ANADOLU LEOPARI (PARS)

 

ANADOLU LEOPARI (PARS) 

Fehmi Poyrazoğlu, Menteşe/Kıran mahallesinden Kızılçullu Köy Enstitüsü’nün Sağlık Kolu mezunu arkadaşımızdı. Sağlık memuru olarak uzun yıllar görev yaptıktan sonra son görev yeri Aydın’a yerleşmişti. Kendisiyle hemşerim olarak TÖS zamanından beri tanışır görüşürdük.

Poyrazoğlu, eli kalem tutan bir kişiydi. Aydın’daki yerel basında, Muğla/Devrim’de olduğu kadar ulusal basında da yazıları yayımlanmıştı. Ölmeden iki yıl kadar önce Kuşadası’nda karşılaştığımızda bana ailesinin köklerini ve özyaşam öyküsünü anlattığı “KÖKEN” adlı kitabını armağan etmişti… Kitabı bir çırpıda okudum. Çok ilginçti benim için… Sonradan da “Muğla Devrim” dâhil bazı yayın organlarında tanıtımını yaptım.

             Kitabın beni en çok etkileyen bölümlerinde biri de Onun Anadolu Leoparının yöremizde belki de son görülen bireyinin öldürülmüş olarak Yağcılar Hanı’nın avlusunda halka sergilenişini izlediğini anlatan satırlarıydı. Tanıtım yazımın o bölümü şöyleydi:

“Birbirlerini izleyen Kıran Dağları ve Marçal dağlarının yüceleri leoparların yuvasıdır. Anadolu kaplanı olarak adlandırılan bu yırtıcı hayvanların nesli ne yazık ki günümüzde büyük olasılıkla tükenmiştir. Bu neslin son üyelerinden birinin Marçalı dağında avlanarak derisinin yüzülüp Yağcılar Hanı’nın avlusunda 1950’li yıllarda sergilenişine yazarımız üzülerek tanık olmuştur. O yıllarda bu tür hayvanlara günümüzdeki anlayışın çok ötesinde sürülere zarar veren bir canavar gözüyle bakılıyordu.”

              Bitki ya da hayvan, bir zamanlar bu dünyayı paylaştığımızı bir türün bir daha yok var olmamak üzere yok olup gidişi bana büyük acı veriyor, kabullenemediğim isyan ettiğim bir olgu bu… Bunun nedeni de insanoğlu yani bizler…

              Anadolu leoparı da geçmişte yöremizde yoğun olarak yaşamış bir tür… Son yıllarda Anadolu’da yaşadığı yörelerden her hangi birinde yaşamakta olduğuna ilişkin her hangi bir bildirim alınmadı, Onunla karşılaştığını anlatan kişi de yok. Büyük olasılıkla soyu tükendi… 2013 yılında Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde bir pars öldürüldü. Daha sonra Dicle Üniversitesi’nde yapılan inceleme’de bunun İran Parsı olduğu anlaşıldı. Arkadaşımızın bu anlatısından sonra ben de tür hakkında internette yaptığım araştırmayı sizlerle paylaşmak istedim.

            Anadolu Parsı'nın uzunluğu kuyruğuyla birlikte 200-250 cm. omuz yüksekliği genellikle 105-110 cm.dir… Ağırlığı erkeklerde yaklaşık 45-70 kg. dişilerde 35-50 kg’dır… 100 Kg’a kadar ulaşabilirler… Genel olarak çok Büyük ve derin vadilerin olduğu ormanlar, çalılık ve maki kaplı sarp dağlarda görülür. Tek dolaşır, zarif ve çeviktir. Kaya kovuklarında barınır.

Yaban domuzu, yaban keçisi, geyik, alageyik, küçük memeliler ve kuşlar temel besinidir. Yirmi yıl kadar yaşar. Ege ve Akdeniz bölgesindeki dağlar, onun en çok görüldüğü yerlerdir. İzmir ve Aydın civarı ise bir zamanlar parsın en yoğun yaşadığı yörelerdendir. Turgut Reis zamanında Bodrum yarımadasında bazı köylerde geceleri pars korkusundan dışarı çıkılmazmış.

               Söke’nin batısında, Kuşadası'nın güneyinde yer alan Dilek Yarımadası; 1960'lı yıllarda devlet tarafından ulusal park olarak ayrılmıştı, bunun nedenlerinden biri, Anadolu Parsı'nın yaygın olarak burada yaşadığının düşünülüyor olmasıydı. Milli parkın güneyinde yer alan eski Söke’ye bağlı Doğanbey Köyü ile kuzeyinde yer alan Kuşadası-Güzelçamlı beldesinin yaşlıları, Samson Dağları olarak adlandırılan aralarındaki dağın ormanlarından geceleri pars çığlıklarının köylerine kadar ulaştığının anlatmışlardı kentli ziyaretçilerine… Köylüler onu “canavar” olarak nitelendiriyorlardı büyüklerinden duyduğu şekilde.

               Yakın tarihimizin ünlü pars avcısı Mantolu Hasan, Milaslıdır.  Bodrum-Güvercinlik’ten sola Mumculara ayrılan yol sizi Mazı köyüne ulaştırır… Mazı Köyü halkından bazı kişiler,  topraklarının yetersizliği nedeniyle pars avını geçim yolu olarak seçmişlerdi. Bu yüzden, bu köyde pars avcılığı yaparken yaralanmış sakat kalmış ve pars tarafından öldürülmüş birçok insan bulunmaktaydı.

              Mazı Köyü’nde, yaşayanların çoğunda kama vardı. Kama taşıyanların sayısı 25 kadardı. 100-150 evden ancak ikisinin tüfeği bulunuyordu. Birisi teneke bir çifte, diğeri de atalardan kalma bir şişhane…  Köylüler,  Kamaları Bodrum’daki sıcak demircilere dövme olarak hazırlatırlardı. Demirin ham maddesi Kızılca dağ’dan torba torba toplanır, ustalara ulaştırılır;  Bodrumdaki demirci ustaları, demir cevherini önce demire sonra da çeliğe dönüştürmenin de ustasıydılar. En güzel kamalardan biri de Mazılı Şerif’e aitti. Mazılı Şerif, pars avcısı olarak yörenin en ünlüsüydü.

              Mazılılar, bir pars avlama yöntemi geliştirmişlerdi. Çoban kepeneğinin önü dikilerek geçici olarak kapatılır. Kepenek giyinen avcı, elinde kaması pars inine dalardı. Pars saldırıp da tırnaklarını kalın kepeneğe geçirince, avcı kepeneğin altından sıyrılır. “Mazı usulü” kama parsın can evine saplayıverirdi. Burada anlatılması kolay ama büyük cesaret ve yürek isteyen bir avcılıktı pars avcılığı, her babayiğidin harcı değildi. Bu iş bir saniyeden daha fazla sürerse avcının hayatta kalması mucizeye bağlıydı artık… Bir de Mazılı Hacer Hatun vardı ki erkeklerle pars avına çıkan mangal yürekli bir kadındı, pars avında erkeklere taş çıkartırdı…

TURGUT DERELİ

Kaynak:anadolupanteri.com///wow.turkey.com///Milliyet.com.tr

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI