması sırasında, birinin kolu sanki kürek kemiğinden çıkacakmış gibi ye’se kapılırım, öylesine etkilenirim!

                          GEÇTİĞİMİZ günlerin birinde, facebookda bir video izledim. Köyün birinde, bir düğün sahnesi. Damat köyden, gelin ırak yerlerden yabancı uyruklu. Tören seremonisi gereği gelin ile damat düğün meydanına gelirken erkek tarafı, gelinin güzelliğine nazar değmesin diye: “Tüh,tüh!” deyince, kızın anne babası birden hiddetlenip kaşlarını çatıyor ve hemen kendi dillerinde itiraz ediyorlar: “Ne oldu? Niye tükürüyorsunuz? Kızımızın suçu ne?” Diye telaşlanıyorlar. Bu arada, gelin de müstakbel eşine: “ Ne oluyor, niçin hakaret ediliyor?” Diye soruyor. Damat merak etmemesini, inançları gereği nazar değmemesi için bunu yaptıklarını söylüyor. Gelin de, durumu anne ve babasına izah edince ortalık biraz rahatlıyor.

                           BEŞ ON gün evvel sohbet ederken arkadaşlardan biri: “…acaba ezanı din görevlisi güzel sesli bir kadın okusa nasıl olur?” Diye ortaya bir düşünce koydu! Bazıları: ” Niye olmasın? Hem de çok güzel olur, çok da iyi olur!” derken, iki kişi: “Erkek varken, kadın ezan mı okur yahu? Yapmayın?” diye itiraz etti. Ancak “ Olur” diyenler çoğunlukta, “Olmaz” diyenler iki kişi. Bugün kadın, yaşamın her alanında, erkeği ile her konuda omuzdaş. Neden ezan okumasın? Diyanet kadrosunda pek çok hanım görev yaparken, billûr sesi ile ezan okuyan kadın din görevlisi neden olmasın? Bunu yasaklayan herhangi bir dini hüküm var mı yok mu bilmiyorum.

                            19 GÜN önce resen bir anket yaptım. Saburhane’den, Akyol’a, oradan Muğla Spor tesislerine, devamla Sabri Acarsoy İlkokuluna, oradan da Pehlivanoğlu marketi önüne kadarki güzergâhta kadın- erkek rastgele 167 yurttaşla görüştüm. Soru: “Kültür evleri yaz geceleri de açık kalıp, hizmet versin mi?” idi. (141)kişi: “Çok iyi olur! Böyle ucuz, temiz ve huzurlu mekânların yaz geceleri de, yurttaşa hizmet sunması takdirle karşılanır ve alkışlanır! Çünkü yazın tüm çay bahçeleri açık.” düşüncesi belirtilirken, (9)kişi herhangi bir görüşü olmadığını söyledi. (Olsa şaşardım. Yurttaşın bazısı, düşünmek istemiyor. Bu tipler, seçimlerde oy da kullanmaz! Çünkü neden oy atacağından bile bihaberdir.) Neyse, (13)kişi: “Belediye bilir” dedi. (Böyle düşünen yurttaş da görevin sadece; askere gitmek, vergi vermek, evlenip üremek, yaşlandığında hacca gidip gelmekten ibaret olduğu görüşündedir. Eğer bir fikir üretir de söylerse, zülfü yâre dokunur diye çekinir.) (4)kişi: “Ben akşamları evde otururum, çıkmam” şeklinde tercih belirtince: ”Boş ver hemşerim, en iyisi dışarı çıkıp ortada görünmemek, en iyisi ev” dedim… Anket; yerel yöneticilerin bilgisine, ilgisine ve değerlendirmesine gönderilir! Belediye başkanı seçim propagandalarında: ”…Muğla’yı birlikte yöneteceğiz! Dediğinden bu anketi yapma görevini üstlendim.” Karar tabii ki, Menteşe’nin bir numarasına ait.

                              ŞEHRİMİZDE anıt Çınarlar var. Bunların mutlaka bakıma ihtiyacı olduğunu herkes benden iyi bilir. Şu an’daki durumlarından bu bakımın yapılmadığı anlaşılıyor. Dalları; evlere, iş yerlerine, sokakların ortasına kadar uzamış. Hele “Şemsiana” Türbesindeki Çınarın, yakın bir zamanda mutlaka, önemli bir kısmı kopacak ve sokağın ortasına düşecek. Eğer o an da, sokaktan insan veya araç geçerse belki ağır hasarlı bir son oluşacak! Ayrıca, türbe bitişiğindeki terk edilmiş mezbelelik konut ise bir kâbus! Belediye bu konutu inceleyip değerlendirmeli. Çünkü yıllardır burada insan yaşamıyor; börtü böcek, yılan akrep, fare yuvası olduğu kesin!

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI