AKIL VE BİLİM ÜSTÜN GELSİN.

AKIL VE BİLİM ÜSTÜN GELSİN.

Şu sıralar ülke gündeminin birinci sırasını Kanal İstanbul Projesi alıyor. Toplumsal basın-yayın araçları bununla ilgili haber ve yorumlarla dolu. Ülkemizin geleceğini düşünen beyinler, bu konuda gelecek endişesi taşıyor. Özellikle bilim insanları, bu projenin yapılamayacağının, yapılmaması gerektiğinin gerekçelerini her ortamda dile getiriyorlar.

Öte yandan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, büyük bir inat ve kararlılıkla "isteseler de istemeseler de bu kanal yapılacak." diyor. Bir inatlaşmadır gidiyor. Neyin inatlaşması bu? Böyle tüm dünyanın ortak kültür mirası ve önemli imparatorluklara başkentlik yapmış olan bir şehrin geleceği inatlaşmaya kurban edilebilir mi? Böyle önemli bir konuda yurt içinden ve yurt dışından önemli bilim insanları bir araya getirilerek neden tartışılmak suretiyle bilimsel bir sonuç alınıp ona göre hareket edilmiyor? (İktidarın istediği yandaşlardan değil, bağımsızlardan oluşmalı.)

Bu zamana dek sonuç alacaklarını düşündükleri ve önemli saydıkları konularda millete gitme edebiyatı yapan kişinin, "millet" sözü tüm halkı kapsıyorsa en azından neden İstanbullu seçmenler arasında bir halkoylamasına gidilmiyor? Kaldı ki bu seçenek de çözüm olamaz. Çünkü buradan bilimsel bir sonuç alınamaz. Yine de bir düşünce ortaya konması ve siyasal açıdan önemli görülebilir. "Görülebilir" diyoruz, çünkü seçmenler daha çok siyasi tercihlerine göre oy verirler. Bu da bilimsellikten uzak bir sonuca götürür bizi.

Devlet, akılla ve bilimle yönetilir. Hele de böyle yalnız ülkemiz insanlarının bugününü ve yarınını belirlemekle kalmayıp tüm insanlığı ilgilendiren, bir dünya mirası, kültür şehrinin geleceği, siyasi tercihlerle ve inatlaşmalarla "Ben yaparsam olur." anlayışıyla halledilemez.

Oy kaygısıyla, iç ve dış baskılarla ve duygusallıkla böyle bir konuda tek kişi, tüm ulus adına hem de böylesi güçlü bir kamuoyu karşıtlığına karşın karar veren ve uygulayan olamaz.

Bu konuda çok değişik söylentiler var:

Açılacak kanalın her iki yakasına iki milyona yakın (Çoğunluğu Arap olan) nüfus yerleşecek. Her iki yakaya da gök delenler dikilecek. Büyük rantlar sağlanacak. Bir bakıma yirmi milyona yaklaşan İstanbul nüfusu, bir adaya hapsedilip, Trakya'yla bağlantısı kesilecek, batısında bir Arap şehri kurulacak. (Bilim insanlarına göre ilk İstanbul depreminde burası da harabeye dönecek)

R. Tayyip Erdoğan'ın parti kurucu ortağı, şu anda CHP milletvekili olan Abdüllatif Şener, bir televizyon programındaki soru üzerine şunları söyledi:

"Kanal İstanbul ısrarının esrarı ne? Doğru, korkunç bir rant iştahı var. Evet ama bu yetmez. Israrın esrarı Montrö Anlaşması'nda. ABD savaş filosunun tek yerleşemediği yer Karadeniz. Aman dikkat! "KANALI AÇ, MONTRÖ'YÜ DEL, MAL VARLIĞI İNCELEMESİNDEN KURTUL" demiş olmasınlar?" Bu söz, değişik ağızlardan hemen hemen aynı biçimde dile getiriliyor.

Eğer inatlaşma, ağır ekonomik güçlüğü gözden uzak tutmak,  uzunca bir zamana yayıp gündemi belirleyerek dikkatlerden bunu kaçırmak değil de gerçekten iddiaların doğruluk payı yüksekse bu inat, ne pahasına olursa olsun sürdürülecektir. Bu da söylentilerin gerçek olduğunun kabulü anlamına gelir.

Bunun toplumsal sancıları, o ısrardaki yıkımlar kadar, belki de daha ağır biçimde istenmeyen karmaşalara yol açabilir. Bu konuda doğacak karmaşadan toplumun her kesimi olumsuz yönden etkilenecektir. Yaratılacak bir iç karışıklık, dış müdahalelere de yol açabilir. Venezüella'da olduğu gibi dünyada bunun örnekleri var. Saddam'ı önce Kuveyt'e saldırtıp sonra da Irak'a müdahale gerekçesi yapılması örneği yoksa unutuldu mu? Yani provokasyonlara açık olaylara davetiye çıkartılmamalıdır. Eğer gerçekten kişisel çıkarlar değil de ülke yararı düşünülüyorsa.

Daha sonra İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tarihi nitelikteki basın toplantısı ve konuyla ilgili görüş belirten bilim insanlarının dediklerini gündeme taşıyacağız. Şimdilik şunu söyleyelim: Umarım, bu inatlaşmadan vazgeçilerek söylentiler boşa çıkartılır. Akıl ve bilim üstün gelir. Böylelikle tarihi kent ve orada yaşayanların gelecekleri de karartılmamış olur. (01.01,2020)

Nuri çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI