GÖLYAZI(APOLYONT)DA AĞLAYAN ÇINAR

GÖLYAZI(APOLYONT)DA AĞLAYAN ÇINAR

                Değerli okurlar, sonunda bir Bursa/Eskişehir turu yaparak sizler için epeyce bilgi/belge topladık. Muğla'dan akşamın 23.00' ında bindiğimiz otobüsümüz, sabaha doğru 06.00 sularında Bursa'ya 35 km kala Gölyazı' ya saparak yarımadaya duhul eyledik. Bizim turcular hemen de kahvaltı için bir yerle anlaşma yaparak bize "SERPME KAHVALTI" alacağımızı söylediler. Yıllardan beri turlara katıldığımız için bu işleri iyice öğrendik. Biz de dedik ki, "Bir serpme,  iki kişi bize yeter!" dedik. "Hayır, olmaz" . Dediler. Biz de öyleyse "Biz serpme almıyoruz!" dedik. Onlar topluca kahvaltıya doluşurken biz de adanın içine doğru yürümeye başladık. Gecenin karanlığında kimseler yoktu. Bir fırının önünde birkaç kişi oturuyordu, oraya niyetlenmişken gençten biri geçiyordu. Ona sorduk "Bir çorba içebileceğimiz, karnımızı doyurabileceğimiz bir yer var mı?" diye. O genç de bize "Şu ileriye doğru gidin, orada İsmail Amca'nın yeri vardır. Henüz açmamıştır ama siz yine de İsmail Amca! Diye bağırın o uyanmıştır!" Dedi. Biz lokantanın önüne varınca "İsmail Amca İsmail Amca!" Diye bağırınca evlerin birinden bir tıkırtı geldi ve bir pencere açıldı. Bize bakarak " Siz mi seslendiniz?" diye sordu." İsmail Amca siz misiniz?" Diye sorduk. Kendisi olduğunu söyledi. Sonra da aşağıya indi. Yiyecek bir şeyler için rahatsız ettiğimizi söyledik. "Bir dakika, hanıma sorayım" diyerek tekrar evine girdi. Biraz sonra gelerek "çorba falan yokmuş ama sizin için birer tost yapabilirim!" dedi. Bu arada dükkanının çevresini naylonlarla kapatan kapılardan birinin fermuarını açarak bizi içeriye davet etti. Biz içeride otururken de gidip evde tostları yapıp geldi. Bi güzel de çay kaynatmıştı. Tost ve çayla midemizi sevindirdik. İsmail Amca ile bir yandan da sohbete daldık. Dükkanın içini süslemişti, çok güzeldi. Hanım köşelerde fotoğraf çekilmeye başladı. Bu ara duvarda "SEVGİ PITIRCIKLARI" yazısını görünce dikkatimizi çekti ve sorduk. İsmail Amca hemen cevap vermedi, ben de "Bu pıtırcıklar, kuşlar mı, yoksa kediler mi?" diye tekrar sorduğumda Amca, gayet ciddi bir şekilde "Onlar, benim torunlarımın adlarıdır. Burayı onlar adına açtım" Dedi. Kendisi yıllarca Kamil Koç otobüslerinde kaptanlık yapmış ve oradan emekli olmuş. APOLYONT, deyince Amcaya dedim ki, "Amca benim DTCF'de okurken "ABİLLONTLU" diye bildiğimiz bir arkadaşımız vardı, adı cem miydi, cemil miydi ne. Onu tanıyor musunuz, coğrafya bölümünde okuyordu" Dedim. Amca biraz düşündü ve " Cemalettin Özkan' dı öğretmendi o. Ama öldü." Dedi. Üzüldüm, çok sempatik bir arkadaşımızdı, benden en az beş/altı yaş da gençti. Sonra İsmail Amca'nın arkadaşı İbrahim Amca geldi ve sobayı yakmaya girişti. Fotoğraf çekildikten sonra amcalara "Allaha ısmarladık!" deyip oradan ayrıldık. Biz ikimiz bir çorba parasına karnımızı doyurduk. Ama arkadaşların SERPME KAHVALTI' ya ne ödediklerini az/çok tahmin edersiniz. Ortalık aymaya başlamıştı. Ana karayı adaya bağlayan köprüyü geçip de adaya ayak bastığımızda karşımıza bir kolunu sol yandaki göle doğru uzatmış ulu bir çınar ağacı çıktı. Kış olduğu için henüz yeşillik yoktu ama oldukça devasa bir ağaçtı. Hemen fotoğrafını alıp kökündeki levhayı ve yazıları yakından incelemeye başladık. Bu levhada şöyle bir hikaye saklıydı:

AĞLAYAN ÇINAR : "700 yılı aşkın(750) yaşı ile Gölyazı' nın tarihi değerlerinden biridir. Efsaneye göre Rumlarla Türklerin birlikte yaşadığı Gölyazı' da birbirine aşık Mehmet ve Eleni, Mübadele nedeniyle ayrılmak zorunda kalır. Rumlar' ın köyden gittiğini gören Mehmet, kalabalıkta Eleni' yi arar. Bu sırada Eleni'nin ağabeyi Yorgi, Mehmet'in yolunu kesip sevdasından vazgeçmesini söyler. Aralarında çıkan çatışmada Yorgi, Mehmet'i hançerle yaralar. Aldığı yaraya rağmen Mehmet,  Eleni' yle gizli gizli buluştuğu ulu çınarın oyuğuna kadar gitmeyi başarır. Olayı öğrenen Eleni, çınarın oyuğuna geldiğinde sevdiğini kanlar içinde bulur. Sevdiğinin başını kolları arasına alır ve "Merak etme az sonra kavuşacağız ve bu çınarın oyuğu olacak yuvamız, bu çınar var oldukça sonsuza dek yaşayacak sevdamız." Der. Belinden çözdüğü kuşağını çınarın bir dalına geçirerek kendini asıp canına kıyar. Efsane odur ki, ulu çınar bu öykünün ardından kanlı gözyaşları dökmeye başlar."

                Çınar' dan sonra biz hanımla bu küçük adanın çevresini tavaf etmeye giriştik. Sol kısımda ve sağ kısımda eski antik yapının duvarlarını fotoğrafladık. Bu ara kahvaltılarını yapıp bitiren arkadaşlar geldi ve Ağlayan Çınarın önünde topluca fotoğraf çekildik. Yıllardır Bursa' ya gider gelirdim de burada antik bir kentin olduğunu bilmezdim. Şimdi de hanımın Aziz Panteleimon Kilisesi'nden aldığı Gölyazı Turist Rehberi'nden APOLYONT' un tarihçesini özetlemeye çalışalım.

"Buraya Bursa-Karacabey yolunun 35. Km. sinden Gölyazı tabelasını takip ederek yolun 6 km. güneyine ilerleyince Gölyazı mahallesi karşınıza çıkar. Ayrıca Bursa Uludağ Üniv. İstasyonundan günün belli saatlerinde hareket eden "5G" otobüsleriyle Gölyazı'ya ulaşabilirsiniz. 1962 yılında GÖLYAZI adını alan köy, yüz yıllarca Apollonia, Apollonias, Apolyont adıyla bilinmekteydi. Yıllarca da çevrenin dini merkezini oluşturmaktaydı. Bu gün ULUABAT GÖLÜ kıyısında güzelliğiyle meşhur bu balıkçı köyü turizm alanında özel bir yere sahiptir. Yazılı kaynaklardan, sikkeler ve diğer arkeolojik buluntulardan Apollonia kentinin Helenistik ve Roma dönemlerinde refah ve canlı bir Roma kenti olduğunu anlıyoruz. Denizden uzak olduğu halde kıyısında bulunduğu Ulu Abat Gölü, Rhyndakos Nehri(bu gün Uluabat/Mihaliç/Susurluk Çayı) yoluyla Marmara Denizi'ne bağlanmaktaydı. Bizans Döneminde çevresi surlarla çevrilerek müstahkem bir kaleye dönüştürülmüştü. M.S. 8. ve 9. Yüzyıllarda ise Ulu Abat Gölü adaları ve yakınlarında manastırların bulunduğu bilinmektedir.  12. Yüzyılın başlarında ilk defa Türk hakimiyeti altına geçen Apolyont, 1307 yılında Osman Gazi tarafından fethedilerek Osmanlı devletine dahil olmuştur. O dönemden sonra karma Rum ve Türk nüfusu olduğu bilinen köyde 19. Yüzyılda cami ve mescit, üç kilise ve iki şapel, Rum ve Türk okulları her iki topluluk tarafından kullanılan hamam ve 20. Yüzyılın başlarında inşa edilerek bu güne kadar korunan Aziz Panteleimon Kilisesi bulunuyordu. Cumhuriyet Dönemi başlarına kadar kayıklarıyla Marmara Denizi' ne ulaşan Apolyont' lular, göl ve nehir taşımacılığı, balıkçılık ve özellikle kerevit avı ve ticaret ile beraber kozacılık ile uğraşmaktaydı. Mübadele ile adadan uzaklaşan Rumların ardında Selanik' ten gelen mübadiler, Uluabat Gölü'nün ortasındaki Apolyont/Gölyazı' nın yeni sakinleri olmuşlardır. Gölyazı ve çevresinde yakınlarda örneği bulunmayan YELDEĞİRMENLERİ de bulunmaktadır.

Kent surları: Bir kısmı Geç Roma Dönemine tarihlense de bu surların büyük kısmının Orta ve Geç Bizans Dönemine ait olduğu düşünülüyor.

Apollonia ve Roma İmparatoru Hadrianus (MS 117-138) Roma İmparatoru Hadrianus, MS. 124 yılında bölgenin büyük bir depremden yıkıcı bir şekilde etkilendiği bir dönemde Bitynia ile Mysia bölgelerini ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında Apollonia' da da bulunmuştu. Depremden etkilenen birçok kamu binasının yeniden inşasını destekledi. Bu yüzden Apollonia' lılar, ona onursal bir yazıtta "SOTER(KORUYUCU) ve "KRİSTES(KURUCU)" olarak hitap ettiler. Tabi ki "AĞLAYAN ÇINAR" buranın en önemli özelliklerinde biridir. (Kışın yukarıdaki çürüklerden giren yağmur suları aşağıdan kırmızı renkte aktığı için çınarın kanlı gözyaşları ile ağladığını düşünmüşler olmalı)

ZAMBAK TEPE ve ANTİK TİYATRO: Ada yerleşiminin kuzeyinde yer alan ZAMBAK TEPE, oturma yerlerinde göl ve ada manzarası sunmaktadır. Zirvesinde geçmişte Rum mezarlığının bulunduğu Zambak tepe, Aziz Georgios Tepesi olarak da bilinmektedir. Batı yamacında Müslüman mezarlığının da bulunduğu alanda 19. Yy. da hala mimari parçalarının dağıtılmış bir şekilde görülebildiği eski bir kilisenin kalıntıları bulunmaktaydı.

AZİZ PANTELEİMON KİLİSESİ ve GÖL YAZI EVİ: Gölyazı' da günümüze ulaşabilen tek kilise olan Aziz Panteleimon Kilisesi, Zambak Tepe' nin batı yamacında bulunmaktadır. 1900 yılında yerleşimin ada kısmında ortaya çıkan büyük bir yangının ardından köprünün ötesinde planlanan yeni mahallenin kilisesi olarak kurulmuştu. 1908-1918 yılları arasında inşa edildiği bilinen Aziz Panteleimon' un mimarı Dereköy' lü Dimitros Papadopoulos idi. Papadopoulos'un Dereköy'deki Azize Paraskevi Kilisesi' n inşa eden Bursa' lı mimar Avraam İoannidis Kalfa' nın öğrencisi olduğu aktarılmaktadır.

