TİCARETTE 'DUYGUSALLIĞA' YER YOKTUR !?

 Biz insanları hayvanlardan ayıran en önemli özelliklerimiz; "Düşünmemiz, Konuşmamız, Gülmemiz, Stok Yapmamız ve Eserler Bırakmamız" olarak sıralanabilir. Siz hiç bir Tilkinin kitap yazdığına, bir Aslanın yağlıboya tablo yaptığına, bir Filin mermer heykel yonttuğuna veya bir Maymunun güzel şiirleri beste yapıp, bunlarla ağaç başlarında diğer hayvanlara konserler verdiğine şahit oldunuz mu? Ya Köpek ve Kedilerin tiyatrolar, film stüdyoları kurup da, oralarda kalıcı eserleri oynadıklarını duydunuz mu? Ya da bir Ayının uzay aracı yapıp da Ay'a, Mars'a gitmeye çalıştığını hiç gördünüz mü? Bunların hepsi de, beyni en gelişmiş biz 'İnsanlara' mahsus işlerdir!..

Espriler yapmak, bunları anladığımızda gülmek, üzücü bir olay karşısında üzülüp, gözyaşı dökmek, hatır bilmek, iyiliklere karşılık vermek gibi özellikler de bize mahsustur!.. Her gün elinizle beslediğiniz bir Timsahın dostluğuna güvenip de, nehirde onunla dostça yüzmeye kalkar mısınız? Eğittiğinizi zannettiğiniz bir Kaplana güvenip de; durduk yerde, şakasına onun kulağını çekmeniz, sizin sonunuz oluverir değil mi?

Karadeniz insanlarımızın saflığı, Kayseri insanlarımızın ticaret dehası, Anadolu insanımızın hazırcevaplığının sembolü Nasrettin Hocamızın, pintilikte İskoçyalıların, her şeyin en büyüğüne sahip olma hayalindeki Amerikalıların fıkraları, yıllardır dillerimizde dolaşır durur. Bu özellikler de biz insanlara mahsustur, hayvanlarda bunları göremezsiniz!..

---Bir gün ünlü üniversitenin aynı dönem mezunlarından 20 arkadaş gurubu anlaşıp, bir lokantada yemekte buluşmak üzere sözleşmişler!.. Bu gurup, o dönemin tıpkı 'Hababam Sınıfı' gurubu gibi ele-avuca sığmaz, yaptıkları yıllardır o üniversitede anlatılan, bir şer öğrenci gurubuymuş. Lokanta sahibi de, tanıdıkları bir arkadaşlarının ağabeyi olan Karadenizli Temel'in balıkçı lokantasıymış.

Anlaştıkları saatte hepsi de gelmiş, hazırlanan uzunca masada yemeğe başlamışlar, yaptıkları espriler, anlattıkları unutulmaz anılar, diğer müşterilerin yanında, Temel'in de çok hoşuna gidiyor, işi-gücü bırakıp, duygu dolu bir halde onları izliyormuş. Bunu yemeğe gelen gurup da fark etmiş. Kaşla göz arasında buradan giderken de bir 'Hababam Sınıfı' numarası yapmaya karar vermişler.

Yemek bitince bir - iki tanesi hesap ödemek üzere masaya koşmuş. Onları durdurmak için öbürleri de koşup, hesabı kendileri ödemek için ilk gidenleri geri doğru çekmeye başlamışlar. Temel bu durumu görünce daha bir duygulanmış, gözleri yaşarmış, dostluğun ve arkadaşlığın böyle bir şey olması gerektiğini yanındakilere de söylüyormuş. En sonunda anlaşamamışlar, hesap ödemek için bir çare düşünmüşler: Hepsi lokantadan dışarı çıkacak, Temel'e verdikleri düdükle koşu başlayacak, en önce içeri girip de, Temel'in masasına hesap ödemeye kim gelirse, bu akşamın bütün hesabını o ödeyecekmiş.

Hemen bu düşüncelerini Temel'e anlatmışlar, Temel pek memnun olmuş, bu hakemliğe zati dünden razı imiş, hemen kabul etmiş; almış düdüğü dışarı çıkmış, ötekilerin de hepsi hizaya geçmişler!.. Temel düdüğü çalmış, başlamışlar karanlıkta lokantanın etrafında koşmaya!..

Evet, aradan tam üç gün geçmiş, Temel hesap masası başında, elinde düdükle hâlâ onlardan birinin gelip, hesabı ödemesini bekliyormuş!.. Bu kafayla daha çoookk bekler tabii.

Duygusallık çok güzel bir meziyet tabii de, 'Aptal Yerine Konmayı' da bu insan beyni algılayabilmeli!..  Yoksa, yaşadığımız bu dünyadaki hayli çok olan 'Hababam Sınıfı' elemanları yüzünden, elinizde düdükle masa başlarında çoookkk beklersiniz!..             Sakin KOŞAR.      

YAZARIN DİĞER YAZILARI