GELECEĞE NASIL BAKILMALI?

Nice anneler var ki çocukları okusun diye giyiminden, yemesinden, içmesinden gezmesinden arttırdığı üç-beş kuruşu çocukları okusun diye onların masrafları için harcar. Oğlu ya da kızı okuyacak dünyayı tanıyacak, sonunda bir meslek sahibi olacak. Anne de onunla gurur duyacak.

Genelde küçük yaştaki öğrenciye büyükleri “Ne olmak istiyorsun?” diye sorar. Onlar da biraz böbürlenerek, doktor, hâkim, avukat ya da öğretmen olmak istediğini söyler. Anneler daha çok gururlanarak “Benim oğlum doktor olacak, annesine bakacak” der. Çoğu daha üniversiteye bile gitmeden ya görüş değiştirir ya da zorluğu fark ederek hangi dalı seçeceği konusunda kararsızdır.

Aslında hangi meslek daha çok kazanç sağlıyor, hangi meslek toplum tarafından daha fazla tutuluyor ona bakılır. Kan görünce baygınlık geçiren bir öğrenci, sınavlarda başarılı olarak tıp fakültesini seçebilir. Sıra kadavra üzerinde çalışmaya dek sürebilir. İşte o zaman gerçeği anlar. Bu durumda tıp dalını bırakan öğrencilerin öyküleri ağızdan ağza gezer. Yani bu durum, hayal ürünü değildir. Gerçektir.

Asıl yanlışlığın nereden kaynaklandığı sorulabilir. Bunun en büyük nedeni çocuğun alt sınıflardan başlayarak yönsemelerinin sınıf öğretmenleri tarafından ciddi biçimde gözlemlenerek, neye yetenekli olup olmadığının tespitinin yapılmamasıdır.

Gelişmiş ülkelerde buna son derece önem verilir.

Bizde de sınıf öğretmenlerinin öğrenci hakkında görüş belirtmesi ona bir hak olarak verilmiştir ama buna veliler uymaz. Ayrıca da öğretmenlerimizin gelişmiş ülkelerdeki gibi bu görüşünün gerçek verilere dayanması söz konusu değildir. Çünkü gelişmiş ülkelerde öğrencinin yönsemeleri, yetenekleri ve istekleri yakından gözlemlenir. Öğretmen, velilerle sık sık görüşerek öğrencinin bu özelliklerini yakından izleyip sürekli, gerekli notları alır.

Öğrencinin sorunlarıyla yakından ilgilenir. Onun neyi isteyip istemediği, yeteneğinin ne yönden gelişme gösterdiği günü gününe not edilir. Tüm derslerden aldığı notlar yazılarak hangi yönden daha başarılı olduğu yazılır. Bir öğrenciyle ilgili olarak sağlam verilere ulaşılarak öğretmen gerçeğe dayalı kesin görüşünü belirtir. Öğrencinin harflerle belirlenen genel başarısına uygun bir üst okul önerilir. Öğrenci velisinin bu öneriye uymaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Böylelikle daha işin başında öğrenciler yeteneklerine uygun okullara yönlendirilirler. Meslek seçimi, daha alt sınıflarda biçimlenmeye başlar.

Bizde böyle mi ya? Öğretmen, yeterince öğrenciyi tanıyamaz. Yeterli gözlem yapamaz. Velilerle görüşme, yılda birkaç seferi geçmez. O görüşmelerde de öğrencinin notlarıyla ilgili olarak konuşulur. Yani gerçek bir işbirliğine dayalı, çocuğun gelecekte biçimlenecek yönsemelerine katkı düşünülmez.

Böyle olunca da öğretmen bir öğrenci için hangi görüşü belirtip neyi tavsiye ederse etsin öğrenci velisi buna uymaz. Veli “Bu Okulu bitirsin de bir meslek lisesine vereceğim” der ama dediğine uymaz. Gidip en önemli liselerden birisine çocuğunun kaydını yaptırır. Kalifiye eleman gereksinimine uygun öğrenci, gittiği okulda elbette başarısız olacaktır. Ya okuyamayıp okuldan ayrılır, ya da çift dikiş gider. Oysa kol gücüyle çalışıp yararlı olacaklara da sanayi dalında gereksinim vardır.

Son on altı yıldır da herkesin imam-hatip okuluna yönlendirilmesi, bir bakıma bu durumun askıya alınması söz konusudur. Her iş başına gelen bakana göre eğitim düzeni değiştirilir. Gerek öğrenci, gerekse öğretmen, daha birine alışamadan yenisiyle karşılaşır. Okul tabelasına kulağa hoş gelecek değişik adlar yazılarak, ezbere dayalı sınavlar konup sorunun çözüleceği düşünülür.

Oysa asıl olan, öğrencinin geleceğe nasıl hazırlanacağı ile ilgili güdülen genel amaçtır. Ezberleyen, sorgulama ve uygulama alışkanlığı kazandırılamayan, itaate koşullandırılmış, hakkını arayamayan, bunun için uğraş vermeyen uysal insanlar yetiştirme amaçlanıyorsa her meslekten diplomalı cahiller yetiştirilmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle sistemlerle uğraşmak yerine bir zihniyet değişikliği gereklidir. Böyle bir anlayış da 4+4+4 sistemi gibi bir anlayışı benimseyenlerce yapılamaz. Ancak Atatürk’ün ışıklı yolundan giden, aklı ve bilimi temel alan insanlar eliyle yapılabilir. 17.04.2019

YAZARIN DİĞER YAZILARI