ULUABAT GÖLÜ ADALAR ve MANASTIRLARI: Halil Bey Adası, Şeytan/AzizDaniel Adası, Manastır Adası: Uludağ Manastırları'nda keşiş olan Aziz İoannikos, 825 yılında Trilye' nin batısında bulunan "Megas Agros Manastırı"nı ziyaret ettikten sonra Uludağ' a doğru yaptığı dönüş yolculuğunda Apolloniatis(Ulubat Gölü'nün kenarından geçerken, kendisine manastırı istila eden ejderha ve yılanlardan kurtarması için yalvaran Thasios isimli adanın manastırının baş keşişi Daniel ve cemaatine rastladı.  Taleplerini dinledikten sonra İoannikos sandal ile adaya geçti ve şapelde geceledikten sonra canavardan şeytan çıkarmaya gitti. Ejderha ve yılanlar suya dalarak gölün güney kıyısındaki tepelere doğru yöneldi.

GÖL VE ÇEVRESİNDE YAPILABİLECEK AKTİVİTELER: Göl ve çevresinde en büyüğü Halil Bey olan 11 adet adacık bulunmaktadır. Tanrı Apollon'un tapınağının bulunduğu düşünülen KIZ ADASI, Gölyazı' nın eski Türk ailelerinden birine ait olan ARİF MOLLA ADASI, Aziz Konstantinos Kilisesi' nin kalıntılarının bulunduğu MANASTIR ADASI bulunmaktadır. Adalar arasında sazlıkları, nilüfer çiçekleri ve doğanın eşsiz ışık oyunları kapsayan keyifli bir sandal gezisi yapılabilir.

FOTOĞRAFÇILAR İÇİN DE BULUNMAZ BİR ÇEVRE: Konuklarına keşfedilmemiş bir cennet vaat eden Gölyazı, fotoğraf tutkunlarının ziyaret etmekten keyif aldıkları yerlerdendir. Yılın neredeyse her mevsimi Bursa ve çevre illerdeki fotoğraf kulüpleri, amatör ve profesyonel fotoğrafçılar için bu eşsiz mekân tarihi kalıntıları,  eski Rum evleri, eşsiz günbatımı, rengârenk balıkçı sandalları,  balıkçı kadınları, sokak aralarındaki kedileri, koruma altındaki kuşları ve özellikle havada görebileceğiniz leylekleri, gölün içine kök salmış zeytin ağaçları, Ağlayan Çınarı ile pek çok görsel ayrıntı sunuyor. Gölyazı' da her mevsimde her sabah BALIK MEZADI kuruluyor. Başta TURNA olmak üzere pek çok tatlı su balığı bulunuyormuş.

KAZI CALIŞMALARI: Neropol (mezarlık) kazıları, Ağustos 2016'da Kültür ve turizm Bakanlığı' nın izniyle başlamıştır. Temmuz 2017' ye kadar devam eden kazılarda 7 farklı tipte 28 mezar ortaya çıkarılmıştır. Kutsal Alan Kazılarında: Kutsal Alan olarak bilinen alanda 3 Mart 10 Temmuz 2017 tarihleri arasında yapılan kurtarma kazılarında Geç Antik Döneme ait tuğla ve kiremit parçaları bulunan bir mekan ortaya çıkarılmıştır. Bu alandaki koruma ve peyzaj proje çalışmaları Nilüfer Belediyesi tarafından yürütülmektedir. Kısa bir süre sonra da "Açık Hava Müzesi" olarak halkın hizmetine sunulacaktır.

NOT: Bursa/Uludağ-Eskişehir turu. Uludağ' da kar olmaması nedeniyle pek tatmin edici olmasa da Eskişehir çok yararlı ve doyurucu bir tur oldu. Bir de kaptanlar görev başında fosur fosur sigara içmeselerdi ve otobüsü "TUR" yapan bir otobüs değil de "Ailecek pikniğe gittikleri bir özel araç" gibi görmeselerdi çok daha iyi olacaktı. Bu sigara konusunu iyice önemsedik ve döndükten sonra birkaç TUR şirketini ve TUR KAPTANINI adayarak sorduk. "Kesinlikle içilmemesi gerektiğini söylediler" Bu konuyu buraya yine taşımayacaktık ama biz, giderken kaptanın sigara içtiğini hem TUR sahibine hem de REHBER' e söylediğimiz ve en önde oturduğumuz için rahatsız olduğumuzu özellikle belirttiğimiz halde dönüşte sanki biz hiç söylememişiz gibi kaptanlar sigaralarını tüttürmeye devam ettiler..

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI