BANKA PROMOSYONLARI VE BİZİM BANKA !?

 Öncelikle Fransızca bir sözcük olan 'Promosyon' nedir, TDK Sözlüğüne göre onu açıklayalım: "Bir malı geniş kitlelere tanıtmak ve o malın sürümünü sağlamak ve özendirmek amacıyla yapılan çalışmalar" demekmiş.

01 Mart 2017 yılında ilk promosyonlarını alan emekliler, maaşlarını aldıkları bankalarla üç yıllık sözleşme yapıp, üç yıl süreyle başka bankalara gidemiyorlar. Şimdi üçüncü defa promosyon zamanı gelince, bazı özel bankalar kesenin ağzını açtı, bazıları her emekliye '5.000 TL'ye' kadar promosyon verirken, yanlarında getirdikleri her emekli için de 250 TL ekstra para veriyorlar!..

Bizler yıllardır bir devlet bankamızdan maaşlarımızı aldığımız için, her türlü bankacılık işlerimizi de bu bankadan görüyoruz!.. Başka bir yere gitmek de istemiyoruz!.. Ama birçok arkadaşımız, hısım ve akrabamız çoktan bu özel bankalara koştular, 5.000 TL promosyon ve yanlarında götürdükleri yakınları için 250 TL paralarını çoktan aldılar bile. Biz onları gördükçe, kendimizi 'Kandırılmış, Enayi' gibi hissetmeye başladık!.. Hiç olmazsa biz kalanlar için, bizim bankamız da bir 'Vefa' göstergesi olarak, aynı miktarda paraları bizlere ödemek istemez mi acaba? Eğer hiç vermeyeceklerse, bu darlık ve geçim sıkıntısının had safhaya geldiği günlerde, herkesin bir kuruş arkasında bin kurşun attığı şu ortamda, biz niye buralarda duralım ki? Bence yöneticiler bunu bir düşünsünler!? Haa, eğer bankamız bizden sıkıldı, bizden bıktı ve bizim gitmemizi kendileri de istiyorlarsa, biz buna karışamayız tabii!..

Bu konuyla ilgili, unutulmaz köşe yazarlarımızdan merhum Bekir Coşkun'un bir yazısını hatırladım. 1970'li yılların başında Günaydın Gazetesi'nde çalışırken, gazete yönetimine karşı direnişe geçmişler!.. Bekir Coşkun, başlarına gelen olayı şöyle anlatıyordu: ". Gazete çok iyi satıyor, bizim haklarımızı vermek istemiyorlardı. Direnişe geçtik, çünkü bizden vazgeçemeyeceklerini, istemeyerek de olsa haklarımızı vereceklerini tahmin ediyorduk. Ama sonuçta öyle olmadı, bizi işten attılar, hemen bir tencere verme kampanyası başlattılar!.. Biz gülüyor, okuyucularımız buna tenezzül etmezler diye düşünüyorduk? Oysa yanılmışız; tencere kampanyasıyla gazete bizim zamanımızdan daha çok satmaya başladı, biz de okuyucu vefasının ne boş bir düşünce olduğunu işte o zaman anladık!.." diyordu.

Yani, kişisel menfaatlerin her zaman en önde geldiğini biz de biliyoruz da, yani öbür bankalar verirken, biz vefalı müşterileri öyle eli koynunda bekletmek ne kadar doğru acaba? Bu uygulama serbest rekabet kurallarına da aykırı görünmüyor mu? Sonuçta bizler nereye gitsek, devletten hak ettiğimiz alnımızın akı olan 'emekli maaşlarımızı' tam olarak almayacak mıyız? İletişim araçlarının çok ilerlediği şu zamanda, "biri yer, biri bakarken" böyle taraflı bir uygulama hiç olur mu? Yiyenler akıllı da, yiyemeyenler enayi mi?

Neyse, bugün de sizlere Muğla'mızın ünlü şairi İbrahim Ergin'in, "Muğla'mızın en iyi fıkra yazarı, değerli dostum Sakin Koşar'a sevgilerle." diye imzaladığı "Karda Leke Var" kitabının 12'nci sayfasında yer alan; "Ben Demek Şeytana Özgü" adlı şiiriyle veda edelim bari:

"Yağıverecek Nisan yağmurları için/ Aynalara yorgun bulutlar düşeli/ Ben Şeytanın umut yüklediği gemi/ Ben çığlık, ben sapına kadar delişmen/ Ve ben içimin denizlerine demirli!..// Bir yerlerime güneş doğuyor gibi/ Gönlümce söyleşir uzak limanlar/ Tenem tenem saçlardan ateş dökülür/ Yangın yerleri büyür düşüncelerle/ Ayazım çocukları toprağa gömülür!.."       Sakin KOŞAR.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI