KÖY ENSTİTÜLERİNİN 81.YIL KUTLAMALARININ ARDINDAN BAZI TARTIŞMALAR

KÖY ENSTİTÜLERİNİN 81.YIL KUTLAMALARININ ARDINDAN BAZI TARTIŞMALAR

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

            Nisan 2021 boyunca ülkenin her köşesinde Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED), yerel yönetimler ve diğer demokratik kitle örgütleri  yaygın bir şekilde Köy Enstitülerini ve enstitülerin güncel karşılığını konuştular, tartıştılar. Tartışmalar; söyleşiler son  yıllarda  eğitimin laik, bilimsel doğasının örselenmesi,  piyasalaşması,  niteliğini kaybetmesi  ve yarattığı eşitsizlikler nedeniyle toplumun büyük bir arayış içerisinde olduğunu gösteriyor.  Bu nedenle ülkemizin evrensel pedagojiye armağan ettiği Köy Enstitüleri, mekânsal olarak kapatılmış olmasına rağmen yürek ve beyinlerde aydınlık bir referans ve esin kaynağı  olmaya devam ediyor. 

            Nisan ayı boyunca yapılan tartışmalarda özellikle "enstitü"  gerçekliğini anlayamayan  çevrelerin bazı yanlış ezberleri(!) ortaya çıktı. Bunları bu yazı içerisinde tartışmak istedim. Bunlardan ilki bir Cumhuriyet projesi olan  Köy Enstitülerinin kuruluş ve tasarımındaki  Yücel-Tonguç'un emeğini görmemek, gölgelemek  için Köy Enstitülerinin 1924 yılında üç aylığına Türkiye'ye gelen Amerikalı eğitimci John Dewey'in  görüşleri doğrultusunda kurulduğunu iddia eden yaklaşımdır. Mevcut siyasal iktidara yakın çevreler bu konuyu üniversite giriş  sınavlarında sınav sorusu yaparak sorabilmişlerdir. Köy Enstitüleri; dünya eğitbilim zenginliğindeki tüm kazanımların, uygulamaların, Fransız  Devrimi'nin, Cumhuriyet Devrimi'nin ve dünyadaki tüm ilerici düşün sistematiğinin bu topraklardaki sentezidir. Bu sentezin kahramanları da Hasan-Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç'tur. Yine benzer şekillerde  Köy Enstitülerinde 1940'lı yıllarda uygulanan çağdaş pedagojik yaklaşımları 1990 sonrası eğitimde hamle yapan Finlandiya Eğitim Sistemi  içinde görebilmekteyiz. Ama kendi gerçekliğine gözlerini kapatan, görmek istemeyen çevreler Finlandiya Eğitim Sistemine övgüler yağdırarak, parlatarak enstitü kazanımlarını görmek istememişlerdir.

            Bu absurd yaklaşımlar devam ederken  bu hafta sosyal medyada  üniversite giriş kitapları yayınlayan  "Yazıt Yayınları" adlı bir yayınevinin test kitabında  aşağıdaki soru  karşımıza çıktı. Köy Enstitüleri, tabii ki eleştirilebilir, bu konuda farklı da  düşünülebilir. Ama aşağıdaki soruda olduğu gibi yalanlarla, sığlıkla değil. Soru şöyle: "(1) Mümtaz Turhan yazılarında ve konuşmalarında  gösterişe dayanan kurumların niteliksizliğini ortaya koyduğu için bir hayli düşman kazandı. (11) Söz gelimi, o iyi yetişmemiş köy öğretmenlerinin köye hiçbir yenilik getiremeyeceklerini ortaya koymakla, meşhur Köy Enstitüleri efsanesini iflas ettirmişti. (111) Onun eleştirilerinden sonra bir zamanlar bu davaya bel bağlayanlar bile seslerini çıkaramaz oldular. (1V) Bilimsel temellere dayanmayan bu kurum, sırf  halkı aldatmak için tehlikeli bir biçimde büyütülmüştü.  (V) Buradan çıkan yarı aydınlar sürüsü, hiçbir işe yaramayacakları gibi, ülkenin başına bela olacaklardı.  Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra "Mümtaz Turhan'a göre bugünkü eğitim sistemi,   Türkiye'yi asla ileri götüremeyecek,  son derece masraflı bir yüktü cümlesi getirilebilir?"  Yanıtlar bölümünde numaralar yer almakta. Türkiye sağının milliyetçi kanadının önde gelen isimlerinden olan sosyal psikolog Mümtaz Turhan (1908-1969) çok açık ki enstitüleri anlayamamış, Cumhuriyetin bu özgün kazanımını nesnel bir bakışla değerlendirememişti. Yirmi yıldır Köy Enstitülerle ilgili çalışmalar yapan   ve hala anlamaya çalışan bir aydın olarak enstitü ve günümüzdeki karşılığını tartışmaların yoğunlaştığı bir dönemde bir test kitabında böyle bir sorunun yer almasına güncel bir körlük olarak bakıyorum. Sorunun içeriğinde enstitülerle ilgili "Gösterişe dayanan, niteliksiz, iyi yetişmemiş köy öğretmeni, köye hiçbir yenilik getirmeyecek köy öğretmeni, bilimsel temellere dayanmayan kurum, halkı aldatan kurum, yarı aydınlar sürüsü, ülkenin başına bela olmak, masraflı kurumlar"   gibi eleştiriler yer almakta.  Sayın Mümtaz Tarhan, sosyal psikolog olmasına rağmen düşün dünyasındaki tek seslilik, angaje olduğu  politik mahalle  nedeniyle enstitü gerçekliğini görememiştir. Sonuçta  enstitülerin 81. yıl kutlamalarında tüm ülkenin Köy Enstitüleri gerçekliğini tartıştığını, günümüze nasıl taşınacağını  konuştuğunu görüyoruz.  Sayın Tarhan'ın iflas ettirdiği söylenen enstitü gerçekliği tüm kazanımlarıyla geleceğimizi aydınlatıyor.  Köy Enstitülü bir aileden gelerek  yaşamının önemli bölümü enstitü gerçekliğini anlamaya  çalışarak yazan çizen birisi olarak Turhan'ın tüm bu  saptamalarının yanlışlığına imza atarım. Enstitülerin gösterişe dayandığını, masraflı kurumlar olduğunu, köye hiçbir yenilik getirmediğini, bilimsel temellere dayanmadığını, enstitülü öğretmeni yarı aydın olduğunu  iddia etmek için ancak kör olmak gerek, çok somut kaynaklar göstermek gerekir.

            Muhafazakâr, birtakım milliyetçi mahalledeki bu enstitü  karşıtlığı liberal  mahallede de yaygın bir şekilde  yer aldı. Ortaklaştığı enstitü karşıtlığındaki bazı ezberler "Enstitüleri köylüyü köyde tutma projesiydi, Köy Enstitülerinde angarya vardı"  ibareleri son günlerde yine gündemde. Köy Enstitüleri,  Cumhuriyetin aktif yurttaşları olarak köylere modern tarım ve hayvancılığı, eğitim hakkını, eleştirel  aklı, hijyeni, aydınlanma düşüncesini ve Cumhuriyetin akıl ve bilimi temel referans alan düşünce sistematiğini  götürdüler. Bu düşünce sistematiğini köye taşıyan öğretmenler, sağlıkçılar nasıl olur da köylüyü köyde tutmak gibi düşünceleri olabilir. Kızılçullu Köy Enstitüsü çıkışlı sevgili babam 1945-1978 arasında köyümüzde öğretmenlik-okul müdürlüğü yaptı. O, 24 saat öğretmendi, köydeki her tür yeniliğin önderiydi, daha çok kız öğrencinin okuması, köyde ortaokul açılmasının  kahramanıydı. Tüm Köy Enstitüler gibi orta çağı yaşayan köyü yeni çağa taşımak, köyü aydınlanma düşüncesiyle buluşturmaktı çabaları. Köyün ağası ve imamının yanında genç Cumhuriyetin eleştire aklı öne çıkaran öğretmeni olarak yaşam boyunca mücadele ettiler. Son yirmi yılda Köy Enstitülü hiçbir öğretmende köylüyü köyde tutmakla ilgili bir davranışa dair bir yazılı-sözlü cümle hiç karşıma çıkmadı.  

            İzmir'de iki binli yılların başında bir panelde Köy Enstitüsü çıkışlı, bir sol partinin de milletvekili adayı olan  Haşim Kanar Öğretmene: "Köy Enstitülerinde angarya var mıydı?" diye bir soru sorulmuştu. Haşim Öğretmen: "Ben köyde adeta bir yük hayvanıydım. Kızılçullu Köy Enstitüsünde ilk kez kaşığım, ilk kez çatalım, ilk kez  Beykoz ayakkabım, ilk kez bir ranzam oldu. İlk kez kitapla, mandolinle, demokratik eğitimle karşılaştım. Ben insanlığımı Köy Enstitülerine borçluyum" diyerek yanıtlamıştı. Salon ayağa kalkarak Haşim Kanar'ı alkışlamıştı. Benzer bir tanımlamayı ülkemizin yüz akı kültür insanlarından olan ve bir suikast ile kaybettiğimiz Ümit Kaftancıoğlu'ndan: Cılavuz Köy Enstitüsü gerçekten bir cennetti, sıcak bir yuvaydı, yaşamdı. İnsan olduğumuzu orada anladık". Tüm bu alıntılar gösteriyor ki bu ezber enstitü eleştirilerinin ayakları yere basmıyor. Köy Enstitüleri yerleşkeleri öğrenciler, öğretmenler, usta öğreticiler, eğitmenler ve enstitülerin imece gruplarının dayanışmasıyla yapılmıştır ve  Dünya pedagoji literatüründe de kendi okullarını yapan eğitim kurumları olarak onurla yer almışlardır. Tüm bu yapım ve üretim süreçleri eğitimin bir parçası olmuş, öğrenciler bu üretim süreçleriyle büyük bir özgüven kazanmışlardır. Köy Enstitülerini bu anlamda angarya olarak değerlendirenlerin kafalarının arka taraflarındaki Cumhuriyet ile ilgili tartışmaların varlığının  bu tür zorlama  eleştiri üretmelerine neden olduğunu  düşünüyorum.

            Tüm bu tartışmalara yanıt İsmail Hakkı Tonguç'tan alalım. Enstitülerin kuramcısı ve uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç'un 1956 yılında Demet Dergisindeki yazısında geleceğe dair umutları yeşertiyor: "Köy Enstitüleri denemesinin kazandırdığı değerlerden yararlanarak ulusumuzun karakterine uygun eğitim kurumları yaratılabilir. Bunlara yakışacak ad bulmakta zorluk çekilmez. Önemli olan isim değil özdür. Öz, adını da, sanını da kendisi getirir. Bir ulus gelecekte kendi çocuklarına, kendi gerçeklerine özgü Köy Enstitüleri benzeri kurumları mutlaka kuracaktır. Bu kurumların adı Köy Enstitüleri olmasa da var oluş nedeni kişilik eğitimi olacaktır. Kişilik eğitiminin  temel direği demokratik eğitimdir"

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI