GERÇEKTEN ÖYLE Mİ?

GERÇEKTEN ÖYLE Mİ?

Yaz gelince yangınlar artıyor. Güzelim yeşillikler yerle bir oluyor. Yerine yenisi dikiliyor mu? Sanmıyorum.

Yangınlar neden çıkar ya da çıkartılır?

Diyelim bir cam şişede herhangi bir sıvı aldık. Şişelerini ne yapıyoruz? Geri dönüşümü düşünenimiz var mı? Pek azımız düşünüyoruz. Fırlatıp atıyoruz. O cam kırıkları mercek görevini görerek aşırı sıcaktan kuru yaprakları tutuşturuyor. Al sana bir yangın… Haberlerde falan yerde şu kadar dekarlık alanın yandığı duyuruluyor. Üzerinde durmuyoruz. Bir haberdir deyip geçiyoruz. Oysa yanan yalnızca yeşil alan değildir.

Artık orada koca gövdesiyle ayılar ağızlarını havaya kaldırarak kalın sesleriyle bir yerlere korku salamayacaklar. Minik tavşanlar monoton ses çıkartarak otları belli hareketlerle yiyemeyecekler. Cırcırböcekleri insanın kulağını sağır edercesine şarkılarını söyleyemeyecekler. Böcekler uçuşamayacak, kınalı keklikler yamaçtan yamaca acımasız-avcılar vurmadığı sürece-sevgi ötüşüyle ninniler söyler gibi duyumsayacağımız biçimde ötemeyecekler. Yılanlar kıvrılarak gezemeyecekler. Karıncaların yuvaları dağılacak.

Güzelim yeşilliğin yerini kül yığınları alacak. Her yan kapkara bir görünüme bürünecek. Bülbülün insanı başka dünyalara taşıdığı güzel sesi artık duyulmayacak. Kaplumbağaların yarı yanmış kabukları görünecek. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Fırsatçılar orayı yeniden yeşillendirmek yerine yeni bir gelir getiren fırsat olarak değerlendirecekler.

Hele bir de kasıtlı ve bilerek yangın çıkartılmışsa artık oradaki börtü-böcek tarihe karışacak. Ya fırsatçıların yeni yazlık yeri olacak, ya da onlara başka türlü bir gelir kapısı açılacak.

Bir ormanlık alan, belki de binlerce yılda oluşur. Böcekler, kuşlar, öteki hayvanlar orayı yurt tutmuşlardır. Çoğu geceleyin çıkar ortaya. Kimi, insana ninni gibi, kimi böğürtü gibi kimi de bir müzik gibi gelir onların çıkardıkları sesler. Çakalın insana kasvet veren sesi deler sessizliği…

Yanan yalnız ağaçlar ve bitkiler değil, tüm güzelliklerdir tüm güzellikler…

Diyelim ki yerine yeniden ağaç diktik. Aynı şey midir bu?

Elbette değil, çünkü yangın yüzlerce, belki de binlerce yılın birikimini alıp götürmüştür. Yanan yeşillikleri, böcekleri, güzelim kuşları, hayvanları geri getirebilir miyiz? Onların yeniden canlanmasını sağlayabilir miyiz?

Bir ağacı kestirtmemek için binayı kaydırtan Atatürk’ün, “Ormanımdan bir dal kesenin kafasını keserim.” Diyen Fatih’in kemiklerini sızlatmaz mı bu durum.

“Biz şu kadar ağaç kestik ama onun iki mislini diktik.” Mantığının ve acımazsızlığının hiçbir dayanağı ve gerçekliği yoktur. Olamaz da. Kesilen yalnız ağaç değildir. Bir tarih yok ediliyor. Bir coğrafya ortadan kaldırılıyor. Oksijen depomuz, su kaynaklarımız, eşsiz güzelliklerimiz yok ediliyor.

Tüm canlılara kıyılıyor. Artık o kınalı keklikler, güzel sesli kuşlar, yurtsuz, yuvasız kalıyor.

“Yerine yenisini dikeceğiz.” masalına inanmayalım. Bu acımasızlığa tepki gösterelim. Bir kuşu kurtarmak elbette önemli ve insanidir. Alkışlanacak bir davranıştır. Bunları gazetelerde yayınlatarak rahatlayanlar, onun gibi binlerce canlının yok edilmesine neden sessiz kalırlar? Neden bir ses vermezler. Neden topluca tepki gösterilmez. Neden gazetelerde basit bir haber olarak geçilir de halkı o yönde bilinçlendirme görevi unutulur? Neden bizim de bir canlı olduğumuzu, toptan bizim de ortadan kaldırıldığımız biçiminde bir algı oluşturmamız gerektiğini düşünmeyiz, neden?

Nedeni açık, gittikçe vicdanlarımız köreliyor, toplumculuk öteleniyor. Bireysellik ve maddi çıkarlar ön plana çıkıyor. Bencilliğimiz her şeyin önüne geçiyor. Canlı olarak yalnız biz varmışız duygusu gittikçe güzel değerlerimizin yerini alıyor. Yazık, çok yazık…

Kesilenin yerine yenisi dikilirmiş. Gerçekten öyle mi? İnanmayalım bu masallara. 07.08.2019

Nuri Çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI