AKHİSAR MÜZESİ/MANİSA


                Değerli okurlar, rehberimiz Muhsin Bey ile merkezdeki antik ören yerini gezdikten sonra yine merkezdeki MÜZE' ye geliyoruz. Müzeyi gezerken bir yandan Rehberimizi dinliyor, bir yandan da önemli gördüğümüz levhaların fotoğraflarını çekiyoruz. Çünkü önemli ve öz bilgiler bu levhalarda. Örneğin karşımızdaki "TÜMÜLÜS GELENEĞİ" adlı levhada şu bilgiler veriliyor: "Mezar üzerine toprak ya da yöresel taşlar yığılmak suretiyle oluşturulan yığma mezarların bilinen en erken örnekleri Orta Asya steplerinde Kurgan olarak adlandırılan bu mezarlar, M. Ö. 4. Bin yılın başlarına tarihlendirilmektedir. Bu mezar geleneğinin steplerden gelen etki, Trakya'ya ilk olarak M.Ö. 3. Bin yıl içinde girdiği bilinmektedir. Trakya'daki Tunç Çağ mezar tepeleri. Daha sonraki dönemlerin Tümülüslerine göre daha basık ve yayvan, çoğu kez de 2-3 metre yüksekliğindeki tepeceklerdir.  Ölü, açılan çukura uzun olarak yatırılır ve üzeri ekseriyetle taş yığma ile örtülürdü.  İlk demir çağdan itibaren mezar tepeleri daha sivri ve konik bir biçim almış dolgularında taş ile birlikte killi toprak da kullanılmıştır. Erken demir Çağa tarihlenen Tümülüslerde ayrı bir mezar odası yoktur. Ölü, toprağa açılmış ve ahşap ile kaplanmış bir odanın içine yatırılmıştır. Orta Demir Çağ'ından itibaren mezar odası ya da taş lahdi olan gerçek Tümülüsler görülmeye başlanmıştır. Anadolu' da Roma Dönemi içlerine kadar Tümülüs geleneği devam etmiştir. Gömülmeden önce ölü, takı ve giysi ile süslenirdi. Cenaze alayı eşliğinde mezara götürülür ve orada bir ziyafet verilirdi. Ölü, mezar odasındaki kline üzerine ya da ölü için hazırlanmış bir başka alana yatırılır ve öldükten sonra da yaşamın devam ettiği inancı nedeniyle mezar odasında değerli adak eşyası, ölen kişiye ait eşya, içi parfüm dolu şişeler ile cenaze yemeğinden kalan ziyafet kapları bırakılırdı. Bırakılan eşya, kişinin soyluluk ve zenginliğini açık şekilde yansıtırdı. Tümülüs yığması yapılırken, mezar soygunlarını engellemek amacıyla ölü ve hediyelerin bulunduğu mezar odası ya da sandukalar, yığmanın farklı kenarlarına gelecek şekilde ayarlanırdı. Ayrıca mezara izinsiz girenlere karşı tanrısal koruma veya lanet içeren yazıtlar da konurdu."

"Hayırlı olsun! Didyma'daki Apollon, şu kehanette bulundu: Ey Makedonyalılar! Eğer acılardan ve bu korkunç beladan kurtulmak istiyorsanız Ay Tanrıçasını (Mene), Güneş Tanrısını (Hellos), Tanrıça Hekate' yi, Tanrı Hermes'i ve şehir kapılarını koruyan Tanrıların öfkesini onlara en görkemli armağanlar sunarak yatıştırmanız gerekir.  Çünkü şehrinizin kara talihinde ölüm görünüyor. Rahip kendini beğenmiş adamlarla bir mücadele verdi. Yer altındaki ölülerin efendisi Hades. atalarına. onların çocuklarına. Karanlıkta yürüyen. acı ve nifak saçan ve göz yaşlarından giderek daha çok zevk alan. ve kurbanların en güzel kısımlarını (tanrılara sunmalı ve) ölümsüzler için ilahiler söylemelisiniz."

Kim bu o dönemdeki Tanrılar? Senin, benim gibi ölümsüz insanlar, yani o dönemin zenginleri, açık gözleri, uyanıkları. İnsanların zafiyetinden, zavallığından, inançlarından vb. yararlanarak birlerce yıl insanları aldatıp sömürmüşler, inançlarını kötüye kullanarak onlardan faydalanmışlar. Bu gün de pek farklı değil, yine ayrıcalıklı olanlar, yine cahilleri, zavallıları, kaderine razı olanları ve bunu kader sananları binlerce yıl aldatmışlar, aldatmaya da devam ediyorlar. Demek ki binlerce yıldan bu yana insanlık adına çok fazla bir ilerleme olmamış.

HELENİSTİK ve ROMA DÖNEMİ SERAMİĞİ: Makedonya Kralı Büyük Aleksander' in M.Ö. 4. Yy. ın 2. Yarısında gerçekleştirdiği Doğu Seferiyle Anadolu'daki Pers hâkimiyeti sona ermiştir. Hindistan' a kadar uzanan bu seferle birlikte farklı kültürler arasındaki etkileşim, sanatta Helenistik Dönem olarak adlandırılan süreci oluşturmuştur. Helenistik Dönemle birlikte çanak çömleklerdeki konulu resimsel süslemeler ortadan kalkmış, bezemesiz, siyah firnisli ya da karmaşık olmayan bitkisel süslemeli çanak çömlekler yaygınlaşmıştır. Kalıp tekniği ile yapılan figürlü veya bitkisel süslemelerin, fırınlanmadan önce kap yüzeyine yapıştırıldığı aplik kaplar ile kalıp yapımı kaseler (Megara kaseleri) Helenistik Dönem içinde en sevilen prestij kaplar arasında yer almıştır. Pergamon Kralı 3. Attalos' un M.Ö. 133'te hâkim olduğu toprakları Roma Devleti'ne bağışlaması ile başlayan Anadolu' daki Roma Dönemi kültür ve sanatı da Helenistik Dönem kültürü üzerinden gelişmiştir. Helenistik Dönem sonu ve Roma Dönemi başlarında görülen kırmızı ve portakal rengi firnisli terra sigillatalar dönemin özel seramik grupları arasında yerini almıştır. Roma Döneminin nitelikli kaplarında geometrik motifler, çeşitli hayvan figürleri ya da yazı içeren baskı süsleme Akdeniz Havzasında yaygın kullanılan dekorasyon unsuru olmuştur."

MADEN SANATININ TARİHSEL GELİŞİMİ: Dövme ve döküm teknikleri kullanılarak istenilen şekil alabilen madenin keşfi, insanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır. Altın, erken fark edilen madenlerden biri olmasına rağmen işlenen ilk maden bakırdır. En erken bakır buluntulara Urfa Nevali-Çori, Aksaray Âşıklı Höyük gibi Neolitik çağ yerleşimlerinde rastlanmıştır. Madenin ısıtılınca kolay işlenmesi, yüksek ısıda erimesi soğuyunca yeniden katılaştığının fark edilmesi, metalürjinin en önemli keşfidir. Katolitik Çağ ile birlikte başta bakır olmak üzere işlenen diğer madenlerden silahtan süs eşyasına kadar birçok alanda üretim gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde altın ve gümüşün de işlenmeye başlandığı bilinir. M.Ö. 3. Binde bakıra %10 kalay katılmasıyla elde edilen tunç(bronz) alaşımı alet yapımında kullanılıp tarihin 2 bin yıllık bir sürecine de adını vermiştir. Bu dönemde eritilmiş madenler için kalıp kullanmaya başlanmıştır. M.Ö. 2. Binin 2. Yarısında Hititler' in demir-karbon karışımı olan çeliği bulmaları ve demir cevherini arıtmalarıyla dövme demiri elde etmeleri sonucu, demir önemli bir maden haline gelmiştir. Doğada bol miktarda bulunması, tunca oranla işlenmesinin daha kolay olması nedeniyle demir, Demir Çağ' da özellikle alet ve silah yapımında tuncun yerini almasında etkili olmuştur. Antik çağlarda tüm metallerin günlük yaşama ilişkin eşyanın yapımında kullanılması madenlerin ticari bir meta olmasına da neden olmuştur. Altın ve gümüş değer bakımından diğer madenlerden ayrı bir önem kazanmış, süs ve takı endüstrisinin en gözde madeni olma özelliğini günümüze kadar devam ettirmiştir."

AKHİSAR MÜZESİ: 4Eylül 2006 tarihinde müze yeri olarak belirlenen bina 2007 yılında onarımına başlanmış, 2011 yılında bitirilmiş ve 2012 yılı Ağustos ayında açılmıştır. Müze, 11 bölümde 1451 eserin sergilendiği arkeolojik ve etnografik eserlerden oluşmaktadır.  

 a

YAZARIN DİĞER YAZILARI