FIRAT NEHRİ'NE SIZAN 20 TON 'SİYANÜR' !?

 

      FIRAT NEHRİ'NE SIZAN 20 TON 'SİYANÜR' !?

Öncelikle 'Siyanür' nedir, nasıl bir zehirdir, onu anlatalım:  Fransızca bir sözcük olan Siyanür (Cyanure); "Hidrosiyanik asidin tuzu veya esteri olan çok güçlü bir zehirdir!.." (TDK Sözlüğü - Sayfa 1779.) İnorganik siyanürler özellikle endüstride kullanılmak için üretilir, çok zehirli bir maddedir!.. 1880 yılından beri özellikle 'Altın ve Gümüş' üretiminde bu siyanürler kullanılır, çok muhafazalı havuzlarda tutularak, çevreye yayılmaları ve çevre canlılarına zarar vermeleri önlenir!.. Bir gramının bile insanı öldürmeye yettiği bilinmektedir!..

İşte bu korkunç zehrin 20 ton kadarı, ne yazık ki Haziran ayı sonunda, Erzincan İlimizin İliç İlçesi Barajı'na sızdı!.. Ülkemizden Kanadalı bir ortaklık olan  'Anagold Madencilik' şirketine ait altın madeni tesislerinden sızdığı iddia edilen bu zehrin, 20 ton kadar olduğu tahmin ediliyor, Jandarmanın tuttuğu raporlar böyle ve bu şirkete 16 Milyon TL ceza yazıldığı söyleniyor!.. Zafer Partisi Lideri Prof. Dr. Ümit Özdağ hemen olay yerine giderek şu açıklamayı yaptı: "Ankara uyuyor, ama Erzincan-İliç'te yeni bir 'Çernobil Vakası' yaşanıyor!.." dedi.

Kanada Devleti yasaları, kendi ülkelerindeki hiçbir orman alanında siyanürle altın-gümüş madeni aranmasına asla müsaade etmiyor!.. Hani 1453'te İstanbul'u fetheden büyük padişahımız Fatih Sultan Mehmet'in; "Benim ormanımdan bir dal koparanın kellesini koparırım!" diyerek koruduğu ormanlarımızı, bugünlerde maalesef koruyamıyor, üç-otuz kuruş uğruna, gelene-gidene peşkeş çekiyoruz!.. İşte Çanakkale-Balıkesir Kaz Dağları, işte Erzincan, işte Artvin ve Rize!.. Hadi bizim şirketler gitsinler de Kanada Ormanlarında bir ağaç kesip, orada maden arasınlar bakalım!? Bu mümkün mü!? Eee, bizimkiler üvey evlât dağları ve ormanları mı!? Ne diye bunları müsaade ediyoruz ki!?

Yazımıza iki fıkrayla devam edelim: Nasrettin Hoca ile saf karısı bir gece ziyaretten dönerlerken, iki hırsız bir dükkânın kapı kilidini demir testeresi ile kesiyorlarmış. Karısı Hocaya; "Bunlar ne yapıyorlar Hoca efendi?" diye sorunca, Hoca, karısının kolundan kavrayıp eve doğru hızlanmış ve saf karısına; "Bunlar keman çalıyorlar hatun!" demiş. Karısı bu sefer de; "Eee, bu kemanın sesi çıkmıyor ya?" deyince, Hoca kızarak; "Bu kemanların sesleri yarın çıkar kadın!" deyip hızla eve yürümüş.

Bir akıl hastanesinde koğuşları gezen Başhekim, bir hastanın köşeye çekilip de, düşünerek mektup yazdığını görmüş, yanına varıp;                                                                                                                    -Kolay gelsin, ne yazıyorsun?  
-Mektup yazıyorum doktor bey!..
 
-Yaa, kime yazıyorsun mektubu?
  -Kendime yazıyorum!..   
-Peki, ne yazıyor mektupta?
 -İlahi doktor bey, siz biraz delirdiniz mi yahu? Daha mektubu almadım ki, orada ne yazdığını size söyleyeyim!.." demiş ya?

Son yıllarda ülkemiz ve milletimiz için öyle kötü işler yapmaya başladık ki, bunların çok acı sonuçlarını daha pek göremedik ama, ileride bu kemanın sesi çıkınca, o mektubu aldığımızda çok pişman olacağımız işler yaptığımızı nasılsa anlayacağız!? Gelecek nesiller hiç de biz 'Ataları' için iyi şeyler söylemeyecekler!.. Denizlerimizi kirlettik, 20 yılda 67 gölümüzü kuruttuk, tarımı ve hayvancılığı öldürdük, fabrikalarımızı sattık, sağlığımıza zarar verecek ne varsa, hepsini hiç düşünmeden yaptık!.. Veee bugünlerde artık tıkanmaya, çare üretememeye başladık, bu gidişle Allah sonumuzu hayreyler inşallah!?

Bugün de yazımıza bizim deli Orhan Veli'nin 1940'ta yazdığı 'İllusion' adlı şiiriyle bitirelim: "Eski bir sevdadan kurtulmuşum/ Artık bütün kadınlar güzel/ Gömleğim yeni/ Yıkanmışım/ Tıraş olmuşum/ Sulh olmuş/ Bahar gelmiş/ Güneş açmış/ Sokağa çıkmışım, insanlar rahat/ Ben de rahatım!.."   Keşke biz de böyle rahat olabilsek!?                                Sakin KOŞAR.

YAZARIN DİĞER YAZILARI