SANAT

 SANAT

 

Sanata Uygun Ortamı

Anadolu'da Buldu...

***

"Sanat ne kadar uzun Tanrım,

hayat ne kadar kısa!.."

(Goathe)

***

Ho'nun oğlu He,  o gece,  Karain'in girişinde ateş nöbetçisiydi.

Babası, anası ve 100'e yakın klan mensubu içeride,  kimisi horul horul,  kimisi mışıl mışıl uyuyordu.  Ateş,  hem içeriyi ısıtıyor, hem de olası yaban hayvan saldırısını engelliyordu.

Ne muhteşem şeydi şu ateş! Karanlığı,  soğuğu,  düşmanı def ediyordu; otların,  yumrulu yiyecekleri haşlıyor, eti pişiriyordu. Pişen et hem daha lezzetli oluyor,  hem daha uzun bozulmadan beklemesini sağlıyordu.

He, elindeki çubukla köselileri (ucu yanık odunları)  ortaya doğru iteliyor,  alevlerin harlamasını hayran hayran seyrediyordu.    Bir yandan,  ocağın külünü karıştırıyordu...

Bir ara,  farkında olmadan, elindeki çubukla küle bir takım çizgiler çizdi.   Yatay iki çizgi, önde bir çatal, aşanda dört çıkıntı.

Bir daha baktı:  Dehşete kapıldı! Gündüz avladıkları geyiğin resmiydi bu! Çizmişti, yaratmıştı; Yaratanın işine karışmıştı. Klanı aforoz ya da linç ederdi onu.

Korkuyla sildi külteki geyiği... Çok geçmeden,  çubukla külü karıştırmaya başladı yeniden. Kabile üyelerinde yatağında dönenler olmakla birlikte,  herkes uykudaydı. Yasağa duyulan zaafla tekrar çizdi geyiği küle. Sildi,  çizdi,  çizdi sildi. Her defasında daha mükemmel çiziyor; av sahnesine, elleri mızraklı çöpten avcılar ekliyordu.

Ho'nun oğlu He,  sınırı aşmıştı: Bir kez sınırı aşan için artık amir diye bir şey kalmıyordu.

(ARA NOT: Bu sanal öykü için,  niçin Antalya'nın 30 km kuzey batısındaki Karain'i seçtim? Ora araştırma ve kazılarına ömrünü adayan Prof Dr Kılıç Kökten’in deyişiyle; "Tekmil insanlık tarihini 24 saat olarak kabul edersek; bunun 23 saat 55 dakikası Karain'de geçmiştir de ondan.)

Her canlı gibi insanın da temel içgüdüsü,  soyunu sürdürmektir. Bunun için öncelikle doğa ve öteki yaratıklardan korunma, barınma ve beslenme sorunlarını çözmesi gereklidir.    Şöyle bir düşünelim: Aşağıda, dört mevsim akan su,  çevresinde beslenmeye yarayan bitki ve hayvan türleri... Ulaşılabilir yükseklikte bir mağara veya kaya altı sığınağı.. .

İşte, yaradılışın sunduğu bu nimetler Anadolu'da ziyadesiyle mevcut. Böyle olunca Anadolu, insan soyunun çoğalıp; daha üst düzey ihtiyaçlara yönelmesi için uygun ortam olarak karşımıza çıkmıştır. Nedir bu üst düzey gereksinimler? Bilim ve sanat.

Mağara duvarlarına,  kayalara,  piktografik (resimsel) yazı ile meramını ifade eden yazıcılar -yazık ki- kendi isimlerini yazmamışlar!

Gelin buracıkta oyun oynar veya bilgi yarışması yapar gibi bilim ve sanat dallarını sayalım ve bunların öncülerinin kimler ve nereli olduklarını anımsayalım:

ŞİİR: Homeros,   İzmir'li,

MÜZİK: Marsyas,  Kelainai'ü (Dİnar'lı),

BİLİM: Thales, Milet'li (Söke),

ASTRONOMİ:Anaxagoras, Klazonai’li(Urla İskele) ve Eudoxus Knidos’lu   (Emirdağ),

TARİH: Herodotos, Halikarnassos’lu (Bodrum),

HARİTA: Hekateaos, Milet' li (Söke),

COĞRAFYA: Strabon, Amasia'lı (Nyssa'da eğitim gördü),

RESİM:Perhassios, Efes'li (Selçuk)  onu izleyen Apelles, yine Efes'li,    

KENTÇTLİK: Hippodamos Milet'li (Söke),

KAĞIT: Krates, Sardais'li,  geliştiren İrodikos, Bergamon'lu (Bergama)

BİLİMİN  İLK KİTABI: Autolykos, Pitane'li (Çandarlı)...       

Gazetede daha fazla yer işgal ve kafalarınızı daha çok meşgul etmek yerine,  size bir yazılı kaynak önereyim:

Halikarnas Balıkçısının, Bilgi Yayınevi için hazırladığım "Bütün Eserleri" Dizisinin 15. kitabı "Anadolu Tanrıları",  s. 34-35. Anadolu ve Ege adalarında yeyişeş şair, filozof, tarihçi vb öncülerinin listesine göz atın da, şaşacaklar arasına siz de katılın...

SANAT

 

Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,

Bizim diyarımız da binbir bahân saklar

Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek,

İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar

 

Sen kubbesinde ince bir mozayik arar da

Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini,

Bizi sarar bir sülüs yazı görsek duvarda,

Bize heyecan verir bir parça yeşil çini..

 

 

Sen raksına dalarken için titrer derinden

Çiçekli bir sahnede il beyaz kelebeğim

Bizim de kalbimizi kıpırdatır yerinden

Toprağa diz vuruşu dağ gibi zeybeğin

 

Fırtınayı andıran orkestra sesleri       

Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,

Istırap çekenlerin acıklı nefesleri

Bizde geçer en hazin bir musiki yerine!

 

Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun

Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,

Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun

Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini…

 

Başka san’at bilmeyiz, karşımızda dururken

Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz.

Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken

Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz!

 

Faruk Nafiz Çamlıbel

YAZARIN DİĞER YAZILARI