OZAN MEHMET ALİ KIZILGÖZ

 

Ozan Mehmet Ali Kızılgöz Sivas İli, Yıldızeli İlçesi, Davlalan Köyünde doğmuş, bir ailenin tek erkek çocuğudur. Mehmet Ali'den başka iki kız çocuğuna sahip olan aile, fakir, kendi yağıyla kavrulan, huzurlu bir yaşam sürmüşlerdir. Yıllarca köyde yaşayan, geleneklerine bağlı, feodal yapıları güçlü, birbirlerine saygılı çekirdek bir ailedir. Köyden kente göçün hızlandığı yıllarda bu ailede topraklarını terk ederek, Ankara'da yaşamlarını sürdürmeye karar vermişlerdir.

Küçük yaşta sazla tanışan Mehmet Ali Kızılgöz, daha dokuz yaşlarında köyünde ve çevre köylerde "Küçük Mahsuni" diye çağrılmaya başlanmıştır. Daha o yaşlarda kendinden onlarca yaş büyüklerin sohbetlerine ortak olmuş, sofralarını paylaşmıştır. Mehmet Ali, küçük yaşta sazın ustası olunca çok sevilmiş, çok sevilince de, doğal olarak şımartılmış, şımarmıştır. İsmail Cem'in TRT Genel Müdürlüğünde, TRT'ye de konuk olmuştur.

Yüzlerce, belki de binlerce yıl geriye giden halk ozanı geleneğini sürdüren Kızılgöz, Pir Sultan Abdal gibi ozanları kendine örnek almış, onların taşıyıcısı, sözcüsü olup, onların yolundan gitmiştir. Kızılgöz'de tüm halk ozanları gibi Türk dilini yaşatmış, yaşatmaktadır. Eğer ozanlarımız olmasaydı dilimiz farsça, özellikle Müslüman olduktan sonra Arapça dil emperyalizminin boyunduruğu altına girecekti. Bu gün Türkçeyi arı-duru konuşuyorsak Kızılgöz gibi ozanlara borçluyuz.

Ozanlarımız çok çeşitli konuyu dile getiren, farklı farklı dünya görüşüne sahip, değişik söylem ve eylemleriyle birbirinden ayrılırlar. Kimi doğayı (Karacaoğlan), kimi sarayı (Nâbi-Fuzuli, saray şairi de denir), kimi halkın dertlerini dile getiren (Pir Sultan Abdal), kimi de "Yunus Emre" gibi felsefi düşünceyle hareket ederler. Hepsinin ortak yönü aşk, sevda, sevgi üzerinedir. Aşksız, sedasız, sevgisiz de zaten ozan olunmaz ki!   

Mehmet Ali Kızılgöz halkın sorunlarını dile getiren, halkın sözcüsü olması bir yana, aşkı, sevdayı, sevgiyi de içten yaşayan bir ozanımızdır. Başından geçen onca badireye rağmen, sevdasına sahip çıkan, yer yer kızan ama yârsiz olunmayacağının da belincindedir. Öyle ki; "Dünya malı ne ki, canımı verdim/ Saçının teline ömrümü ördüm/Analı, Babalı yetimde gördüm/Yetim olunuyor, yârsiz olmuyor" dizelerinde dediği gibi. Bir başka dörtlüğünde; "Deli olacağım, ayıp olacak/Bu sefer çocuklar bensiz kalacak/Sürünesin söner miydi bu ocak/ Lanet olsun, gönül sensiz olmuyor" sözlerinde bedduayı, nefretini, hırsını, yuvanın dağılmasını deli olamaya kadar vardırmasına rağmen, aşkın, sevginin, sevdanın ağır basması ve onsuz olamayacağını dile getiriyor. Bir başka dörtlüğünde; "Hiç sevinme Kızılgöz'ün ahı var/Pir Sultanlar gibi nice şahı var/ Her canda göremez, bir dergâhı var/Tutamadım gönül sensiz olmuyor." Dizelerinde dediği gibi, Pir Sultanları kendine örnek alıp, her canın göremeyeceği bir sevginin, aşkın, sevdanın varlığından söz edip, iç duygularını olgunlaştırarak kimsenin giremeyeceği bir dergâha benzetiyor. O dergâh öyle bir dergâh ki, oraya girenin kini-nefreti barındırması mümkün olmayıp, aşkın, sedanın, sevginin olduğu bir yerdir. O nedenle sevdiğine kızsa, küsse bile sözünde durmayacağını itiraf etmiş oluyor. Dörtlüğünün bir yerinde, kolay lokma olmadığı, onu sevmeseydi türkülerde yer bile alamayacağını, dolaysıyla ona olan aşkını ve onu yücelttiğini, kızgın olsa da gönlünden atamadığının itiraf ediyor.  

Ozan Mehmet Ali Kızılgöz, ayrılığı, gurbeti, özlemi, hasretliği de yaşayan, doğduğu toprakları unutmayan bir ozanımızdır. Büyük şehirlere göçle beraber, ekonomik güç elde edenlerin, köyünü unutmasını, köylüye tepeden bakmasını, hor görmesini, küçümsemesine karşı çıkmış, ince ince ayar verip hicvetmiştir!

Bir dörtlüğünde; "İlk üzümü orda yedik yalan mı?/ilk treni orda gördük yalan mı?/İlk sınavı orda verdik yalan mı?" dizelerinde nereden gittiklerini hatırlatmak durumunda kalıyor. Nakarat bölümünde; "Hey gidi Yıldızeli/İnler sazımın teli/ Yiğit girmiş halaya/Sallanır mor mendili" dizelerinde olduğu gibi, kökünü unutanları birlik, beraberliğe, halaya davet ediyor.

 

Başka bir dörtlüğünde; "Çok uzağa giden, erken unuttu/İşe şaştı, kâtip dilini yuttu/Cebi şişen ta kökünü unuttu/Gravatlım, söyle bunlar yalan mı?" derken, feodal toplumdan modern topluma geçiş sancılarını dile getiriyor. Başka bir dörtlüğünde; "Havalanma düşmez, kalkmaz bir Allah/Hin bakarsın, ne geçti ki aradan/Deden kağnılarla gitti buradan/İki gözüm söyle bunlar yalan mı?" gidenlerin dedelerinin daha dün burada yaşadıklarını, bu topraklara ve insanlara hin, yani kötü bakmanın anlamsızlığını, yârin düşerseniz yine bu topraklar size sahip çıkar demektedir.

Ozan Ali Kızılgöz uzun zaman gurbette yaşamasına rağmen, doğduğu köyden, toprağından, geleneklerinden kopmayan, halkın dertlerinin, sevinçlerinin yanında olan, dile getiren, yaşayan, yaşatan bir ozanımızdır.

Saygılarımla
YAZARIN DİĞER YAZILARI