VAR MISINIZ?

VAR MISINIZ?

Atalarımız "Bir musibet, bin nasihatten yeğdir." Demiş. Birisine verilen bin öğütten onun başına gelen bir kötü durumun daha etkili olduğunu anlatır bu söz. Çünkü İnsanların gerçekleri anlamaları felaketlerle ya da değişik olayları yaşamaları ile mümkündür.

Nitekim insanlık bir savaş veriyor şu anda. Öyle masallardaki gibi devlerle falan değil, bir virüsle. Doğanın dengesini bozan, mevsimleri değiştiren, dürbünlü tüfeklerle yaban hayvanlarını avlayan, hızlı nüfus artışıyla yaşam alanlarını betona dönüştüren, savaşlar ve nükleer silah denemeleriyle küremizi yaşanmaz kılan, bitkilerin genetiğini değiştiren anlayış, bu gidişle onun sonunu da hazırlayacak.

Belli aralıklarla felaketler yaşanıyor. Ülkemizde de tüm hizmet alanları çalışmalarına ara verdi. Okullar tatil. Yani bir felaketin eşiğindeyiz. Tedbir alınıyor. Altmış yaşın üstündeki ve bağışıklık sitemi zayıf olanlar için ölümcül hastalığa yol açan korona virüsü için herkes istenen tedbirlere uymaya çalışıyor. Bazıları bunun bilincinde olmayarak yobazlıklarını ortaya koyan sözler söylüyor. Müslümanlık adına utanılacak tavırlar ortaya konuyor. Bunlar üzerinde durmayacağız. Ancak şunu belirtelim: İki buçuk milyara yaklaşan Müslüman nüfusun geri kalışı, Hıristiyan ve Musevi toplumuna sömürü malzemesi olması rastlantı mıdır? Bu zihniyetin sonucu değil midir?

Her zaman olduğu gibi bu virüsün de insanlara hayvanlardan bulaştığı söyleniyor. Dünyayı yöneten -ki dünyanın tüm gelirinin yarıdan fazlasını elinde bulunduran- bir avuç insanın, gelecekte tek dili, tek dinli, robot toplumdan oluşan bir imparatorluk kurma düşleri, bizi, bu virüsün kendiliğinden olmadığını, bir kimyasal savaş silahı olarak üretildiğini düşünmeye itiyor. Tıpkı aids gibi.

İsviçre'de yaşayan, görüşlerine değer verdiğim bir hanım arkadaşla görüntülü telefon görüşmesinde bu salgının Avrupa'daki yansımaları üzerinde konuştuk. Salgınla ilgili ne düşündüğünü sordum. İlginç bir açıklama getirdi. Bu virüsün, belli yaştaki insanları hedef alan bir biyolojik silah olduğunu, bununla deneyim kazanmış, okuyan, araştıran, yazan, görüşlerinden toplumun yararlandığı bir kitlenin ortadan kaldırılarak hem nüfusu azaltmayı, hem ilaç satarak trilyonlar kazanmayı, korku salmayı amaçladıklarını düşündüğünü söyledi. Gençlerin sanal ortamda yaşadıkları düşünülürse robot bireyler yaratılmasının kolaylaşacağını anlamının zor olmadığını belirtti.

Dünya bir felaketin eşiğinde. Çoğunlukla evlere kapandık. Bu felaketi fırsata çevirmemiz gerekiyor. Çünkü büyükler olarak çocuklarımızla ilgilenmiyoruz. Kendimizi işlerimize verdiğimiz gibi çoğumuzun elinden telefon düşmüyor. İş yerinde, evde her yerde sürekli birbirimizle yazışıyoruz. Bu nedenle çocuklarımıza zaman ayıramıyoruz. Açıkçası zaman bırakmıyoruz. Ondan sonra da suçu çocuklarımızda arıyoruz. "Onlara ne verebildik ki ne bekliyoruz?" diye sormak, aklımıza gelmiyor.

Lütfen telefonu elimizden bırakarak düşünelim: Çocuklarımızla baş başa konuşabildik mi hiç? En son onların sorunlarıyla ilgilenmemizin üzerinden ne kadar bir zaman geçti? Onların sanal ortama sığınmalarına bizim tutumumuzun yol açtığını düşündüğümüz oldu mu, ne zaman?

Analar, babalar, lütfen şu anlamsız yazışmalara, ipe sapa gelmez uzun telefon görüşmelerine biraz ara verelim. Çocuklarımızla konuşalım. Onları dinleyelim. Onları anlamaya çalışalım. Böyle yaptığımız zaman geçmişte ne kadar onları ihmal ettiğimizi, bu nedenle de onları tanımadığımız acı gerçeğini anlamış olacağız. Bu birlikteliği çocuklarımızla konuşma ve onların sorunlarıyla yakından ilgilenme fırsatına dönüştürelim. Onları geleceğin sömürü aracı, sömürülecek bir robot olmalarını önlemenin bir fırsatı olarak değerlendirelim. Ne olur, bunu, çocuklarımızdan, bu arada da birbirimizden esirgemeyelim. Bu eve kapanmayı sıkıntılı bir durum değil, birliktelik bayramı gibi görelim.

Olumlu bir başlangıç yapmaya ne dersiniz? Bu olumlu adımı atmaya var mısınız? 25.03.2020

Nuri Çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI