SANATÇI RUHU

SANATÇI RUHU

Sanatçı, çok farklı bir ruha sahiptir. Acının bir damla yaşı, önce çağlayana, sonra göle, sonra denize daha sonra da okyanusa döner onun gönlünde. Ne denli zengin olsa, ne denli rahat yaşasa da onun içinde sönmeyen bir kor vardır.

Bir haksızlık karşısında onun içinde küllenen kor,  önce küllerinden kurtulup aleve, oradan da bir yangına dönüşür. Hep başkalarının acılarını yaşar. Yüzünde gülücükler olsa da o, acılar içindedir.

Yenilikler, güzellikler olsun, herkes kardeşçesine yaşasın ister. Kötülük barınamaz onun ruhunda.

Kendisine sunulan çıkarlara bir eldir; haksızlığa karşı başkaldırır, önü alınamaz bir seldir.

Yanlış işleyen kurulu düzene başkaldırır. Zayıfı sonuna dek tutar; haksızlık yapanlara saldırır.

Sevgisi gerçek, düşüncesi içten, eleştirisi yapıcı, düşmekte olanları tutan bir eldir.

Dünya malına değer vermez. Sevgi, en büyük değerdir. Yalana, dolana aklı ermez.

Alçakgönüllüdür, yüksekten atmaz. Ne yaparlarsa yapsınlar kendini paraya pula satmaz.

Sanatçı duygular denizinde bir noktadır.

Bazen Karacaoğlan gibi gördüğü her güzele vurgun, bazen Dadaloğlu gibi “Ferman padişahın, dağlar bizimdir.”diyebilendir sanatçı. Yeri gelince tüm önüne serilen makamları elinin tersiyle iterek: “Görüp ahkam-ı asrı sıtku selametten, çeküldük izzet-ü ikbal ile bab-ı hükumetten.” diyebilen bir Namık Kemal’dir sanatçı. Sanatçı, bugünün insanının sıkıntılarını kendi gönlünde duyan, insanlığın geleceği için de eser ya da eserler bırakmak için rahatına kıyandır. Sanatçı, sanatçı ruhu taşıyan insandır. Toplumun aynasıdır. Haksızlıkları, kötülükleri yansıtır. Sanatçı sevgi çağlayanı, düşkünlerin içten ağlayanıdır. Güçlünün borazanı değil, zayıfın ağıdı, gönüllü savunucusudur o.

Bir zamanlar akil insanlar kervanına katılan, üç-beş kuruşa satılan, kendilerine sanatçı denilenler, bu çerçeve bakmalılar. Bunlardan hangi özelliği taşıyorlar? Kaç tanesine uyuyor durumları?

Ruhunu satanlar, sanatçı olabilirler mi? Kişinin kendisini sanatçı olarak duyurmasıyla sanatçı olunmaz. İktidarlardakilerin sanatçı unvanı vermesiyle de sanatçı olunmaz. Ona bu unvanı ancak halk verebilir. Halkın gönlünde sanatçı olunabilir.

Ufacık bir çerçeve çizdik. Bu çerçeveye sığabilenler ancak o unvanı alabilirler. Birilerinin bağışıyla sanatçı olunmaz.

Sanatçı, sanatçı olmayı hak edilerek olunur. Bunun dışındakilere olsa olsa “çakma sanatçı” denir.

Her devrin adamı, onların borazanı, sanatçı değil, ancak yağcı olabilirler. Bu ülke, böylelerinden çok zarar gördü. Çekilen sıkıntılar, bu nedenledir. Biz krallardan değil, kralcılardan dolayı düzlüğe çıkamadık.

Ülkenin düzlüğe çıkması, öncelikle bunlardan kurtulmamıza bağlıdır. Bu zihniyettekilerin önemli kilit noktalarını tutmaları, gerçek sanatçıların da gerçekten halka hizmet etmek isteyenlerin de önünü tıkayan tıkaçlardır.

Ülkenin düzlüğe çıkması için, yağcı, evet efendimci, çıkarcı, itaate koşullanmış bağnazlardan, ikiyüzlülerden kurtarılarak sorgulayan, yargılayan, eleştiren bir gençlik yetiştirilmesini sağlayacak bir eğitim düzeni ne işlerlik kazandırılması ve bu anlayışta bir yönetime kavuşturulması gerekmektedir.

Bunun yolunu da gerçek sanatçılar, verdikleri eserleriyle açacaklardır.

Bu mümkün mü? Evet Mümkün. Hatta çok karamsar olacak nedenlerin var olmasına karşın mümkün. Yeter ki umudumuzu yitirmeden, gerçek sanatçıları, çakmalarından ayırt ederek o hedefe doğru elbirliğiyle yürümesini bilelim.

Ne dersiniz, sağduyulu yurttaşlar, bu güçlüğü aşabilirler mi? 22.07.2019

Nuri Çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI