ÇİVRİL IŞIKLIGÖL'DE NİLÜFER CENNETİ.

                                Değerli okurlar, yaz geldi ve biz de çevrede ilginç bulduğumuz yerlere giderek yazılarımıza konu bulmaya başladık. Hanım, epey zamandır tutturdu " Işıklı göl de Işıklı göl.!!!" Diye. Neyse araştırıp baktık ki, Çivril, Köyceğiz'e 243 km. dir. Olsun. Biz de sabahın köründe MAVİ KUŞ' umuza atladığımız gibi doğruca Denizli. Denizli-Çivril 88 km. Oradan devamla Ankara yoluyla Çivril yoluna ulaştık. Asfalt oldukça güzeldi, adeta uçtuk. Önceden Kültür bölümü ve Başkanıyla görüşmüştük. Doğruca Belediyeye giderek Kültür Bölümünde Müdür Ramazan Bey'i ve Fatim Hanım' ı gördük. Belediye Başkanı toplantıdaydı, çok bekletmeden bizi de aldı. Sağ olsun bizi ayakta karşıladı. Çay/kahve ve hoş/beş ten sonra kendisine "KÖYCEĞİZ" kitabımızı imzalayıp verdik. Çivril'in gezmeye/görmeye değer yerleri için bize araç ve rehber verip veremeyeceğini sorduk. Vereceğini söyledi ve biraz sonra araç ve kaptanı Fadim Hanım ile hemen yola koyulduk. Önce aylardır Hanımın rüyalarını süsleyen IŞIKLI GÖL' e yöneldik. Birkaç köy geçtikten sonra IŞIKLI diye bir köye geldik. Burası mı derken köyü geçtik. Göl çok geniş bir alanı kapladığı için çevresinde birçok köy varmış. Biz, Işıklı' dan değil de Beydilli diye bir köyün sınırları içinden göle yaklaştık. Bembeyaz zirveleriyle Akdağ' ların eteklerindeki Işıklı Göl, uzaktan pırıl pırıldı ve nilüfer falan da görülmüyordu. Çevresi söğüt ağaçları ve sazlıklarla kaplıydı. Belediyenin düzenlediği alanda (Millet Parkında) ahşap yapılar, kafeler, dükkânlar, lokantalar, suların üzerinde küçük köprüler dizaynedilmişti. Yürüyerek kıyıya indiğimizde güneş  tepemizde bizi ısıtmaya başladı bile. Oysa burası 800/900 metre rakımda bir yaylaydı. Başkanın yönlendirmesiyle geldiğimiz için her şey önceden ayarlanmıştı. Bizim Hanım, Rehber Hanım ben ve Kaptan Kemal Ağabey'in küçücük teknesine doluştuk. Engin denize (göle)doğru açıldık, Manzara muhteşemdi, çepeçevre Akdağlar, altımızda çarşaf gibi bir göl suyu. Biraz sonra bizim Dalyan Boğazındaki sazlıklar gibi sazlıklar belirmeye başladı. Kemal Kaptan'ın yönlendirmesiyle Hanım ön tarafta teknenin ucunda ayağa kalkıp kollarını havaya kaldırarak poz veriyor, ben de fotoğraflar alıyordum. Derken NİLÜFERLER, evet şu günlerdir hayallerimizi süsleyen Nilüferler birden gözlerimizin önüne seriliverdi. Aman Allahım! Nilüferler!!!. Kaptan, bunca fotoğrafçı, belgeselci, meraklı kişileri gezdirdiği ve onları izlediği için bu işin uzmanı olmuş. Kayığını en güzel, en yoğun, en sık Nilüferlerin olduğu nirengi noktalarına yaklaştırarak teknenin motorunu durduruyor, elindeki 3/4 metrelik sırıkla gölün dibinden destek alarak teknesini sıya sıya en güzel Nilüferlere yaklaştırıp bizim çekim yapmamıza uygun ortamlar hazırlıyor. Biz de kendimizi bir Nilüfer cennetinde bulduğumuz için çılgın silahşörler gibi sağa, sola, öne, arkaya, yana kameralarımızla veryansın ediyor, en güzel görüntüleri almaya çalışıyoruz. Artık biz kendi dünyamızdan koptuk, Nil'in yemyeşil sularında Nilüfer avındayız. Bu mutluluğun, bu sarhoşluğun sonu yok. Allah'tan kameralarımız dijital. Çek çekebildiğin kadar, sonu yok.  Kemal Kaptan, bize uygun ortamlar sağladığı için memnun, biz ondan memnun. Derken suyun üzerindeki kuş yuvalarını ve yavrularını gösteriyor. Bu da ne? Kuşlar, tepsi gibi nilüfer yaprakları üzerine bir avuç kadar ot kuruları toplayarak bir yuva yapmışlar ve üzerinde de ikişer yavru!!!. Yavrular, boyunlarını yukarıya doğru kaldırıp uzatmışlar ve annelerinin getireceği börtü/böcek yemleri bekliyorlar. Kemal Kaptan, bunların fotoğraflarını çektiğimizi görünce " Aman dikkat edin bunlar özel kuşlardır" Diyor. Böyle kendimizden geçmiş sağa sola veryansın ederken göle çıkalı bir saati geçmiş bile. Çar/naçar aklımızı Nilüferlerde bırakarak dönüşe geçiyoruz.

                Bu Nilüferler, Mayıs-Temmuz döneminde çiçeğe duruyorlar. Gölün ziyaretçileri bir saatlik masalsı yolculuk sırasında kayıklarla nilüfer çiçekleri arasında unutamayacakları masalsı bir yolculuk yapıyorlar. Gölün ünü her yıl artıyor ve ziyaretçi sayısı da katlanıyor. Turlar, rotalarına IŞIKLI GÖL' ü de dahil ediyorlar. Zaman zaman hafta sonları 5-10 bin civarında ziyaretçi gölü ziyaret ediyormuş. Ziyaretler genelde 20 Mayıs tarihlerinde başlıyor ve gün geçtikçe artıyormuş. Yurt dışından da turlar geliyormuş. Hatta savaş olmasına karşın Rus ve Ukraynalı turistler de geliyormuş. Göle gelenlerin çevreye zarar vermesini önlediklerini belirtiyorlar. Bir Nilüfer çiçeği koparmanın 73 bin lira cezası olduğunu söylüyor gölün güvenliğinden sorumlu Beydilli Muhtarı. Burayı her gezen gezgin, arkadaşlarına burayı anlatıyor ve gelip gezmelerini söylüyormuş. Mavi göklerin altındaki, yeşille mavinin kucaklaştığı bu gölde bembeyaz nilüfer çiçekleri bir rüya, bir hayal gibi. Görmeden anlatmak olası değil. 300 dönümlük bu alan, Türkiye'nin en büyük Nilüfer Çiçeği tarlasına sahip. Ayrıca şunu da belirtelim ki, bu göl, Menderes nehrinin gözelerinden birini oluşturuyormuş.

                Denizli Işıklıgöl' de başlıca şu kuş türleri gözleniyor: Küçük Karabatak, Büyük Akbalıkçıl, sakarca, boz kaç, çamurcun, kıl ördek, kepçel, batak çulluğu. Ayrıca Deniz Kartalı, Şah kartal, Bıyıklı doğan, Ulu doğan bölgede kışlayan yırtıcı kuş türleriymiş. Yine Tepeli Pelikan ve Mahmuzlu Kız kuşu yuvaları da tespit edilmiş. Bunlardan 100 kadarının yerli ve yaz göçmeni olarak alanda üredikleri görülmüş. Ayrıca Akdağ' da üreyen Kara Akbaba, Ak Kuyruklu Kartal gibi yırtıcı kuşlar bu alanı beslenme amacıyla kullanıyorlarmış. Bölgede uzmanlar tarafından 2010 kışında gerçekleştirilen su kuşu sayımında 28.255 birey sayılmış. 1996 yılında gerçekleştirilen kış ortası su kuşu sayımında 190.690 sakar meke olmak üzere toplam 211.496 birey sayılmış. Bu çalışmalar, Denizli Orman Bölge Müdürlüğü ile Pamukkale Üniversitesi arasında yapılan protokol çerçevesinde gerçekleştirilmiş. Haftaya: MİRYOKEFALON SAVAŞI, ÇİVRİL topraklarında yapılmış.

YAZARIN DİĞER YAZILARI