BİR ZAMANLAR ISPARTA - GÖNEN !?

 

             BİR ZAMANLAR ISPARTA - GÖNEN !?

İki yazılı ve bir de sözlü sınavlarını kazanarak 1963-1964 Eğitim Öğretim Yılında okumaya başladığımız Gönen İlköğretmen Okulu'nda; sırf erkek öğrencilerden oluşan 815 yatılı, 92 adet gündüzlü (nihari) öğrenci ve 68 tane de öğretmen kadromuz vardı... Okul Müdürümüz, meşhur "Gök Memet" lâkaplı, Afyonlu Mehmet Kahvecioğlu, Müdür Başyardımcısı Özbek İncebayraktar, Eğitim Şefi Halil Erkan, Müzik Öğretmenimiz "Mozart" lâkaplı Seyfullah Yılmaz, Edebiyat Öğretmenimiz Hüseyin Seçmen, Resim Öğretmenimiz Muzaffer Ercan, Beden Eğitimi Öğretmenimiz Teoman Yurteri, Matematik Öğretmenimiz Alihsan Şirincan, Sağlık Bilgisi Öğretmenimiz Dr. Mustafa Aydoğmuş, Tarım Öğretmenimiz Abdullah Arda, İş Bilgisi Öğretmenlerimiz Ahmet Demirel ve "Uçun" lâkaplı Yakup Canlıer idiler... 

Her öğretmenimizin kendine göre bazı kanunları vardı, 6 yıl boyunca bu kendi kanunları dışına hiç çıktıklarını görmedim!.. Örneğin; Matematik öğretmenimiz Alihsan Şirincan, ummadığı bir öğrenci yazılı sınavda "10, yani Pekiyi" alınca gelir; "Niye 10, niye 10 aldın?" diye tokatlardı... Sürekli 9 ile 10 alan bir öğrencisi de, bir kez olsun 5'ten aşağı not alınca yine gelir; "Niye 4, niye 3 aldın?" diye pataklardı...

Müzik öğretmenimiz Mozart Seyfullah'ın, Okul Müzik Korosu'na girenler dışında hiç bir öğrenciye '10' verdiğini gören-duyan olmadı!.. Keza Beden Eğitimi öğretmenimiz Teoman da, yıl sonunda yapılan "19 Mayıs Hareketleri Gurubu"na girmeyen hiç bir öğrenciyi sınıftan geçirdiği vaki değildi, ancak Eylül'deki ikmal sınavları sonrasında sınıfı geçebilirdiniz.. O da, bir futbol-voleybol-basket takımına, bir folklor ekibi veya güreş ile yüzme takımına giremeyen hiç bir öğrencisine asla '10' vermezdi!..

Tarım Öğretmenimiz yaşlı Abdullah Arda öğretmenimiz ise çok ilginç bir adamdı!.. Her sınıftaki ilk dersinde hep şöyle derdi; "Benim inanışıma göre '10' almak Yüce Allah'ın, '9' almak benim hakkımdır!.. Size kalan notlarım da '8' ve aşağısıdır" derdi... Ancak bir yazılı sınav sonrasında Hüseyin Altunya adlı arkadaşımıza "12,5" notu verip, bunu da sınıfta okumuş, hepimiz ağzı açık olarak bakakalmıştık!.. Sebebini sorduğumuzda da; "Ben ne yapayım evlâdım, Hüseyin arkadaşınız 5 soruya da doğru cevap vermiş, puanları topladım topladım 12,5 ediyordu, ben de öyle notunu verdim" demişti... Halbuki öğretmenimiz sınavda 4 soru sormuştu, Hüseyin birinci soruyu heyecan sonucu iki defa cevaplamış, toplam notu ondan 12,5 ediyormuş meğer!.. Biz hiç sesimizi çıkarmadık, kayıtlara öyle geçti bu not!..

O yıllarda okulların 'Disiplin Kurulları' öyle acımasızdı ki, tıpkı Ortaçağ'ın "Engizisyon Mahkemeleri" gibiydi, öğrenciler suç işlemekten öcü gibi korkarlardı!.. Kopya çekerken yakalanan öğrenci, idam fermanını imzalamış gibi muamele görürdü!.. Bir gün en çok korktuğumuz, Isparta 58. Tümen'den gelen 'Milli Güvenlik Dersi' öğretmenimiz Albay İzzet Özçelik aniden yazılı yoklama yaptı... Bahri Ot isimli bir deri-birkemik, zati 45 kiloluk adam olan Burdurlu arkadaşımız bu korkunç adamın dersinden kopya çekerken yakalanmaz mı!? Kitabı Bahri'nin kucağından yolarcasına alırken öyle bir bağırdı ki, hepimiz sıralarımdan bir metre havalara fırlarken, kopyacı Bahri arkadaşımız da sidiğini salıverdi... Sınıftan kovulan Bahri, ıslak pantalonunun paçalarından tutarak dışarı çıkarken, onun sidiği de öğretmen masasına doğru ince bir yılan gibi eğriler çizerek ilerliyordu... Gülmemek için kendimizi zor tutup, dudaklarımızı ısırırken, Albay İzzet yine bağırdı; "Söyleyin o kopyacı sidikliye, notunu 'Sıfır' verdim, ben sağ oldukça bu dersten asla sınıfını geçemez artık!" diyerek çıktı gitti...

Bu korku ve üzüntüden iki gün sonra güzel bir haber geldi: Tamamı erkek öğrenci olan okulumuza, ortaokul sonrası "12 tane gündüzlü kız öğrenciler" geliyordu!.. Aslında kime yetecekti ama, o günkü sevincimiz her şeyi bize unutturmuş; saçlar taranır, elbiseler ütülenir, ayakkabılar boyanır, kokular sürülür olmuştu...

Sizlerin okul yaşamı nasıl geçti bilemem ama, bizim öğrencilik yıllarımız böyle birçok korku ve güzel anılarla gerilerde kaldı...              Sakin KOŞAR...

YAZARIN DİĞER YAZILARI