SURİYE, "HATAY"I İSTEMEYE BAŞLAMIŞ !?

Ba ba baaa... En sonunda bunu da mı duyacaktık!? Hani büyüklerimiz hep söyler dururdu ya; "Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider sıçmaya" diye... Farsça bir sözcük olan 'Tahtırevan'; "Zamanında zengin insanların kullanıdığı, insan-at-develerle çekilen bir tür araba" demektir...

Aldığımız haberlere göre Suriye Parlamentosu, Hatay'ın Türkiye'ye katılışının 82. Yıldönümü nedeniyle bir açıklama yapmış, Parlamento'nun resmi sitesinde de bu açıklama yayımlanmış... Burada deniliyormuş ki; "Hatay, Suriye toprağıdır!.. Hatay'ın, Türkiye'den geri alınması için mümkün olan her şey yapılacaktır!.." deniliyormuş...

O Hatay ki, sevgili Atatürk'ümüzün en büyük hayaliydi, çok emeği vardı, ne yazık ki sağlığında bize geçişini göremedi, ama ölümünden bir yıl sonra, yani 1939 yılında en yakın silâh arkadaşı olan İsmet İnönü zamanında topraklarımıza katılmıştı!..

Ulan, yüzyıllardır önüne gelen ordular tarafından işgal edile edile asıl benliğini yitirmiş korkak Araplar!.. Ulan hâlâ kaç örgüt ve devletin işgali altında olduğu bile bilinmeyen dallamalar!.. Ulan topuğumuza bile çıkamayacak haldeyken, tepemizden aşmaya kalkışan yalamalar!.. Ulan kendi ülkesinde bile Rusya Lideri Putin'in arkasından yürümek zorunda kalan postal yalayıcıları!.. Siz kime ve neyinize güvenip de Türkiye gibi bir ülkenin toprağını sahiplenmeye çalışıyorsunuz!? Ulan karnını doyuramadığınız 5 Milyon perişan insanınız bile buralarda bakılıp-kollanırken, bu zirzopça istek de nereden çıktı!?

Sakın bunlar Ege'deki dalarımızı Yunan'ın kaptığını, Kıbrıs'ta ve Doğu Akdeniz'de verdiğimiz söylenen tavizleri duyup da, bir de Süleyman Şah Türbesi'ni bir gece kaçırdığımızı, arkasını bir daha aramadığımızı görüp de bu Hatay İlimizi istemeye yüz bulmuş olmasınlar!? Olur mu, olur!? Yakında bu olanları duyup, Ermenistan da Doğu İllerimizi ve Ağrı Dağı'nı bizden istemeye kalkmasın sakın!? Olur mu, olur!? Hiç bir şeye şaşırmaz olduk ya gari!..

Peki, biz burada nelerle uğraşıyoruz? Her konuşma sonrası yukarı doğru zıplayan Doları-Altını-EURO'yu, üç beş günde bir saldırıya uğrayan gazeteci ve siyasileri, boş siyasi tehdit ve kavgaları, Abdullah Gül yeniden siyasete girip de, Cumhurbaşkanlığı'na aday olacak mı, bunları konuşuyoruz!? Bu ülkede adam kıtlığı mı var, ne diye miyadı dolmuş siyasileri allayıp-pullayıp da kamuoyunun önüne çıkarmaya, onları yeniden bu millete kakalamaya çabalıyoruz ki!? Bunlar dün neler yaptılar da, ileride bizim hayrımıza neler yapacaklarını sanıyoruz ki!?

Bu ülkede her kesimden pırıl pırıl, genç ve rüştünü ispat etmiş bir sürü insanımız var!.. Niye bunlar gündeme getirilmiyor da, illâ son kullanma tarihi dolmuş siyasiler ısıtılıp ısıtılıp da önümüze konuluyor!? Elin Avrupa ülkelerine bir baksanıza!.. Genç genç insanlar ve özellikle de eğitimli kadınlar hep en önemli mevkilere seçiliyorlar, bizim onlardan eksiğimiz ne!? Her konuda attık mı mangallarda kül bırakmıyoruz, ama böyle ciddi konular gündeme gelince, illâ eskilerden vazgeçemiyoruz!.. Yahu, "eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı" diyenler bizim atalarınız değil miydi!? Niye bunu hiç düşünemiyoruz ki!?

Neyse, bu konular daha çok su kaldırır, yeni gelişmeler oldukça biz de yazmaya devam edeceğiz de; bugün size Orhan Veli'nin 'Derdim Başka' şiiriyle veda edeyim bari:

"Sanma ki derdim güneşten ötürü/ Ne çıkar bahar geldiyse/ Bademler çiçek açtıysa/ Ucunda ölüm yok ya/ Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten/ Güneşle gelecek ölümden/ Ben ki her Nisan bir yaş daha genç/ Her bahar biraz daha âşığım/ Korkar mıyım/ Ah dostum, derdim başka!..// Neden 'liman' deyince/ Hatırıma direkler gelir/ Ve 'açık deniz' deyince yelken?// 'Mart' deyince kedi/ 'Hak' deyince işçi/ Ve neden ihtiyar değirmenci/ Allah'a inanır düşünmeden?// Ve rüzgârlı havalarda/ Yağmur niye iğri yağar!?"                    Sakin KOŞAR...

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI