DİYANET, ATATÜRK'Ü NİYE HATIRLAMAZ !?

 

               DİYANET, ATATÜRK'Ü NİYE HATIRLAMAZ !?

Daha önce de 10 Kasım günlerine rast gelen Cuma Hutbelerinde, kurtarıcımız ve kurucumuz olan Mustafa Kemal Atatürk'ü hatırlamayan veya hatırlamak istemeyen 'Diyanet İşleri Başkanlığı', bu sefer de 30 Ağustos Zafer Bayramı gününe rastlayan son Cuma Hutbesinde Atatürk'ü yine es geçti, bu sefer halktan ve gerçek basından çok büyük tepkiler aldılar!..

Bütçesi ve harcamalarıyla 11 büyük Kurum ve Kuruluşumuzu sollayan Diyanet İşleri Başkanlığı'na, son yıllarda hükümet para yetiştiremez oldu!.. Bu durum, bazı ekonomi çevrelerinde; "Bu kurum ne üretir, ülke ekonomisine katkısı ne, neden bunların her istedikleri bütçe hemen temin ediliyor?" şeklindeki soruların sorulmasına sebep oldu.

Evet, bu kurum merhum Atatürk tarafından kuruldu ve bir asıra yakın zamandır da ülkenin din işlerini resmi olarak yürütüyor. Ancak, son yıllarda bazı olaylar yaşandı!.. Bu kurumun Başkanı olan kişiler, kurumun kurucusunu en önemli günlerde hatırlamadılar ama; "Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı, bu ülkede daha özgür ibadet ederdik!" diyen hain yobazların evlerine kadar ziyarete gitmekten hiç utanmadılar!..

30 Ağustos Zafer Bayramı günkü hutbede Atatürk ismini telâffuz etmekten özellikle imtina eden Diyanet Yöneticileri için, bazı TV kanallarının muhabirleri, halktan insanlarımızla sokak röportajları yaptılar. Sorulara tepki ve öfkeyle cevap veren insanlarımızın ortak tavrı şuydu: "Artık bu Diyanet İşleri Başkanlığı bize Atatürk'ü unutturmaya çalışıyor!.. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşı kahramanı Alparslan'dan bahsedip, 1453 yılında İstanbul'u alan Fatih Sultan Mehmet'ten bahsedip de, 30 Ağustos 1922 Zaferi kahramanı olan Atatürk'ten hiç bahsetmemek, en büyük vefasızlık ve kurtarıcımıza karşı bir ihanet örneğidir!.. Diyanet bunu ısrarla ve bilerek yapıyor!.." dediler.

Peki, bunca tepkiyi bu Diyanet İşleri Başkanı ve Yöneticileri duymadılar mı, TV'lerdeki görüntüleri izlemediler mi? Hepsi de bunları duydu ve gördüler!.. İyi de, niye çıkıp da bir tanesi bile bu söylenenlere itiraz etmiyor, bir bahane uydurma gereği duymuyor ve neden pişkince o ballı koltuklarında, bu milletin vergileriyle alıverdikleri o zırhlı ve lüks Mercedeslere binmeye devam ediyorlar!? En ufak bir alınganlık gösterip de, niye görevlerini bırakmıyorlar!? "Üç Maymunu" oynamayı daha ne kadar pişkince sürdürecekler acaba?

Bize kalırsa, artık o görevleri tartışmalı hale gelmiş, saygınlıkları dibe vurmuştur!.. Hangi onurlu ve gururlu insan o makamda rahatça oturabilir ki!? Daha kaç programda, kaç gazete köşe yazılarında eleştirilmeyi tahammül edebilecekler bunlar? Hanginiz bu işi yapmayı sürdürür, bu eleştirilere dayanabilirsiniz, ha!? 

Bazı çağdaş din adamları biraz daha ileri gittiler ve dediler ki; "Biz artık bu Diyanet Başkanı ve Yöneticilerinin arkalarında namaz kılmayız, çünkü Yüce Allah bu vefasızlığı yapanların ardında namaz kılanlara sevap yazmaz, günah sayar!" dediler. Eh, biz dini konuları onlar kadar anlamadığımız için bir şey diyemeyiz tabii, kendileri bilirler.

Bu çağda, bu yapı ve anlayışımızla biz nereye gidiyoruz!? Elin oğlu Ay'a, Mars'a gidip de, orada yerleşim yerleri kurarken, oranın koşullarında bitkiler yetiştirirken; şu Müslüman ülkelerin hangi birisi uzayda söz sahibi olabildi!? Onlar Ortaçağı bitireli 570 yıl oldu, insanca yaşamaya başladılar; biz hâlâ Müslüman ülkeler olarak birbirimizi boğup, gırtlağını kesmeye çalışıyoruz!.. Böyle kafalarla zati başka türlüsü olur mu?         Sakin KOŞAR.  

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI